Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Kent tarihi dokusunun sanat ve sanatçılar üzerine ekileri

Kent tarihi dokusunun sanat ve sanatçılar üzerine ekileri
 

Her kent, kentli insanı sarıp sarmalar ve onun entelektüel gelişimini etkiler. İnsan bilinci;  var olan çevreyle ve insanın kendi yaratımı olan, maddi ve düşünsel dokuyla sıkı bir etkilenme içindedir. Kentin yapısı, içinde yaşayan, eylem içindeki insanın düşünsel yapısını; toplumsal değişim sürecinin her anında etkiler. Yaşadığı kent insan bilincini biçimlendirir ve insanda, içerisinde yaşadığı mekan tarafından seviyesi belirlenen bilinciyle maddi ve düşünsel çevresini etkiler ve yeniden üretir, yaratır.
Bir kentin yüzü size, içinde yaşayan insanın entelektüel yapısını ve bilincinin gelişkinlik seviyesini anlatır. Bir kente bakarak, o kentin insanlarının, toplumsal davranış biçimi ve siyasi, ekonomik ilişkilerinin yapısı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Kentin kimliği insanın kültürel kimliğidir. Ve her kent, topluma ve kendine yabancılaşan insanın ağrısını ve hüznünü yansıtır.
Bir kentin yapısını belirleyici etken, o kente egemen olan iktisadi ilişkiler ve kentin siyasal yapısıdır; çoğu kentin yapılanmasında bu iki unsurun yanında kent insanın dinsel duruşu, ideolojik biçimlenişi ve kentin coğrafi konumu da belirleyici unsur olarak yer alır. Kent kültürünün oluşumunda belirleyici olan da bu faktörlerdir. Entelektüel ilişkiler ve dolayısıyla sanat da, kentin yapısında etkileyici rol alır ve etkileyici rolünün seviyesi, iktisadi, siyasi ve dinsel gücün durumu ile belirlenir. Kentsel dokunun, sanat ürününün yaratım sürecinde doğrudan rol aldığı görülürken; kentin oluşumunda sanatın sınırlandırılmış etkisi, söz konusu olur. Bir kentin toplumsal durumu ve yapısal formu sanatçının üretim sürecine daha çok yansır ve kent dokusu sanatçı duyarlılığını daha fazla etkiler. Dolayısıyla sanat ürünü kentin fiziksel dokusunun estetik taşıyıcısı olur. Kentlerin sanatçıyı daha derinden etkilemesi ve kentsel dokunun sanat üretim sürecine ve sanat ürünün özüne ve biçimine  yansıması kaçınılmazdır.
Kültürel yapının, sanatın yaratım sürecinde doğrudan rol aldığı görülürken; kentin oluşumunda  sanatın sınırlandırılmış etkisi söz    konusu olur her zaman. Kuşkusuz kentlerin var oluş biçimi, içinde yaşayan sanatçıyı derinden etkiler. Farklı kültürlerin bileşkesi  ve yansıması olur
sanat yaratıları. Farklı kültürleri iç içe ve yan yana barındıran kentin insanları, daha yakın durur evrenselliğe.
Farklı kültürlerle iç içe yaşamak, daha hoşgörülü ve daha insancıl kılar bu kentte yaşayan insanları. Bu nedenledir ki, sanat eyleminin, entelektüel yaratıcılığın, toplumun yaşamına doğrudan girmesini sağlayacak; iktisadi, siyasi ve ideolojik sistemin kökten değişimi ve bu değişimin diyalektik tümleyicisi olan kentsel dokunun insanca yaşam amaçlı değişimi kurtaracak kentleri ve kentler o zaman insan için; insanı kucaklayan ve geliştiren toplumsallaştırılmış mekansal araçlarla zenginleşen yerleşim alanları olacaktır.
19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan endüstri devrimi ile birlikte kentleşme hareketi de hız kazanmış ve teknolojinin kent hayatına girmesiyle daha önce görülmemiş bir düzeyde dinamizm kazanan kent yaşamında ki bu gelişmelerin, sanata  yansımaları çok kısa bir sürede kendini göstermiş ve yeni ifade biçimleriyle de yaratma olanakları bulabileceğini kanıtlamıştır.
20. Yüzyıldan günümüze modern kentin geçirdiği yapısal değişimler, çağdaş resim sanatını da kaçınılmaz şekilde etkilemiş ve farklı sanat akımları çevresinde, farklı üsluplara sahip ressamlar çeşitli kentsel  imgelemleri ve algıları yorumlamış, kentleşme sürecindeki ekonomik, politik, sosyal ve psikolojik  sorunları ele alan yapıtlar üretmişlerdir. Bu yapıtlar aynı zamanda, dönemlerinin kent yaşamlarına ilişkin ipuçları veren birer belge niteliğindedir.
Anadolu, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kültürler anıtıdır. Dünya tarihinin bu göz kamaştırıcı anıtı içinde, Anadolu, içinde barındırdığı bu medeniyetlerle güçlü bir sanat kimliği ortaya koyabilmiştir. Urartu, Hitit, Asur, Frig, Lidya, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi anıt devletlerin bıraktığı kültürel mirasın beşiği Anadolu, ortaya koyduğu sanat anlayışıyla 2000'li yıllarda da hüküm sürmeye devam etmektedir. Mistik öğeler, gelenek ve göreneklerimizdeki ince detaylar,
insanlığı kucaklayan gönül sahipleri Yunuslar, Mevlanalar, Hallacı Mansurlar, Hacı Bektaş Veliler bu toprakların sanat anlayışını gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Sanat anlayışı ile insan belirli bir estetik zevke sahip olur ve bu da çevresiyle olan iletişimini doğrudan etkiler.
Böylelikle insanlar üzerinden şehirlerin de kimlikleri olur: Sanatsal Kimlik.
İnsanlık tarihi boyunca, toplumlar kültür birikimlerini kentlerde göstermişlerdir. Toplum ve kent arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Toplumlar yaşadıkları kente hayat verirken
aynı zamanda geleceğin kentine şekil verir. Tarihsel süreç içerisinde değişik kültür katmanlarının üst üste birikmesiyle oluşmuş kent kimliği bireyler ve toplumsal değerlere göre olumlu-olumsuz, güzel-çirkin gibi yargılarla tanımlanmakta ve süreç içerisinde yeniden üretilmektedir. Kimliğin sürekli yaşayan, gelişen, zenginleşen bir olgu olması gerekmektedir. Bu anlayış, kentsel kimliğe sürekli eklenen yeni unsurların bir çoğulculuk anlayışı ile karşılanmasıyla sağlanmaktadır. Yeni oluşan ve süregelen farklılıkların da hoşgörü ile karşılanması gerekmektedir..
Bir kentin kimliğinin oluşumu tarihsel bir olgudur. Sürekli değişme halinde olan toplum ve insan ilişkileri bu kimliğin sürekli olarak yeniden tanımlanmasını ya da üretilmesini gerektirmektedir. Kentlerin eski yapısı, bir kültür uygarlık anıtı oluşturmaktadır. Tarihsel kent dokusu, o toplumun kültür mirasının önemli bir bileşimidir. İnsanlığın kültür mirasının yok olması ile geçmiş hızla unutulmakta, gelecek belirsizleşmektedir.
Kent kimliği kent imajını etkileyen her kentte farklı ölçek ve yorumlarla kendine özgü nitelikler taşıyan; fiziksel, kültürel, sosyo-ekonomik, tarihsel ve bilimsel faktörlerle şekillenen; kentliler ve onların yaşam biçiminin oluşturduğu; sürekli gelişen ve sürdürülebilir kent kavramını yaratan, geçmişten geleceğe uzanan büyük bir sürecin ortaya çıkarttığı anlam yüklü bütünlüktür.
Bu karakter, üzerine yerleştiği coğrafyadan içinde barındırdığı insanlara kadar uzanan bir ağın içinde zamanla gelişir ve o kentin etiketi haline gelir. Etiket, o kentin kimliğidir ve üzerinde sadece o kenti tanımlayan ibareler bulunur. Bu ibareler bir kente ilk defa gittiğimizde algıladığımız ya da zamanla belleğimizde oluşan izlerdir.
İnsanlık tarihi boyunca toplumlar kültür birikimlerini kentlerde göstermişlerdir. Toplum ve kent arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Toplumlar yaşadıkları kente hayat verirken aynı zamanda geleceğin kentine de şekil verirler.
Sanatçı ve kent arasındaki doğal döngüyü, sanat anlayışında ve eserlerinde özetlemeyi başaran Mondrian sanatın; gerçekliğin yoksun olduğu bir dengenin yerini tuttuğunu, hayal dengeye kavuştukça sanatın ortadan kalkacağını savunuyordu. Sanat, insanla çevre arasındaki bir türlü kurulamayan dengeyi sağlamaktı. İnsan çevresine sanat aracılığıyla baktığında  gerçekliğin farkına varacaktır. Sanatçı ise içinde barındırdığı duyarlılığı sayesinde çevresi ile yaşam arasında bağ kuran kişidir.
Modern yaşamın merkezi kent ise; havası-suyu, yazı-kışı, insanı-hayvanı, gecesi-gündüzü, caddesi-sokağı, özgürlüğü-kısıtlılığı, yoksulluğu-varsıllığı, keyfi-hoşnutsuzluğu, yalnızlığı-kalabalığıyla aralarındaki dengeyi yakalamak yalnızca sanatçıya özgüdür. Her kentin belleği vardır, sanatçı da bu belleği algıya, algıyı da biçime dönüştürendir. Kentlerde daimi devirgenlikleriyle sanatçıyı kışkırtır ve sanat adına yapacakları üretimlerine sonsuz kaynak oluşturur.

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..