Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Keşke…

Keşke…
 

Kaynak:İnternet


Samimiyetine güvenebilseydim keşke başbakanın, hani olmasaydı bir tarafta Ergenekon zanlılarının sabit suçları olmamasına rağmen mahkum edilmeleri, barışa inanabilseydim keşke, hangi birimiz savaşı isteriz ki yani, bizler onlar diye bir kavramımız yoktu ki!

Hakikaten, Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut gibi ayrımlarımız olmamıştı, bilmem belki yalnızca ben öyle yetişmiştim, belki arkadaşlarım da yalnızca benim gibiydi, ne de olsa gavur denilen bir ilin göbeğinde yetişmiştik, bundandı belki de, ya da inanasım geldiğince yoktu o vakitler böyle benler senler… Onlar, bizler…

Keşke, hiç Kürtlerin Türklere karşı savaşı da olmasaydı!

Ne ilginç, şu an savaş deniyor, oysa uzun yıllar adı konulmamıştı, oysa onca canların kanıyla yaşanan bir gerçek vardı!

Barış denildiğinden yana “savaş” ifadesi kullanılıyor, farkında mısınız, “terör örgütü” demek bile ne ezellere sebep olmuştu…

Barıştan yana olmamak mümkün değil, keşke samimiyete güven olsa!

Keşke barış elçileri üç-beş silaha dokunmamış, yedi-on dokunmuş, bir-kaç da yönetimde bulunanlar olsaymış…

Alkışlanmasalarmış mesela folklor ekibi kıvamında, dokunulmazlıkların kaldırılması talep edilirken umuru dahi duymayan bir başbakanın tüm etkisini yirmi-otuz kişilik bir terör örgütüne üye olanlara kullanması olmasaydı, mesela, keşke…

Barış olsun!

Yanlı olmasın yeter ki!

Onca profesörlerimiz, onca eğitimli yazar çizerlerimiz, onca eğitimcilerimiz sabitlenmemiş suçlar nedeniyle hapisteyken, lütfen, kimse üniformalarıyla barış elçisi kimliğiyle gelip de, ellerini ve de kollarını sallayarak ve de delice alkışlanarak bir ülkenin bağrına basılıyorlarsa, bu ülkede bazı kişiler ayağa kalkar!

Barış için kalkar!

Terör örgütüne dahil olan kişiler suçsuz bulunup salınıveriyorsa, suçu sabitlenmemiş kişilerin hapislerde çürümelerine karşı duracak birileri varsa hala bir umut vardır Türkiye Cumhuriyetinde, diğer türlüsü ne demokrasiden, ne cumhuriyetten ne de Türkiye Cumhuriyeti’nden söz etmek abesle iştigaldir!

Kim ister ki askere gönderdiği oğlu için peşinen ağıt yaksın, ya döner, ya dönmez… Kokusunu saklasın diye terli fanilasını saklasın?

Kim ister ki on beş yaşını dahi tamamlamış kızı dağlara kaçsın?

Övünürler mi, dövünürler mi, inanın bilmiyorum, ancak bir anne olarak ne oğlumun şehit olmasını, ne de kızımın dağlara kaçmasını isterdim!

Bunca anaya rağmen bu savaş niye?

Ahhh… Hiçbir savaşı analar başlatmıyor, hiçbir barış çalışmasında analara danışılmıyor!

Eğitimde kızlar önceliksiz, analar bu nedenle eğitimsiz…

Ergenlik çağına geldiğinde evlendiriliyorlar, korkarak büyüyorlar, önce babadan, sonra kocadan, kayınpeder, kayınvalide de yeterince eklemelerde bulunuyorlar…

Dayakla yoğrulmuş bir anne nereye kadar barışı anlatabilir?

Aslında, barışı en çok isteyen odur, lakin gıkını çıkarmaya korkar, bu nedenledir ki savaşlar erkek işidir, kadınlar amaç her ne olursa olsun çocuklarını böyle kolay harcayamazlar!

Olmasaydı erkek korkusu!...

Korku olmasaydı keşke, aslında!

Neler söyleyecekti kim bilir analar, belki anlayacaktı babalar ve sorgulayacaklardı çocuklar: neyi ne için yapıyoruz?

Keşke…

Hani, olabilseydi…

Yetişseydi kızlarımız anne olmadan önce ve genç erkeklerimiz, hani algılayabilselerdi keşke var olmalarının nelere kadir olduğunu, anne ve babalarının çocuğu olmaktan öte!...

Lafı bu kadar uzatmak istemezdim lakin bir silsiledir, yok sayamadım, kusuruma bakmayın…

Keşke…

Her evlat, ama kız, ama erkek, sevgiyle büyütülse…

Kin ve nefretin can yakıcı olduğu öğretilse! Hoş, öğretmek için yol göstermek gerekir, hani, keşke her anne ve baba nefret ve kinden arınmayı öğrense… En azından çocukları için…

Keşke…

Eşitliği öğrense tüm çocuklar, hani, öğrenebilse, tadabilse keşke tüm ebeveynler, erkek egemen toplumda elbette ki kadınlaradır sözüm, söyleyemezler bilirim, ancak çocuklarınız için, ne olur az biraz dile gelin!

Dayak yemekten korkarsınız, pek de haklısınız!

Lafla şiddet yaşarsınız, ah… Bilmez miyim!

Canınızdan can olan oğullarınızın mezarı başında ağıt yakmak, kızlarınızın dağa çıkıp da birilerinin şehvetini söndürmelerine göz yummak…

Yok!

Anaların bu savaşta yeri vallaha da yok!

Suçları konuşamamak ya da kocalarının ağzından konuşmak!...

Hangi ana barış istemez ki!

Ah.. Bu savaşlar erkek işleri!...

Keşke… Keşke, samimiyetine güvenseydim, keşke bunca zamma tanık olup da, hala enflasyonu yerle bir ettik söylemlerini duymasaydım…

Keşke… Evim, arabam, bankada param ve işim olsaydı…

Çocuğum hasta, ben işsiz olmasaydım….

Ah…

Keşke…

Gülgün Karaoğlu

Ekim,24/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..