Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '13

 
Kategori
Eğitim
 

Keşke okusalar da gelip Beni kesseler önce

İyi dinle söyleyeceklerimi

Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana

Melih Cevdet ANDAY

İlkçağın ünlü bilgelerinden biri, sonradan en az kendisi kadar ünlü olacak bilge adayı bir öğrencisine, bir arkadaşını herkesin önünde azarladığı için:

“- O sözleri, böyle kalabalık bir ortamda değil de, baş başa kaldığında söyleyemez miydin?” diye çıkışmış.

Geleceğin bilge adayı, hocasına saygıda kusur etmemeye özen gösterip affetmesini diledikten sonra:

“- Beni böyle azarlamak için, baş başa kalmayı bekleyemez miydiniz, sayın hocam?”demiş.

Neden mi anlattım, bu öyküyü?

Okuma fırsatı bulanlar anımsayacaklar: Önceki yazılarımdan birinde, 1940-1945 yılları arasında Köy Enstitülerini sık sık ziyaret eden Cumhurbaşkanı İnönü’nün, bu kurumlar hakkında övgü dolu sözler söylediğini; dahası, “Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm oldukça yakından, candan takip edeceğim.” dediği halde, 1946 seçimlerinden sonra kurulan hükümete Hasan-Âli Yücel’i almadığı gibi, Millî Eğitim Bakanlığı koltuğuna, Köy Enstitülerine karşı olduğu bilinen Reşat Şemsettin Sirer’i getirmesini, hele hele bu kurumların “Baş yönetmeni” olan Tonguç’un görevinden uzaklaştırılmasına sesini çıkarmamasını anlayamadığımdan söz etmiştim.

Sayın Mahmut Makal’la bir telefon görüşmenizde: “Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?” diye sormuştum. Değerli yazarımız:

“-Sevgili Erkan, aynı soruyu ben de Tonguç’a sormuştum. O, “Çünkü, İnönü bir politikacı…”diye cevap vermişti”dedi.

Ben, sonraki bir yazımda bu telefon görüşmemizden söz etmiş, Tonguç’un cevabını:

 “-Çünkü İnönü bir siyasetçi…” olarak yazmıştım.

Sayın Makal’ın yerinde başka biri olsaydı, çoktan yemiştim paparayı!

“Siyaset ve politika, her ne kadar eş anlamlı sözcükler gibi görünse de ikisi arasındaki  ince anlam farkını sezemeyecek, anlamayacak kadar yeteneksiz bir insanmış meğer, Hüseyin Erkan!” diye bir açıklama gönderirdi hemen gazeteye.

Oysa, Sayın Makal, bırakın herkesin huzurunda beni böyle azarlayıp paylamayı, bir sonraki telefon söyleşimizde bile bu dikkatsizliğimi yüzüme vurmadı.

Aksine, sevgili eşi Sayın Naciye öğretmenimizle birlikte, yazılarımın çıktığı gazeteleri dört gözle beklediklerini söyleme lütfunda bulunarak onurlandırdılar beni. (Teşekkürler sevgili öğretmenimiz;  yürekten  teşekkürler değerli yazarımız!..)

Ayrıca o telefon söyleşimizde, gazetede yayımlanan Köy Enstitüleri ve Tonguç’la ilgili yazılarımı İsmail Hakkı Tonguç Vakfı Yönetim Kurulu Müdürü Fügen Çetiner’e göndermemin mümkün olup olmadığını sordular.

Hemen, aynı gün  ilettim.

Sayın  Fügen Çetinerde bana Sayın Naciye Makal  ve Mahmut Makal’ın imzalarını taşıyan “Pakizeler, Mehmetler ve Kaçıklar” başlıklı makaleyi gönderdi.

Bu makaleden bir bölüm okuyalım önce:

“Köy Enstitülerinden 17.300 öğrenci mezun olmuştur. Bunlardan 1.398’i kızdır. Bu kızlardan sadece 14’ü Yüksek Köy Enstitülü… Pakize Türkoğlu, bu 14’ten biridir. 1940’ta Köy Enstitüleri Yasası çıktıktan hemen sonra, Antalya dolaylarında kurulmuş olan Aksu Köy Enstitü’ne girdi. 1944’te Aksu Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra, Ankara yakınlarındaki Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitünün Pedagoji bölümünü bitirdi. Bütün öğretim kademelerindeçalıştı. Köy Enstitüsünün kazandırdığı okuma alışkanlığı, onu iyi bir  okur,  iyi bir düşünür, iyi bir eğitimci yapmıştır. Aksu’da sonradan gelen kız öğrencilere de davranışlarıyla, öğütleriyle iyi bir örnek olmuştur. Hatta, “Ben neden iyi konuşamıyorum abla?” diyenlere, çok kitap okumalarını öğütlemiş, öğütlerinin güzel sonuçlarını da görmüştür. Köy Enstitülerinin okumada da yaptığı atılımlar onların çoğunu yazmaya itmiştir. O’nun 547 sayfalık “Kızlar da Yanmaz” ve 677 sayfalık “Tonguç ve Enstitüleri” adlı kitapları, bu gayretleri, alışkanlıkları sonunda olmuştur.” (*)

Naciye Makalöğretmenimizin de Aksu mezunu olduğunu biliyorsunuz; değil mi?

Ne yani, bütün ünlüler Kepirli, Kızılçullulu, İvrizli, Gönenli, Cılavuzlu olacak değil ya!

1940’lı yılların ilk yarısında, Tonguç, Köy Enstitülerinin “Baş Mimarı” olarak İlköğretim Genel Müdürü iken, 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturacak olan Reşat Şemsettin Sirer de Yüksek Öğretim Genel Müdürü’dür.

Bu kısa nottan sonra, Sayın Makalların makalelerinden bir bölüm daha okuyalım:  

“İnönü özel trenini hazırlatıp Sirer’i ve Tonguç’u gezi için davet ediyor. Bir istasyonda İnönü halkla konuşmak için trenden iniyor. Tonguç’la Sirer de trenin öbür tarafına iniyorlar. Orada Sirer, Tonguç’a:

“- Hakkı, bu köy çocuklarını neden okutmak istiyorsun?”diyor.

“- Ne demek, nasıl okutmayabiliriz; elbette okutacağız!”

“-O kusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun?”

Tonguç anlatıyor: İsmet Paşa trene binmiş. Haber aldık, biz de bindik. Sonra Paşa, sofrasına çağırdı bizi. Oturduk; ben hiç konuşmuyorum. Paşa sordu:

“- Hakkı Bey, nedir bu durgunluğunuz? Bir şey düşünüyorsunuz galiba?”

“- Paşam, “Köylü çocukları okurlarsa, acaba bizi öldürürler mi?”diye düşünenler var!”

Paşa:

“- Keşke okusalar da gelip beni kesseler evvela!”der.

Makallar bu bölümü Mustafa Ekmekçi’nin  “Öksüz Yamalığı: Köy Enstitüleri” adlı eserinden almışlar.

1965-1966 yıllarında, Hasanoğlan’daki görevim sırasında tanıma şansını yakaladığım değerli gazeteci Mustafa Ekmekçi (Musa Okay öğretmenimin yakın dostu olan Ekmekçi, o sırada Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi idi.) bu anıyı şöyle noktalamış:

“Londra’da bir 17 Nisan kutlamasında olayı anlatan Melih Cevdet Anday, bu son tümceyi söylerken, elini boynuna götürüyor, kesiliyor gibi yapıyordu. Salonu dolduran, merakla izleyen topluluk birden boşanmışçasına alkışladı Anday’ı…”

Her şey için bir kez daha teşekkürler, sevgili “Makal Öğretmenler”im!

 

 

 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Sayın Makalların bu yazısı, YKKED 2012,  Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü Pakize Türkoğlu (Armağan Kitap) adlı eserde yer almıştır. (sa. 115-120)

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..