Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kendisiyle didişmek

Bazı yazılar vardır her devirde insanlara ilham verir, yol gösterir. Böyle yazılar güncelliğini yitirmez her devirde diri kalmayı becerir. İnsanların kişisel gelişimlerine katkıda bulunur, insan davranışlarını olumlu yönde etkiler.

İnsanoğlu hiçbir zaman mutlak manada kâmil olamamıştır, olamayacaktır da. Onun için “beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyle” emrolunmuş. Her insanın ufak tefek saplantıları mutlaka vardır. Bu yanlışlar hem kendisine hem de çevresine zarar verir. Aklın ve kalbin görevi bu yanlışları minimize etmektir. Bunlardan biri de kendisiyle barışık olmamak, kendisine zarar vermektir.

Bu konuda Final Dergisi Dershaneleri Kurucusunun (firmamızın kurucusu) bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum. İşi üstadına bırakmak daha doğru olacak.

Kendisiyle Didişmek

Bu nasıl başlık böyle, insan kendisiyle didişir mi, demeyin. Şöyle bir bakın çevrenize. Kendisiyle çekişen, bilerek ya da bilmeyerek kendisine eziyet eden o kadar çok insan var ki. Bu insanlar kendilerine yaptıkları eziyeti düşmanlarından bile görmüyorlar.

İnsanın kendisiyle yaptığı didişme ileri boyutlara varınca kronik bir hastalığa dönüşüyor. Kaynağı bizzat yürekte ve beyinde olan bu psikolojik sıkıntıyı çözmek de pek kolay olmuyor.
“Kendisiyle didişenler” derken kimleri kastediyorum? Aramızda dolaşan sizin benim gibi kişileri tabii ki. Bazen kendimi bazen de sizi. Normal yaşamda kendisiyle didişmeyen insan yok gibidir. Yani hepimiz anlık didişmeler, çekişmeler, çelişkiler yaşarız. Benim burada asıl anlatmak istediğim, bunu “yaşamının kâbusu” haline dönüştürenler. Sadece bu iç çekişme yüzünden yaşamdan bazen de çevreden dışlananlar.

Kendisiyle didişmeyi hastalık haline dönüştürenler kavga edilmeyecek ortamlarda kavga çıkarırlar. En küçük bir tartışmayı savaşa dönüştürürler. Ufacık bir söz ya da davranıştan kendilerince büyük anlamlar çıkararak alınırlar. Kızılmayacak şeylere kızar, bağırılmayacak yerde bağırırlar. Bazıları da tam tersine iç dünyasında yaşar bu kavgayı. Sesi çıkmasa da içinde fırtınalar büyütür. İçindeki sıkıntının büyümesi için gayret eder adeta. Kendini yer bitirir.

Beyinlerinde sürekli bir şeyler üretir bu insanlar. Kendisini çekemeyenler vardır, istemeyenler vardır. Herkes onlara komplo hazırlamakla meşguldür. Kendilerinin duyamadığı alçak sesli bir konuşmayı kendileriyle ilgili zannederler. Bir bakışa bin bir türlü olumsuz anlamlar yüklerler.

Müthiş bir kurgulama özellikleri vardır. Her gün yeni senaryolar üretip bu senaryolara kendilerini inandırırlar. Onlara göre bütün tahminleri doğrudur. Bütün olaylar aynen kurguladıkları gibidir. Eh tabii ki bu senaryolardan yola çıkarak kendilerini üzer, perişan ederler. Kendi kopardıkları fırtınayla uğraşıp dururlar. Bazen onları çok çalışıyor gibi görebilirsiniz. Ancak çalışmaları verimsizdir. Anadolu deyimiyle “eleyip eleyip tekrar kepeğine katarlar”. Rahat olamadıkları ve huzurlu çalışamadıkları için hem kendilerini hem de çevresindekileri yorarlar.

Ruhsal, bedensel ve kültürel gelişmeye zaman ayırmazlar. Öğrenmeye ve değişmeye açık gibi görünseler de gizli bir dirençleri vardır. Kendilerini zayıf, yetersiz ve değersiz gördükleri halde bunu değiştirmek için uğraşmazlar. Sürekli halinden memnuniyetsizlik psikolojisi içinde çırpınıp dururlar.

Sıkıntılı anlarında neşeli ortamlara girerek sıkıntıyı azaltmak yerine kendisi gibi dertli insanlarla birlikte olmayı tercih ederler. Dinledikleri müzik, seçtikleri ortam, tercih ettikleri arkadaş hep sıkıntılarını artıracak niteliktedir. “Ben derdimle mutluyum, gidin başımdan, beni kendi halime bırakın.” tavrı içindedirler.
Sürekli çevredekilerden geri kaldıklarını düşünürler. Bu durum kaygılarını ve telaşlarını artırır. Bu duygu bazen yaşlanma, ölüm korkusuyla da birleşebilir. Kalan ömürlerinde kendilerini kıyasladığı kişilerle olan farklarını asla kapatamayacaklarını düşünmek, bunalımlarını artırır. Hatta bazen geçen ömürlerinin boşa geçtiğini düşünerek kendilerini geri dönüşü olmayan bir yola girmiş sayarlar. Doğrudan ya da hayali düşmanlar oluştururlar. Çevrelerinde olup biten birçok olumsuzluğu da buna bağlarlar. İçlerinde inanılmaz derecede kin ve nefret büyütürler. Bu zaman zaman öç alma duygusuna da dönüşür. Oluşturdukları bu düşmanlarla ağırlıklı olarak kendi içlerinde savaşır dururlar.
Sürekli bir felaket beklentisi içindedirler. “Her şey yolunda gidiyorsa farkında olmadığımız bir şeyler dönüyordur”. “Bu mutluluk uzun sürmez mutlaka bir şey çıkar” gibi kaygıları vardır. Negatif seçicidirler. Çevrelerindeki olumsuzlukları hemen görürler. Çoğu zaman güzellikleri fark bile etmezler. Onlara göre, çevredeki her insana derin bir kuşkuyla yaklaşmak gerekir. “İnsanoğlu çiğ süt emmiş.” en sevdikleri atasözüdür. Sık sık “Babana bile güvenmeyeceksin.” derler.

Herkesin gülüp eğlendiği, mutlu olduğu ortamlarda onlar kendilerini üzecek bir şeyi mutlaka bulurlar. Her toplantı, düğün, gezi, eğlence gecesi bir sorunla biter. Alınganlıklar kırgınlıklara kırgınlıklar da iç didişmeye dönüşür. Hatta bazen çevredeki insanların bu üzüntüden haberleri bile olmaz. Çevreye yansımayan sıkıntı, kendisiyle didişeni yiyip bitirir.
Kendisiyle didişen insanların tümü aynı yapıda olmasa da bu davranışın temelinde aynı güdüler yatıyor bence. Yani bu iç çekişmenin nedenleri ortak bazı duygulardan kaynaklanıyor.
İç çekişme yaşayan, kendini derin üzüntü, çırpınış, telaş, kaygı içinde hırpalayan insanları bu duruma iten nedenler şöyle sıralanabilir.

1. Kıskançlık: Her insanda az ya da çok bulunan bu duygu bu tür insanlarda psikolojik yardım gerektiren bir boyuta ulaşmıştır.

2. Tatminsizlik: Bu tür insanlar elindekiyle yetinip mutlu olmayı bir türlü beceremezler. Onları tatmin etmek ve mutlu etmek çok zordur.

3. Hırsın ölçüsüzlüğü: Birazcık hırs elbette her insan için motivasyon kaynağıdır. Ama bunlardaki hırs yıkıcı, öldürücü boyuttadır. Hiçbir imkânla yetinmez, sürekli daha iyisini isterler. Aşırı hırs, bu tür insanlarda celtinmence yarışma duygusunu da yok eder.

4. Kendi yeteneklerini tanıyamama, sınırlarını bilememe: Bu tür insanlarda ben neleri yapabilirim neleri yapamam ayrımı kaybolmuştur. Yeteneklerinin sınırlarını bilemezler. Değiştiremeyecekleri özellikleri de onları ömür boyu rahatsız eder.

5. Aşağılık kompleksi: Her ne kadar kendilerini üstün görüyor ya da gösteriyor olsalar da derinlerde gizli bir aşağılık kompleksi vardır. Özendikleri yaşamı elde etme çabası ve edemeyince de üzülmenin temelinde, bu duygu yatmaktadır.

6. Kendini dinleme, kuruntu: Kendini aşırı dinleyen, çevresindekilerle ilgili kuruntular, kuşkular üreten bir yapı iç çekişmenin en önemli nedenidir.

7. Sabırsızlık, acelecilik: Her sorunun anında çözülmesini, işlerin hemen sonuçlanmasını isteyen bir yapı içsel telaş oluşturur. İçi içine sığmayan, yerinde duramayan, işlerin gidişatından her saniye haberdar olmaya çalışan kişiler kendilerini ve çevrelerini telaşa iterler. Hem huzursuz olur hem de iş verimini düşürürler.

8. Kurgulama, senaryo üretme: Görmediği ya da gözlemlemediği bir olayın kafasında ürettiği bir hikâyeye göre yürüdüğünü sanma, temel bir huzursuzluk kaynağıdır. Böyle kişiler genellikle de olumsuz senaryolar üretmede ustadır. Bazıları öylesine ustalaşmıştır ki senaryolarıyla dizi film oluşturma eğilimindedirler.

9. Gelecek Kaygısı: İç çekişmenin önemli bir nedeni de yaşam karanlık bir sokak gibidir. Sadece sokak lambasının aydınlattığı alanı görebiliriz. Karanlıkta kalan yerler her zaman ürkütücüdür. İşte bu insanlar sokağın karanlıkta kalan devamıyla ilgili öylesine kaygılar taşırlar ki aydınlık kısımdan da yararlanamazlar. Acaba sonu ne olacak diye düşünüp filmin o anındaki güzelliklerini kaçırırlar.

10. Anlama ve planlama eksikliği: Yaşam bizim yüklediğimiz anlamlarla şekillenir. Eğer yaşamın gerçeklerini iyi anlayamaz ve planlarımızı buna göre yapamazsak iç çekişme asla bitmez. Yaşam, bize sunulmuş en kıymetli armağandır. Bu armağanı doyasıya kullanmak, her anını mutlu geçirmek varken enerjimizi kendi içimizde tüketmemiz ne kadar anlamsız değil mi? Gelecekte kahkahalarla güleceğimiz küçük sorunların bizi yıpratmasına izin vermemeliyiz. İç çekişmelerle kendini yoran ve yıpratan insanlar kendilerine emanet edilen ömrü çarçur etmemin sorumluluğuyla göçerler bu dünyadan. Kendi iç savaşımızı bitirip kendi yaralarımızı sarmadan başka savaşları bitirmek ya da başkalarının derdine derman olmak asla mümkün değildir.

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..