Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Kendini aramak

Samimiyim, olsa, emin ol, söylerdim, dedi. Kızgındı. Belki biraz dargın. Belki de kadere sitem doluydu yüreği. Gözlerinde, yağmur tanelerinin endişesi, bakışlarında hüzün ve öfkenin rengi vardı.

Korkuyordu. Ruhu korkularının esaretindeydi şimdi. Kendisi olmaktan çıkmıştı. Bedeni kendisinde, ruhu başkalarında var oluyordu. Korkularında kendi gerçeğini yok edip başkalarına dönüşüyordu.

Annesi, teyzesi, halası, amcası, dayısı oluyordu. Ona karşı çıkabilecek herkesti. Duyguları yoktu artık. Kesinlikle olmazdı. Hislerini öldürmüştü. Duygularına düşman kesilmiş, onları başkalarına yükleyerek kurtarmıştı kendini. Varlığını korkularda eritmiş, gerçekliğini sahte bir kurguya kurban sunmuştu.

O yüzden kelimeleri kokusuz, cümleleri anlamsızdı. Zamansız nisan yağmurlarının telaşı soğuk hakikatlerin derin acısı vardı içinde. Bir an karşılaşacağı direnci düşünüyor kaçıyordu kendinden.

İnciniyor ama incitmek istemiyordu. İçine düşeceği çıkmazın endişelerinde boğuluyor, gecenin ıssız bir anında, yalnızlığın korkunç dakikalarında, bir cümleye sığınıyor, bir yazıdan hatta bir kelimeden kendine yalancı mutluluklar arıyordu.

Şimdi kitaplara sığınmak zamanıdır, dedi. Sayfalara tutkuyla bağlanma, sonsuz arayışa kitaplardan anlam bulma vaktidir. Kendine, benzer yaşamlardan teselli niyetine sahte mutluluklar ısmarlama zamanıdır, dedi mırıldanarak.

Bilmiyordu. Yalnızlığı yaşadığı gecenin o korkunç dakikalarda, bir başka yürek, bir başka beden, bir başka ruh, aynı duygularla, aynı kederle hayatın her deminden bir yudum bulacağı sayfalar arasında kayboluyor, gül tanesi için satırlardan medet ummuyordu.

Montesquieux’i dinleyip “çeyrek saatlik bir okumayla” kederleri yok etme zamanı geldi, diyordu o da. Alphonse Daudet’i dinlemeyecek, sadece güzel kitapları değil, bulduğu her kitaptan kendine bir dünya yaratmaya çalışacaktı.

O dünya, ya Thomos More’un Ütopyası gibi cennet ya da Thomas Hardy’nin “Adsız Sansız Jude’ kitabı gibi cehennemden bir hayat olacaktı.

Kitaplar, tesellidir bu saatten sonra, dedi. Her kelimeden bir var oluş, her sayfadan kendine bir hayat kurgulama zamanıdır.

Şairin dizelerine sonsuz bir kucak aç şimdi sen. Şiirlerin derin dünyasında ara kendini. Mısralarda kaybol. Kendine dizelerden bir hayat kur yeniden.

Nazım, anlatsın seni “tek heceli elveda”da. Ahmet Arif’in terk etmeyen sevdası, Cemal Süreyya’nın “biliyorum seni” Fazıl’ın çilesi, Akif’in hasreti ol gurbet diyarlarda.

Soğuk yalnızlığını romanların sıcak dünyasında ısıt. Hikayelerle arındır kendini ağırlıklarından. Romanın geniş, hikayenin kısa ama derin dünyasında yol al uzaklara. Kayıp diyarlardan umut yaratmaya bak yarınlara. Başka insanların acılarından sevinç, çaresizliklerinden çare ara kendine.

Latife Tekin’in “unutma bahçesi” nden bir yer aç mesela kendine. İnci Aral’ın unutmasında hatırlamayı yok et. Bilirsin, hatırlamak tutsaklaştırır insanı, unutmak ise özgürleştirir sonsuz biçimlerde.

Ve yine bilirsin, Blanchot yazdıklarında ölür, Kafka yazdıklarıyla yaşar, Terry Pratchett sırf yazarak intikamını alır.

Sen de mısraları didikleyerek, sayfalarda kaybolarak ara kendini. Herakleitos gibi, Nietzsche gibi felsefede ara kendini. Brütüs gibi ihanetle, Neron gibi tutkularınla yak kendini.

Hazreti İsa’nın çölde, Hazreti Musa’nın dağda, Hazreti Muhammed’in mağarada kendini aradığı gibi ara kendini. Gerçeğini bulana, gerçeğini kaybedene kadar ara.

Biliyorsun, Galile bir gerçek uğruna öldürüldü. Akif, gerçeklerden kaçtı Mısır’a. Necip, gerçekle yüzleştiğinde sığındı Arvasi’ye.

Bedrettin, gerçeği haykırdığında asıldı. Luther, gerçeği ortaya koyduğunda aforoz edildi. Dostoyevski’ye kumarda kaybettiği gerçekler yazdırdı.

Gerçeğinle yüzleştin sende artık. Bir gerçeğin aldatışında yak kendini. Bir gerçeğin çıkmazında yol bulmaya bak kendine. Bir gerçeğin acısında öldür kendini. Ya da acımasız bir gerçeğin gölgesinden kurtar kendini. Bilirsin, insan, kendi gerçeğinden kurtulduğunda var olur ve her insan kendi korkusunu yendiğinde yeniden doğar. Luther gibi, Akif gibi, Nazım gibi… 

 
Toplam blog
: 36
: 476
Kayıt tarihi
: 26.03.11
 
 

Üniversite mezunuyum. Yerel bir gazetede çalışıyorum...