Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kendinizi bilemediniz mi?

Kendinizi bilemediniz mi?
 

Çocukluğunuzdan beri hayatın yükü hep omuzlarınızda mıydı? Kendinizi hep yalnız, hep dışlanmış, ya da hep onlardan başka mı hissettiniz? Yapmak istediğiniz herşeyi yüzünüze gözünüze mi bulaştırdınız? Tam birşeyleri başaracakkken ve yolun son kısmına gelmişken nerden geldiği hiç bilinmeyen bazı sesler bu işi tamamlayamayacağınızı söyleyip sizi yolunuzdan geri mi çevirdi?Hep mi kaybettiniz, hep mi kaybedeceksiniz?

Kaleme aldığım bu yazı tipik özsaygı, özgüven, cesaret, başarı için ipuçları ve taktiklerle dolu olmayacak.Böyle birşey umarak okuyacaksanız; belki başka bir yazıya devam etmeniz sizin yararınıza olacaktır. Çünkü yıllardır sosyolojik emperyalist devrimlerin bize satmaya çalıştığı hep en iyisi olun, en güzel siz olun, en karizma sahibi siz olun, boyunuzu gösterin, haydi davranın, iş başına... tarzı her türlü harekete geçirme cümleleri dönüp dolaşıp aynı kısır döngüye bağlanır. Bunu siz de fark ettiniz. Dünya böyle bir yer değil. Biz kendimize olan güvenimizi, yine kaba tabiriyle başkaları bizi sevsin, beğensin, takdir etsin diye yeniden yapılandıramayız.Bu düpedüz kendimize ve yaratılış amacımıza ihanet olur.Ve erkek arkadaşı onu beğensin diye incecik manken kızlara özenip aç bilaç gezen, ergenlik kızlarından farkımız kalmaz.Üstelik bu nafile çabayı bu yaşta halen görememiş olmamız da oldukça endişe verici bir durum arz eder.

Ben kişisel gelişim uzmanı değilim. Bu konuda herhangi bir eğitimim yok. Ayrıca kişisel gelişim uzmanlarına da çok saygım vardır yanlış anlaşılmak istemem. Tabi ki, insanların içinde var olan enerjiyi ve yapabilirlik gücünü açığa çıkarmak oldukça takdir edilesi bir durumdur.Hatta bu da insanlığın gelişim takvimi açısından oldukça sevindirici bir gelişmedir.Çünkü her işin başı, insanın kendi içindeki potansiyelin farkında olmasıdır. Bu konuda uzmanlarımızla aynı görüşteyim.Benim onlardan ayrıldığım nokta şu ki; bize bu düşünce denizi aşılanırken aslında olmadığımız birileri gibi görünmeye çalışmamız gerektiği.Evet kendimizi sevmeliyiz, değer vermeliyiz. Ama bunu yaparken amacımız başkalarına da ufak çapta bir şov yaparak yine bir tasdik paradoksuna girmek olmamalı. Saygı görmek için giyiminize çok dikkat edin, sesinize bi ahenk verin, mülakata mı girdiniz; bakışlarınız kendinden emin olsun..Bu size de komik gelmiyor mu? Komik gelmeli. Çünkü bu gerçekten komik bir şey. Hatta ucuzca bir kendini satma yöntemi. Kimse aptal değildir buna inanın. Patronunuz, sahip olmak istediğiniz biri ya da kendinizi kabul ettirmek istediğiniz herhangi bir çevre olsun... Kendinizi idare edebileceğiniz süreden çok daha kısadır insanların sizi keşfetme süresi.Sonrasına kendiniz bile tahammül edemeyecek hale gelirsiniz inanın... Böyle küçük hesapların peşinde koşmayın. Değişim olmalıysa ve bunun tohumlarını içimize yeniden atacak itici güçlere kavuşmuşsak, bizi bu hale getiren çocukluk travmalarına yeniden geçiş yapmamalıyız. Bizim kişisel gelişim diye sarıldığımız şey, zaten bu kabuslardan uyanmak içindi. Neden kendimizi keşfetmek için, yeniden o kuyunun içine atalım?İnanın kendimizi yeniden ve yeniden kaybedip bulma lüksüne sahip değiliz. Tutunduğunuz dalın çürük olduğunu farkettiğinizde bir sonraki dalı tutmak için tereddüte düşebilirsiniz. Olanlar yine dünya ile mücadele etme gücünüze olur.Skor daha önce 1-0 iken şimdi 1- -1 durumunda olması daha da ürkütücü bir hale gelmesi demektir.

Her bireyin içinde onu en tepeye taşıyacak potansiyel vardır.En tepeden kastım iş, aşk veya aile hayatında ulaşılacak herhangi bir somut nokta değil.Kişinin hayattan ne koşulda yaşarsa yaşasın haz almasını sağlayacak, onu manevi olarak tatmin edecek, kapasitesini ve özkaynaklarını sonuna kadar "sadece mutluluk" için kullanabileceği bir tepe noktasıdır ima ettiğim.Eğer kişilik özelliklerimizi kesin olarak bilirsek, hiç hoşlanmadığımız zayıflıklarımıza sahip çıkabilirsek; kendimizi bir yabancı gibi değil de, çocuğumuzmuş gibi her ne olursa olsun sevebilirsek;hedefi vurmak için doğru silahları edinmeye başlamışız demektir.Hepimiz farklı insanlarız, dünyaya aynı gözlükle bakamayız. Ben sizden daha duygusal olabilirim, siz benden daha kıskanç olabilirsiniz.Ya da o hepimizden daha pozitif olabilir.Dünyayı renkli kılan da budur zaten.Sizin hayata kattığınız kendi renginizdir.Rengimize sahip çıkmayı beceremezken başka bir tonu yakalamaya çalışmak bizi sadece yorar. Bu şekilde ne ara renklerden biri olabiliriz, ne de ana renklerden biri...
Elinizdeki malzemelere bakın ve ne yemek yapabileceğinizi kestirmeye çalışın.Muhteşem bir İtalyan yemeği olmasanız bile harika bir omlete de kimse asla hayır diyemez. Açken önemli olan yemeğin ne olduğu değil, lezzetidir.Ve bu dünyada herkesin keşfetmek istediği milyonlarca yemekten biri de omlet olabilir. Siz yeter ki kaliteli ve iyi hazırlanmış, değişik bir omlet olun:) Onlar gelir sizi bulurlar...

Siz bir kişisiniz, atalarınızdan yüzyıllar boyu aktarılagelmiş bir kimya tüm vücudunuzda ve ruhunuzda dolaşıyor. Kimbilir neler yapabilecek gücünüz var, kimbilir siz kendi değerinizden ne kadar vazgeçtiniz. Bu muazzam eseri kimbilir kaç sene boyunca aşağıladınız, yerlerde sürüklediniz. İçinizdeki sizi, o herkesten farklı ve herkesten güçlü yanınızı keşfedemediniz. Yine de yaşamınız size darılmadı.Sizi hep yüreklendirdi, içinizdeki ses onu susturdu.Yapabilirsin dedi, siz bastırdınız. Bu güzel yanınızı en sonunda boğdunuz ve sandıklara kapattınız. O şu anda bir yerde sizin yine kendisini bulmanızı ve kilitlendiği yerden çıkarmanızı bekliyor.Hayat insana kapılarını kapatabilir ama asla darılmaz.Yeter ki kendinize ve sevmeyi beceremediğiniz hayatınıza sahip çıkın.
Elde edilebilecek bütün güzelliklerin anahtarı budur.Elde etmek istediğimiz her şeyi severiz.Ama en başta kendimizi sevmeli, önce onu elde etmeliyiz. Sonraki oyunların kazancı kendiliğinden gelecektir mutlaka göreceksiniz...

 
Toplam blog
: 2
: 403
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

Gazi üniversitesinde İktisat okuyorum. Yazı yazmak benim tutkum.. Burda yazarak bunu gerçekleştiriyo..