Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Keşke bir soğan olsaydım

Keşke bir soğan olsaydım
 

Dünyaya bir soğan olarak gelsem hayatım şimdikinden daha mı anlamsız olurdu? Hiç sanmam. Hayatta anlam arayıp hayal kırıklığına uğramazdım bi kere. Konduğum yerde hareketsiz oturur, oradan oraya aktarılmayı beklerdim sadece. En sonunda gideceğim yerin bir insanın midesi olacağını bilirdim. Bu da bana yeterdi.

Çalışmak zorunda kalmazdım. İş aramazdım. Ömrümün en değerli yıllarını paraya benden önce kavuşmuş adamlara feda etmezdim. O adamların beyin titreşimlerinden değil bağırsak kıvrımlarından geçerek bana ulaşan emirlerini dinlemek zorunda kalmazdım. Bir masa başında oturup aynı lafları döndüre döndüre yazmazdım. Kağıt ve mürekkep harcamaz, hepimizin anası olan toprağı bu zararlı maddelerle kirletmezdim.

Ne felsefeyle ilgilenirdim ne de matematikle; işime de yaramazdı zaten. İki kere iki ister dört etsin ister on beş, hiç umurumda olmazdı. Karekök almaktan bana neydi, Pi sayısının 3,14 olduğundan bana ne. Tarihle de ilgilenmezdim. Hangi savaşta kimin kimin yendiği beni hiç enterese etmezdi.

Paramı elbiseye yatırmak zorunda kalmazdım. Kendi elbisem bana yeterdi. Zaten paraya da ihtiyacım olmazdı. Tabii para kazanmaya da... Faiz harammış, değilmiş zerre kadar ilgilendirmezdi. Repoyla işim olmazdı; doların düşmesinden ya da yükselmesinden hiç endişelenmezdim.

Yakışıklı mıyım çirkin miyim diye her fırsatta aynaya, vitrin camlarına bakmazdım. Her sabah kalkıp yüzümdeki kılları kazımak zorunda kalmazdım. Kesinlikle şimdikinden daha “cool” olurdum. Konduğum kasada sessiz, hareketsiz, mor ve sıkı bir şekilde, dünyayla ilgilenmeden beklerdim. Hiçbir şeyden korkmazdım. Kimseyi özlemezdim.

Askerlik yapmazdım mesela. Zaten bir soğanı kim askere alır ki? İnsanı olduğundan bin kat daha aptal gösteren acemi üniformalarını giymezdim. Tüfek taşımazdım. Kendi adımı ve memleketimi kendime duyurmak için gırtlağım yırtılırcasına bağırmak zorunda kalmazdım. Uygun adım yürümez, kollarım kopuncaya kadar şınav çekmez, beş kilometre techizatlı koşuya çıkmaz, kimseden emir almazdım. Dayak yemezdim.

Mide ağrısı nedir bilmezdim. Gözlük takmak zorunda kalmazdım. Kaslarım gevşemezdi. Saçlarım ağarmazdı. “Göbek” diye bir sorunum olmazdı. Kalbim yağlanmaz, damarlarım tıkanmaz, eklemlerim kireçlenmez, dişlerim çürümezdi. Nezle olup burnumu çekmez, gripten yatağa düşmezdim, aksine gribe iyi gelirdim. Kanserden korkmaz, AIDS’ten çekinmezdim. Alzheimer’a güler geçerdim.

Uykusuzluk çekmezdim. İstediğim zaman istediğim kadar uyurdum. Tatil falan da istemezdim. Emeklilik günümü hesap etmez, alacağım maaşla geçinip geçinemeceğime şimdiden kafa yormazdım.

Kesinlikle daha haysiyetli bir canlı olurdum. Mıymıntı bir ihtiyar olarak yalvarmazdım Azraile. Dünyaya verip verebileceğim yegane tepkimi ölüm anıma saklar, beni ölüme gönderenin gözlerini yakardım hiç değilse.

Foto: http://www.umassvegetable.org/images/soils_crops_pest_mgt/crop/onion2.jpg
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..