Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '07

 
Kategori
Eğitim
 

Kendine meydan okuma

Kendine meydan okuma
 

Kendine meydan okumak, Castaneda kitaplarında önemle vurgulanan ve değişimi sağlayan, yaşamımızdaki en ilginç ve etkili manevralardan biridir. Kendine meydan okuma, aynı zamanda yaşama da meydan okumadır.

Yaşam bizi kimi kilit olaylarla bir yerlere sürükler. Çoğu kez seçim bize ait gibi görünse de bizi etkileyen bir çok faktörün etkisi ile belki de hiç mutlu olmayacağımız yönlere gideriz. Sonraları güvenli olduğunu düşündüğümüz bu yaşam alanımızda mümkün olduğunca onu sarsmadan ve güvenliği bozmadan yaşamaya devam ederiz. Öyle bir zaman gelir ki bizi hapseden bu alana sıkı sıkıya yapışıp kalırız. Aynı zamanda bu yaşam alanının bizi şekillendirdiği bir benlik durumunu da benimser, diğer yönlerimizi geri plana atar ve bu benliğe de yapışıp kalırız ve o “ben” olur. Bunu yapmak ve kabullenmek aslında hayatta kalabilmek için gereklidir. Hassas olan hem iç dengemizi hem de dış dengeleri korumak adına kabullenmek zorunda kaldığımız bir durumdur bu. Ancak bana göre bu “yaşamda av” olmaktır. Kendine meydan okuma ise yaşamda av olmak yerine “avcı” olmayı seçenlerin yoludur. Yani kendine meydan okuyarak, yaşama da meydan okumak.

Bu zor ve güvenliksiz gibi görünen bir yoldur ancak insana esneklik kazandırır. Kalıpları kırabilmeyi ve en önemlisi “özgürlüğü” kazandırır, hem iç hem de dış özgürlüğü. Bunu yapabilmenin ilk adımı bana göre basit bir soruyla başlar; “Bunu yapabilir miyim?” veya “Bunu yapmayabilir miyim?” ya da daha genel olarak “Değişebilir miyim?”

Herkesin değişmesini istediği bir şeyler var. Kimi kişilik özelliklerinden bazısını değitirmek ister, kimi yaşamında memnun olmadığı konumu vb. Bunun için şimdilerde bol bol kitaplar çıkıyor, yeni uygulamalar geliyor, workshoplar düzenleniyor. Tüm bunlarla kaç kişi gerçekten istediği değişimi yakalayabildi merak ediyorum. Ya da gerçekleşen değişim gerçekten özgürlüğe ve bizim seçimlerimize ait bir değişim mi, yoksa yine bize belli belirsiz dayatılan şeylere ilişkin değişimler mi? Kimi yüzeysel şeylerin değişimi de bizi bir süre sonra tatmin etmeyecek ve yeni yollar aramaya itecektir. Değişim ciddi bir meydan okumayı gerektirir oysa.

Castaneda öğretilerinde yer alan meydan okumanın adımlarından biri de iz sürücülüktür. Kişinin kendi izini sürebilmesi, kendini avlaması ve avladığı bu noktada da kendine meydan okuması ki bu düşkünlüklerimize meydan okumadır aslında. Yapışıp kaldığımız benlik durumlarına meydan okumadır. Bir durumda “yapabilir miyim?” sorusu aslında kendi izimizi sürmeye yardımcı olur ve eğer yapamayacağımızı düşünüyorsak kendimizi avlamış oluruz. ‘’Yapamam çünkü...” Aslında burada da önemli bir nokta var, zarar görmeden yapabilmek. Yani avcı olmak. Avcı olma ise, denetim, disiplin, zeka, kurnazlık, strateji ve sabır gibi unsurlardan oluşuyor. Eğer bunlardan bir kaçını kullanarak “yapamam çünkü...” nün gerekçelerini bertaraf edebiliyorsak, ikinci aşamada bunu gerçekleştirmek için kendimize meydan okumaya başlayabiliriz. Somut gerekçeler ortadan kalktıktan sonra bizi engelleyen şey büyük ihtimalle egomuz olur. Bundan sonra savaşımız egoyla ve diğer düşkünlük gösterdiğimiz duygularladır.

Yukarıda da değindiğim gibi benliğimize sıkı sıkıya yapışıp kalmak güvenliğimizi sağlamak içindir ancak bunun bedeli özgür olmamaktır. Özgür olamadığımız sürece sürekli şikayetçi olma ve bitmek tükenmek bilmeyen bir arayış içinde kalırız ya da bu durumu da aşıp, içimizdeki coşkuyu, heyecanı sindiren kabullenme yani uyuşma-uyuklama- durumuna geçeriz ve yaşam da bu şekilde sürüp gider. Meydan okumada ise “yapabilirim” diyebiliriz, ama yapmasak da yapabildiğimizi biliriz. Yaşamın dalgalanmalarında yeni alanlara geçme cesareti bulabiliriz, yeniden başlama cesareti bulabiliriz. Bizi her yanımızdan bağlayan (ama dengede tuttuğunu düşündüğümüz) bir sürü ipi çıkarıp atabiliriz. Çünkü esnek, uçucu ve akıcı olabiliriz. Bu seçimi yapmak zor gibi görünse de, bizi ve bağlı olduğumuz şeyleri sarsacağını düşünsek de aslında kurtuluştur bu. Aklıma en yakın benzetme olarak tarottaki yıkılan kule kartı geliyor. Kule yıkılır, güvenliğimiz sarsılır, düşeriz ama esaretten kurtuluştur aslında bu. Daha önceki bir yazımda da değindiğim gibi “kendine acımama” ve “kendini önemsememe” bir anlamda bu sarsıntıyı en iyi atlatmamızı sağlayan araçlardır.

Yaşam bir savaş alanıdır aslında. Ya savaşıp “bize ait olan, bizim seçimimiz olan yaşamı” avlarız ya da avlanırız. Savaşanlar için bu savaş hiç bitmez, her yeni adım, her değişim yeni bir savaştır, zordur. Ama özgürlük için bunu yapmaya değmez mi?

 
Toplam blog
: 191
: 1283
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Başlangıçta sadece su ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu.  Baba Apsu ortaya çıktı ve tat..