Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kendinle konuşmak...

Kendinle konuşmak...
 

aynaya bak ve dinle kendini... doğru söylüyor...


Denize bak, gökyüzü masmavi, o masmavi gökyüzünde martılar dans ederken, diğer bir maviliğe dal ve onlar gibi mutlu kaldır başını.
Keyif, huzur senin için ne ki, hayat neden bu olmasın.
Kendine bak artık, zaman ayır.
Hayatı yakala bıraktığın yerden.
O gitti, ama hayat devam ediyor.
Evet onun kadar sevemeyebilirsin bir daha hiç kimseyi, belki de daha fazla içine sindirirsin bu sevgiyi.
Oradan onu birinin ya da bir şeylerin söküp alabilmesi mümkün değil.
Ama sen öğrenebilirsin bu sevgiyle nasıl başa çıkabileceğini.
Basite alma yaşadıklarını, çok değerliydi hepsi.
Sen vardın içinde, bu yüzden daha da önemliydi.
En büyük senin acın değil, daha büyük acılara da katlandın sen.
Benzemese de hiçbiri buna, yaşadın, biliyorsun.
Kaybetmek kadar doğalı yok hayatta.
Deneme yanılma dünyası bu sonunda.
Hayaller kurmadan yaşayamazsın.
Yine yapacaksın, yine yapmalısın.
Sen büyüdükçe büyüyecek her şey.
Acıların da, sevinçlerin de, pişmanlıkların da senin kadar büyüyecek.
Yetmiş yaşına da gelsen öğrenmeye devam edeceksin.
Son değildi bu, ilk olmadığı gibi.
Çok özeldi, çok farklıydı, çok anlamlıydı, çok paha biçilemez tatlar bıraktı, unutulmasının zorluğu bundan.
Ama unutacaksın.
Doğru bir yolu seçtiğini, yıllar sonra anlayacaksın.
Evet bu kadar yanmıyordu canın onunlayken belki ama daha da acıtmasını beklemek, kendine vereceğin en büyük ceza olurdu.
Daha ne kadar feda edebilirdin ki kendini, feda edemeyen birinin karşısında.
Değerdi tüm yaptıklarına ama yoruldun, daha çok gençken yaşlanmaya başladın.
Sevmek her derde deva dersin ama bazen de o sevgidir seni yanlışa iten.
Doğru insandır belki evet ama o senin doğrun olmayabilir.
Sen ona, o sana ne kadar fazla bağlı olsanız da aranızdaki bu kocaman kalp kırıklıkları geçmez, geçer sansan da iz bırakır.
Diyor ya ‘dertli bağrımda, camdan bir kalp var, artık dönsen de, geçmez ki bu kırıklar’.
Geçmedi, geçemedi.
Hala içinde bir yerlerde yaşadığın acılarla başa çıkmayı beceremedin.
Bu kadar da güçlü olmanı kimse beklemiyordu zaten.
Duvar olamazdın sen, etten kemikten basit bir insandın.
Nerelere ve kimlere kadar uzatabilirdin ki kanatlarını, yetemezdin.
Herkesi mutlu edebilmek adına kendini unutmana artık bir dur demeliydin.
Çünkü aslında kimseleri de mutlu edemedin.
İstediğin basitti aslında, sen mutlu olmalıydın.
Ama öyle bir hale geldin ki, onunla uyanabilmek ve ilk günaydını ondan duyabilmek adına, aydınlık olmayan sabahlara ilerliyordun.
Aslında her şeyin gayet açık olduğu bir ortamda, gözlerini körebe oynarcasına bağlamıştı sevgisiyle.
Haklıydı da, sen ondan sadece sevgi bekledin.
Geri kalanı ben halledebilirim diye düşündün.
Ama olmazdı, olamazdı.
Hayat senin zannettiğin gibi tek kişilik bir kazağa iki kişinin girmesi kadar basit değildi ki.
Aslında senin ördüğün o kazağa ancak sen sığabilirdin, onun için başka bir kazak vardı.
Onu çıkarmasına izin vermemeliydin.
Onun bahçesindeki güller de güzelken, sen papatyaları zorla sevdiremezdin.
Sevse de o gülden yanayken, yarım olurdu her şey.
Oldu da.
Hem sen, hem de o, ait olmadığınız, sizin için ekip biçilmeye başlanmış bir bahçenin çitleri örülürken, nerdeyiz biz dediniz.
Orası sizin değildi.
Acı olan da, onun gülleri ve senin papatyaların ölmüştü.
Şimdi tekrar o bahçeyi toparlaman lazım.
Yeni papatyaların baharını getirmelisin.
Onun güllerini izlemekten keyif almalısın.
Bazen ondan bir gül alıp, papatyalarından bir demet verebilmelisin.
Sen onu o kadar sevdin ki, ömrünü feda etmeyi hayal ederken, ömrünle ona ömür verebileceğini görmelisin.
O onun uğruna feda edilecek ömre değil, kendin için kuracağın çitleri olmayan bahçene hayran kalmalı.
Ne kadar yaralarsa yaralasın seni, şefkatine değil desteğine ihtiyacın olduğunu fark ettirmelisin.
Ne o sensiz yollarda uyur, ne de sen onsuz kaybolursun bu şehirde.
Bu şehir de, bu evde, bu yollarda, bu hayatta, onunla daha güzel olmuş olsa da, onsuz yaşadığın zamanları anımsamalısın.
Onun için ağladığın geceleri, onsuz ağladığın gecelerle telafi ettin zaten.
Sen bu aşk adına yapabileceğin her şeyi yaptıysan için rahat başın dik olmalı.
Çünkü sen bunun ne olduğunu ondan daha iyi bilensin.
Onsuzluğun acısını senden iyi bilen olmasa da, onunla olmanın keyfini de senden daha iyi kimse bilemeyecek.
Önemli olan sen bunların arkasında durmalısın.
Yaşadın, hem de her şeyin hakkını vere vere.
Asla ödün vermemelisin hayattan, en iyi bunu anladın.
Öğretti birçok şeyi sana, kocaman yüreğini aldın, kocaman bir yürek bıraktın ona.
Bu gönül ağrısı, kalp acısı tedavi edilmiyor, tek ilacı zaman.
Öyle günde birkaç kez almayla da geçmiyor.
Hastalık gibi algılansa da her yanından, dünyanın en büyük mükâfatıydı hissettiklerin.
Bunun için trilyonlarca servet sunsalar, asla değişemezsin yaşadıklarını.
Minnettar olmasın.
Her bir dakikasını gülümseyerek, şükranla anmalısın.
Öyle ihtişamlı bir aşk, ancak böyle ihtişamlı bir törenle bitebilirdi zaten.
Bitti, önce budur bildiğin.
Sonra da öğreneceksin, ağlamak o törenin havai fişek gösterisiydi.
Gözyaşlarınsa güzel bir aşk şarkısıydı fonda.
Sizin şarkınız olsa da 'gitme sana muhtacım', giden yok zaten.
Onun sevgisi hep başucu kitabın olacak senin.
Bir varmış bir yokmuşla başlayan güzel bir aşk masalı…

 
Toplam blog
: 33
: 611
Kayıt tarihi
: 05.05.09
 
 

Yazı genelde beni rahatlatır... Ancak yazabiliyorsam... Bazen içimde düğümlenir herşey... Bazen de ç..