Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Kerim Korkut’la yeni ufuklara doğru/ Değişim

Kerim Korkut’la yeni ufuklara doğru/ Değişim
 

Akraba, dost ya da arkadaşımızı 20 yıl aradan sonra bile tanıyoruz. Oysa 20 yıl önce gördüğümüz bir yeri, bir eşyayı hatırlamayabiliriz. Bu, zeki olduğumuzdan değil, o kişilerin kendilerini hiç yenileyememiş olmasındandır. Aradan 20 yıl geçtikten sonra kolaylıkla tanınmamızın sebebi işte bu. Allahın taşı toprağı bile değişiyor da insan olarak bazılarımız kendimizi değiştiremiyoruz. 20 yılda hayatında hiç değişiklik olmayan kimseyi dikine gömmek lazım. Böyle şey olur mu ya! Eskiden küçükmüş, büyümüş. Saçı ağarmış, kıçı ağarmış. Çok değişmiş, çok!

Özellikle de fiziki değişimin belli olmadığı yirmili otuzlu yaşlarda bu acı gerçek gün gibi ortaya çıkıyor. İnsanlarımızın çoğu gerek kendisinde gerekse hayatında hiçbir yenilik yapmadan, yapamadan ellili yaşları devirip ölümün eşiğine geliyorlar.

Böyle bir tanıdığınızı aradan 20–30 yıl geçti göremediniz. Karşılaşınca hemen boynuna sarılıyorsunuz. Hiç değişmemiş. Allah Allah! Otuz yıl önce olduğu gibi yine burnunu çekiyor, sırtında üç düğmesi birden ilikli kalın ceket, aynı tip ayakkabı, ağzını yayarak gülüyor… Ya adam hiç değilse saçlarını bir başka türlü tarar. Yuh artık! Benim keloş olmamın nedeni nedir biliyor musunuz? Saçlarım Kanada’nın buğday tarlaları gibiydi. Kesip kızlara verirdim, Kızılderili örgüsü yapsınlar diye. Arkaya tara, öne uzat, yana yatır, çapraz, şeytan diklemesi, bukle kıvırcık… Anasını belledim saçların. Steve Mcgueen gibi havamı da attım ama sefam olsun.

Yıllarca görmediğiniz biri size hiç değişmemişsin diyorsa kendinizi kayadan atın. Birkaç gün bir yere gidip geldiğimde annem tanıyamaz, sen de kimsin diye kapıyı açmazdı. Farklı olmak için kıçıma teneke bağlamayı bile düşündüm. Adam deli ediyor beni ya! Elli yaşına gelmiş oturuşu bile aynı!

Değişin, değiştirin, kendinizi yenileyin derken ahırdan çıkıp Amerikan başkanı olun demiyoruz. Bebekken saçlarını sağ yana taramışlar; ölürken yine sağa taralı. Bu, cehalet ötesi bir şey. Rüzgâr bile daha akıllı. Ara sıra geriye doğru yatırıyor, alnında kâkül, omuzlarına aşağı salıyor…

Bazı insanlar o kadar aynı ve birbirine benziyor ki hani eski Türk filmlerinde oğlanın kızı yerine anasını kaçırması çok normal. Türkiye insanı değiştirmenin ne olduğunu bilmiyor. Değiştirmek deyince karısını ya da arabasını değiştirmeyi anlıyor. Türkiye’de aynı evde doğup ölen insan var. Bu insanlara hayatın en önemli konusu olan değişimi öğretmek için değiştirme konulu deli dana oyunu oynatacaksın. Birisinin bebesini alıp ötekine vereceksin. Babasını götürüp Niğdeli Hasan’ın evine bırakacaksın. Melez Cemşit’in Yılpa’yı yalandan Çingene Duran’a verip topal Satı’yı getireceksin. Anan naşi, baban naşi ortalığı bir güzel karıştıracaksın. Arasın dursun karısını, çocuğunu! Görsün değişim neymiş!

Peygamber bile demiş, iki günü aynı olan zarardadır. Adam seksen yıl yaşıyor; günlük tut, uğraşmana yorulmana gerek yok; ilk sayfaya yazdığını seksen yıla kopyala. Fotokopi bunların hayatı. Ben bunları üst üste koyup fotokopilerini bir çekeceğim ki... Şunlara bak ya! Lokantaya gidiyor işkembe, üç yıl sonra aynı yer, aynı masa, önünde yine işkembe. Ula zırto memlekette, dana kalmadı senin yüzünden, bi de süzme merimcek yisen olmamı!

Değişim olmadan ilerleme olmaz. Allasen söyleyin bu memlekette bize ait hangi düşünceyle ilerleme sağladık? Mevlana’dan dönmeyi mi öğrendik, Hacivat’tan gülmeyi mi? Avrupa olmasa insanlarımızın öldüğünü bile bilemeyecektik. Uyuyor sanıp, yatak serecektik hahahahaha!

İnsanımız değişmeyi, değiştirmeyi bilmiyor. Öğreneceği de yok. Bu memlekette kendimi ve hayatımı değiştirdim diyen varsa peygamber postu boş duruyor, gelsin otursun. Koyun değişiyor, ağıl değişiyor, çoban, elinde kaval, sırtında aban.

Şimdi Türkiye’deki değişim acizliğinin simgesel anlatımı olarak yazımızda lanse ettiğimiz “Bir insanın doğduğu evde ölmesi” olayı hani kişi o evi ya da çevreyi çok sevdiği için ya da yokluktan olabilir ama yine de aynı evde yaşayıp ölmeyi insanın havsalası almıyor. Çok seviyorsan duvarına resmini koy, ya da yoksulluktansa kapısına hayalindeki evin resmini çiz de anlayalım manyak olmadığını hahahahahaha!

Bizim köyün yanındaki tepe anlatıldığına göre köyün kurulduğu söylenen 300 yıl önce de aynı böyleymiş. Allahın tepesi işte, kendi kendine değişecek değil ya. 300 yıl her sabah her sabah davarın, sığırın gitti; sen gittin, toprak bu ya, nasıl aynı kalır? Kurbağa deresi gibi yürür gidersen, gelir gidersen aynı kalır tabi. Ya ben yaratana ne diyem bilmem ki! Al bu dünyayı bu adamların elinden. Görmüyon mu 300 yıl yürüdüğü yol bile değişmemiş. Bir ağaç dik, bir yerini kaz, toprak yığ, çayır yap ki yaşadığın belli olsun.

Yazılarımızı okuyanlar bilirler, ülkeyi A’dan Z’ye değiştireceğiz diyoruz. Kambur belim aynı kalsın diyenler bizi desteklemesinler; ya düzelteceğiz ya da biz de belimizi kambur yapacağız. Bu ne ya, Yavuz Sultan emicemiz, namı diğer kelle kesen kel Hasan mezarından çıkagelse bu ülkede hiç yabancılık çekmez. Oysa olmaz ya hani öyle bir şey olsaydı, 500 sene be 500 sene; Satürn uygarlığı karşısında dili tutulmuş, elinde palası albız çarpsın deyip kaçıvermeliydi Çaldıran’a doğru. Yavuz dirilmez, gerek de yok zaten ama biz Satürn’ü görebiliriz. Ülkede herkes değişimden söz ediyor. Bakın bu iş şakaya gelmez. Neyi nasıl değiştireceğini söylemeden değişimden söz edeni öyle bir değiştiririm ki babası bile tanıyamaz. Yeter ulan halkı kandırdığınız!

 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..