Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Keşke...

Keşke...
 

Soğuk...
Keşke bu kadar soğuk olmasaydı. Parmak uçlarım yanıyor... Zıt şeylerin birbiriyle bu kadar temas halinde olması gerçekten garip... Keşke bu kadar garip olmasaydı. Tüm bunlar, belki de sandığımın aksine benim seçimimdi. O halde, herkesten önce kendimden nefret etmeliyim. Ama bu gerçekten zor. Bu kadar az sevenim varken bana benden başka kim sahip çıkabilir ki? Hem kolay olan; diğerlerini suçlamak. Cevabının olmadığını adın gibi bildiğin soruları, sırf havada asılı kalsınlar diye ortaya salıvermek. Sigara dumanı gibi... Şansım varsa halka olur ve ben parmağımı içinden geçirebilirim. Şu dumanı halka şeklinde çıkarmayı da hiç beceremedim. Keşke becerebilseydim... Bir arkadaşım bana;

Senin problemin sürekli 'keşke' demek, demişti. O anı yaşamıyorsun. Asla elindekinin değerini bilmiyorsun. Kafanda bir sürü tilki dolaşıyor... Hepsine ayrı bir hayat yazıyorsun. Aynı çizgide ama bambaşka hayatlar. Ve hep elinde olmayan alternatif sana cazip geliyor. Eğer 'keşke' dediğini yaşasaydın, şu anda yaşadığın şey 'keşke'n olacaktı. Biliyor musun, sen asla mutlu olamayacaksın.
-Kronik rahatsız... Yüzüme vurmak hoşuna mı gidiyor?
-Hayır, yalnızca yardımcı olmaya çalışıyorum. Birileri bunu sana söylemeli. Küçükken sifonu çekmeyi sürekli unuturdum. Bir gün babam beni kulağımdan tutup tuvalete attı ve kafamı klozete soktu. O günden beri sifonu çekmeyi hiç unutmadım ben. Senin de kafanı klozete sokmak istiyorum.
-Her şeyin içine sıçıyorum yani... Ve temizlemiyorum?
-İkimizde Türkçe konuşuyoruz! Kendini bu kadar hafife alma. Mutsuzluk en kolay seçim senin için. Çünkü mutlu olursan kaybedecek bir şey oluyor elinde. Ve sen bundan asansörde sıkışmış, kolostrofobisi olan bir çocuk kadar korkuyorsun.
-Peki nasıl çözeceğiz bunu?
-Kendine çeki düzen vermelisin. Artık elini taşın altına koyma vaktin geldi. Nereye kadar kaçabilirsin ki? Hem kaçınılmaz bu, kaçtığın her neyse bir gün onunla yüzleşmek zorundasın.
-Keşke kaçtıklarımla yüzleşebilecek kadar cesur olsaydım.
...

Çekilmez bir insan olduğumu biliyorum. Ama bunun için özellikle yaptığım bir şey yok. Kimseye bana katlanması için baskı da yapmıyorum zaten. Beni tanımayı seçenler genellikle bulmaca seven gözlüklü tiplerin iç dünyasına sahip oluyorlar. Bendeki sorunu bulacak, beni huzura erdirecekler. İnsan ilişkileri başlıklı özgeçmişlerinde güzel bir hikaye olacağım... Falan filan. Ama benim sabit bir problemim yok ki. Hem yaratıcı bir insan olduğum bile söylenebilir. Ortaya attığım her neyse sebebi asla olmuyor. Oyun hamuru gibi istediğim an istediğim şekli verebiliyorum, her kalıba da sığıyor. O kadar uysal ki... Keşke bu kadar uysal olmasaydı.

Küçük bir çocukken annem beni doktor doktor gezdirirdi. Sürekli hastaydım ben. Sürekli... Hastane kokusundan nefret ederdim. Problemim her neyse doktor amcalar sorunu bulup beni tedavi ettiğinde hemen başka bir hastalık ortaya çıkardı. Doktorlara da alerjim vardı, hastanelere de. Ama onlarsız da olmazdı... Zıt şeylerin bu kadar iç içe olmasının beni nasıl deli ettiğinden bahsetmiş miydim?

Herneyse...
Burdayım çünkü artık herşeyden çok sıkıldım. Kendimden de sıkıldım ama terkedemiyorum. Evet, keşke terkedebilseydim. Bir sürü kişiliğim olsun isterdim. O zaman sabah uyandığımda dolabımdan seçerek giydiğim gömleklerim gibi o güne özel bir tanesini seçip dışarı çıkardım. Kafama takmam gereken pek fazla şey olmazdı o zaman. Ne de olsa gün 24 saat. En kötüsü uyuyarak geçirirdim. Mesela hayat da televizyon gibi olabilirdi. Uzaktan kumandamla sıkıldıkça kanal değiştirirdim. Gerçi bende bu şans varken öyle bir ihtimal olsa dahi ben, tek kanallı siyah beyaz televizyon dönemine denk gelirdim. Bence benim gibi tembellerin ensesine şaplağı yapıştırmayı görev edinmiş insanlar olmalı. Ufak bir sarsıntı belki beynimin çalışmayan sinir uçlarına tehdit mesajları gönderebilirdi.

Hala soğuk...
Yürümek de ısıtmıyor. Koşsam? Yoruluyorum.
Bence yaşamayı haketmiyorum. Belki de çok düşünüyorumdur. Keşke bu kadar çok düşünmeseydim.

Küçüklüğüme dair hatırladığım başka bir şeyse günlük tuttuğum. 'Sevgili günlük, bugün çok sıkıcı. Babam yine eve gelmedi, babamın gelmediği her günkü gibi annem yine çok sinirli. Bana çok çikolata yersem büyüdüğümde saçlarımın döküleceğini söyledi. Görüşürüz.' Ne saçma ama... Bir deneme de şimdi yapabilirim aslında. Ama karalayabileceğim bir kağıt yok etrafımda. En çok alış veriş yaptığım şeye hitap ederim ben de:

''Sevgili küllük,
Nasıl dayanıyorsun bilmiyorum, bir keresinde kolumda sigara söndürmeye kalkmıştım ve canım gerçekten çok acımıştı. Bazı evlerde senin izmaritten ziyade boncuk, anahtarlık gibi şeylere ev sahipliği yaptığını görmüştüm. Daha acısız ama aslına ihanet olsa gerek... Merak ediyorum, duyguların var mı? İnsanların duygularının olduğunu söylüyorlar. Ama ben aksini kanıtlayacak çok kişiyle tanıştım ve o halde belki de senin duyguların vardır.

Bu gün, bir arkadaşımın cenazesine katıldım. Arkadaşım olduğu için şanssız, tüm bu kaostan kurtulduğu için şanslıydı. O kadar çok ağlayan vardı ki, onlara katılmak içimden gelmedi. Tüm olup biteni bir kenardan izledim, herkes gittikten sonra da mezarına eğilip beklemesini söyledim. Halbuki beni duyduğundan emin bile değilim.
Sence ben kötü bir insan mıyım küllük? Objektif ol, sende sigara söndürdüğümü bir müddet unutmanı istiyorum. Neyse, cevap vermesen de olur.

Bugün de eve gitmedim küllük. Aslına bakarsan orasının artık benim evim olduğundan bile şüpheliyim. Annem deli olduğumu düşünüyor. Anlamıyorum, böyle bir dünyada neden akıllı olmamı istiyor ki? Günlerdir eve gitmiyorum, günlerdir beni aramıyor. Belki de bugün ki cenaze benimki olsaydı, gider ayak onu tek bir defa mutlu edebilmiş olurdum. Titriyorum. Gece soğuk... Çok soğuk. Ölüm de...

Sanırım geldik artık. Yolu hiç bilmesem de 'müsait bir yerde!' diye seslenmek istiyorum. Gerçi şoför de görünürlerde yok ama, olmasaydı yerimizde sayıyor olurduk. Demek ki var... Yeni aldığım beyaz gömleğin kırmızı olmasına çok kızardı annem, eğer görseydi... 'Madem kırmızı istiyordun, ne halt etmeye beyaz aldın' diye haşlardı beni. Neyse bu saatten sonrasını ben duyamayacağım nasılsa. İşin ilginç yanı, acı da hissetmiyorum. Sadece soğuk...

Bugün gömdüğümüzü söylediğim arkadaşım, aslında arkadaşım değildi. Bileklerimi çok severdi... Keşke ben de sevebilseydim.

Hoşçakal küllük, artık gidiyorum.''

 
Toplam blog
: 18
: 133
Kayıt tarihi
: 28.12.11
 
 

Ben en çok seni özledim aslında... Herşeyin diretildiği bir yaşamda tek açık uçlu soruydun sen. K..