Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '11

 
Kategori
İnternet
 

Kendini bi’ b… zannetmek

Kendini bi’ b… zannetmek
 

Önce iki soru:  

Blog yazarları ne kadar ciddiye alınıyor?  

Blog yazarı diğer blog yazarlarını ciddiye alıyor mu? 

Her yazar okunmak ister. Köşesi olan da böyle düşünür, bloğu olan da…  

Fakat bizlerde iş biraz değişiyor. Okunmak istiyoruz ama biraz ciddiye alınmakta istiyoruz. Bu ciddiyet sorunu aslında biraz da “ego” yla alakalı bence.
Yazabilme alışkanlığı ya da yeteneği olan her insanın egosu biraz fazladır. Mesela adam doktordur. Ego o doktorlukla alakalıdır. Normal bir egodur. Fakat aynı doktor yazmaya da başlayınca farklı bir ego patlaması yaşıyor. Adamın ömrü okumakla geçiyor ama nafile… Taa ki yazmaya başlayınca…  

Yazmak böyle illet bi’ şeydir aslında… Her yazanın kendini bi b.. zannetmesi de bundan kaynaklanıyor. Bu durumu kötü görenler de olabilir ama bence pek de kötü değil kendini bir halt zannetmek.  

“Benim bi’ yorumum var hayata, bi’ duruşum, bi’ hayat felsefem var ve bunu kâğıda da dökebiliyorum kardeşim!” şeklindeki haykırış her yazan için geçerlidir aslında…  

İster Hürriyet’in 4. sayfasında yazın isterse de Milliyet Blog'da yazın. O haykırış hemen hemen aynıdır. Ve bunun sonucunda ciddiye alınmak istiyor.  

Normal bir insanın bir mesleği vardır. O konuda uzmandır. Fakat kendine yazar diyen birinin uzmanlığı her konudur. Her konuyu bilir, her branşa hâkim, her tuzluğum var diyene hıyarla yaklaşır, havasındadır. Çünkü yazmadan önce okumayı öğrenmiştir. Genelde her şeyi okur. Cin Ali’ yi de okur, Ali Poyrazoğlu’ nu da okur, boku da okur, püsürü de okur. Faydalı- faydasız her şeyi okur. O yüzden kendini bir halt zanneder.  

Bu anlattıklarım, yazan bir insanın yazmayan bir insana verdiği hazdır. Bir de yazanın yazana verdiği hazla karışık bir bel ağrısı vardır. Bu daha vahimdir. Bel fıtığına varıncaya kadar sürer. Mikro dengeler alt üst olur. Çünkü biri kendini daha çokbilmiş görür, diğeri ona nazaran biraz daha az çokbilmiş görür. İşte bu mikro fark(!) uzun vadede makro dengeleri alt üst edebilir.  

Bu tür durumlarda, Elif Şafak’ tan tutunda, Ahmet Altan’ ın “Kılıç yarası gibi” eserleri başucunda tutmak gerekir. Biraz eksantrik hatta egzotik bir haldir. Normalde çabuk geçer ve dengeler tekrar yerli yerine oturur. Dalak görevine başlar, mide öz sıvısı soğumaya başlar, kalın bağırsak vardiyalı görevini tam güne çıkarır ve olay biter.  

Her mesleğin olduğu gibi bu “yazarlık” mesleğinin de bu tür kabızlık evreleri vardır. Bol bol sıvı ve “hayatta okumam bu kitapları” na başvurmak gerekir.  

“Hayatta okumam bu kitapları” ndan seçmeler: 

1: Ahmet Altan- Kılıç yarası gibi 

2:Ftoni Tsalikoğlu- Benim adım Martha Freud 

3: Peyami Safa- Selma ve gölgesi 

4:Michael More- Aptal beyaz adamlar 

5: Ömer Hayyam- Dörtlükler 

Kısacası herkes kendini bi’ b… zannettiğine göre sorun yok aslında. Kendini bi’ b… zannetmeyenlerde sorun başlar. Onunla ilgi bir tez çalışmam daha yok maalesef.  

Hepimizin kendini bi’ b… zannettiği nice günlere… 

Dileğiyle…  

Mahir Temur  

 

 
Toplam blog
: 110
: 521
Kayıt tarihi
: 21.12.09
 
 

1979 Malatya doğumluyum... Evreni kendi gözlüğümden (0,50-0,75) görmeye çalışan bir yazarım... Dü..