Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Kentsel dönüşüme bir mum yakıyorum

Kentsel dönüşüme bir mum yakıyorum
 

Yaşayanlarına inat kentsel dönüşüm


Bu yazıya , "Kentlerimizin sokaklarında eski yaşama dair izler var mıdır? Onlar eskidi, attık gitti diyeceğiz de..." diye başlamıştım ki, TBMM türbanla ilgili yasaları değiştirdi. Süreç kağıt üstünde tamamlanmadı ama beyaz çarşaflarla birlikte çıkılan yolda görünen köy kılavuz istemez, varılacak yer belli.

Daha şimdiden gazetelerden açık lise sınavlarına isteyen istediği kılıkla girebilir talimatı verilmiş diye okudum. Daha şimdiden, kamuda, ilkoğretime kadar bütün okullarda serbest olmalı istekleri bağırılıyor.

Anlaşılan, bundan birkç yıl sonara, kentlerimizde eski yaşamın kimi izlerini heryerde görebileceğiz.

Haremlik, selamlık uygulamaları, kara çarşaflar, peçeler, renkli feraceler, başları türbanlı kız çocukları. Çember sakallı, hakim yakalı, takkeli, şalvarlı erkekler. Gönüllü , kendiliğinden göreve talip din polisleri, celladları...

Aslında bunlar bugün de var ya, türban serbestisi ile, bu görüşdekiler egemen olma savaşında önemli bir aşamayı tamamlıyorlar.

Bundan sonra, eski yaşantılardan, bu bağlamda, eksiklik olmayacağı görünüyor.
Şimdi gel de yaz kentlerimizde eski yaşamın izleri kalmadı diye…
Zorunlu olarak çark ediyorum o konudan.

Konunun diğer önemli boyutu olan eski yerleşimlerin hala yaşayan örneklerinin, yani mahalleler, binalar, okullar, müzeler, anıtlar, oyunların bize katacağı zenginlikleri de koyalım bir kenara.
Onlar da arazi rantına kurban (Düzeltirim, serbest piyasa ekonomisinde turşuları kurulmayıp değerlendiriliyorlar).

Peki kentlerimizde, binlerce turisti içine çekecek olgular, etkinlikler var mıdır, bedavasından?

Şaşırdınız mı?

Tam da devlet bile bedava hizmet vermemeli, eğitim, sağlık, güvenlik, emeklilik falan özelleştirilip hizmeti alana satılmalı diyen bir yönetimle dolu dizgin gidiyorken nereden mi çıktı bedavacılık?

Yok yok!
Eski kafalı falan değilim.
Uğruna kapılarda kaldığımız AB başkentlerinde var da.

AB’ye kaç kez girdik sahi?

Ben sayısını unuttum yıllardır yapılan giriş kutlamalarının.

Giriş, defalarca perçinlenip tamamlandığından, öyle en yasalar, düzenlemeler falan diye derinlerine dalıncaya değin, hiç olmazsa günlük sıradan yaşam örneklerini artık uygulamaya hazırızdır diye düşünüyorum. O nedenle hergün meydanlarında, sokaklarında yaşanan etkinliklerinden söz edeceğim biraz.

Yıllar önce, Münih Olimpiya Parkını gezdiğimde, parkın yaya yürüyüş yolu boyunca düzenlenmiş basit oyunlar görmüştüm. Her oyunun başında bir iki kişi meraklılara yardımcı oluyordu. Nal atmak, halka takmak, yuvarlak pinpon masasında dört kişi oynamak, futbol topuna, kum torbasına vuruş gücünü denemek ilk aklıma gelenler.

Sordum, sadece gönüllülerce yapılmış bir düzenleme imiş. Kuşkusuz ilgili yetkililerin bilgisi dahilindeydi, birkaç gün sürmüştü.

Kişiler kendilerince bir oyun getirip kurmuşlar, yoldan geçenleri katılmaya çağırıyorlar, dileyenlere de gösterip oynatıyorlardı. Olimpiya parkına gelenler için hoş bir etkinlikti. Başka insanlarla konuşup, sohbet ediyor, birlikte oynuyor, sonra gezinmeye devam ediyordunuz. Ücret falan yok!

Dikkatimi çeken bu etkinlik varken yolların satıcı dolu olmamasıydı, kurumlar var idiyse gönüllülerin arasında (kimi ekipmanlar öyle kişilerin sağlayabileceği bir düzeneğe benzemiyordu) ortada reklam yoktu.

Apansız içine giriverdiğim o etkinlik, keyifli oyun imkanlarında birbirini ilk kez gören insanlar arasında yarattığı kaynaşma ile gönlümde bambaşka bir yer etti.

Üzerinden 20 yılı aşkın zaman geçti, hala taptaze belleğimde... İnanıyorum ki, o etkinliğe gönüllü destek veren Münih’lilerin de aklında kalmıştır aynı canlılıkta.

İşte en temelden paylaşan bireyle başlayarak, insanlar arası kaynaşma... Öyle abartıya gerek yok! Dinler arası diyalog falan diye konferanslara da... İnsanı, insanla bırakmak yeterli çoğu zaman.

Daha önceki yazılarımda da Londra’nın Kovınt (Covent Garden) Meydanını anlatmış ve şunları yazmıştım:

“Bu meydan sokak gösterileriyle ünlüdür. Havanın güzel olduğu hemen her akşam birçok kişi, ya kendi başına ya da ikili, üçlü gösteriler yapar. Bedava...

Beğenirseniz, ortaya veya gösteri sonunda şapkasına para atarsınız. Para vermezseniz ne gam, ne ayıplayan çıkar, ne homurdanan. Gösteriyi yapan sizi gülümseyerek selamlar ve işine devam eder.

Bu gösteriler öyle acemi işi değildirler, sahne kurmazlar, ama tek başına izlettirirler kendilerini. Gülmekten gözlerimizden yaş getirenler olmuştur. Oldukça yüksek becerisi olan göstericileri keyifle izleyen insan sayısı o kadar artar ki bazan, halkaya katılamazsınız kalabalıktan.

Müzisyenler de konserler verirler oralarda, dinlemesi resmen bedava, gayr-ı resmi gönlünüzden ne koparsa... “

Londra'da gece yarısından sonra da çalışan otobüsler vardır. Durakları özel işaretlenmiştir, sarı bir hilalin yayı içine tünemiş bir baykuş. Durakta bu işaret varsa gece yarısı sonrası, sabaha kadar belli saatlerde o duraklardan otobüse binip, inebilirsiniz. Başka durakta beklerseniz, 15m ötede mesela, görse de durup sizi almaz.

Kuralları ihlal etmezler.

Ne yolda kalan el kol işareti yapar, ne de otobüs sürücüsü bir defalık durup kuralı bozar.

Londra'nın bir özelliği de hala 1950’li tasarımlı taksileridir. Şimdilerde ne fiyakalı tasarlanmış araçlar var ama adamlar için o eski taksiler bir değer. Yeni yaptıkları da aynı örnek, değiştirmiyorlar.

Londra’da şehirleşme anlayışına çarpıcı bir gözlemim de yeraltı katarlarının birinde (İngilizler yeraltı derler, metro demezler. Dillerine saygılıdırlar, bizim gibi, yabancı sözcükleri sokmazlar dillerine ) tahtadan yapılmış yürüyen merdivenlerdi. İlk gördüğümde basmaya kıyamamış ve kendimizden utanmıştım.

El oğlu, şehir halkına el işçiliğiyle tahtadan yürüyen merdiven yapmış, ortalığı da demirden olanları sarmışken, hala tahta olanı kullanabiliyor.

Daha önemlisi, demirden yürüyen merdiven olmadığı yıllarda, karayolunda araba, hafif raylı falan demeyip, yer altında katarlarını sürüyor ve onlara kolay inilip çıkılsın diye tahtadan yürüyen merdiven yapmış.

Biz düz ovada bile ray döşemekten vazgeçmiş, hababam otoyol yapıyoruz. Yetmedi, çift kat yapalım diye tartışıyoruz.

Devam edeceğim başka şehirlerin günlük yaşamdaki etkinliklerini anlatmaya.

Belli mi olur, türban gündemden düşünce 3 vakte kadar, ülkemde olan bitenleri örtmek üzere yeni konu bulunamaz da, bakarsınız onca öncelikli sorunun çözümü için bağrı kanayan şehirlerimizin kentsel dönüşümü adam gibi ele alınacak olur.

Ben yakayım mumumu, bakarsınız bir ışık alan olur.

 
Toplam blog
: 41
: 1621
Kayıt tarihi
: 29.05.07
 
 

Doğaya, sanata, spora, bilime ve ülkeme bağlı; doğruya, gerçeğe, akla yönelik; uluslara saygılıyı..