Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '10

 
Kategori
Eğitim
 

Keşke şu sınavlar olmasa

Keşke şu sınavlar olmasa
 

Okuma sevgisi


Keşke şu sınavlar olmasa...
Çocukları Sınavlardan Nasıl Korumalı?

Mustafa KOÇ

Eğitimde Bir Hayal Kırıklığı

ÖSYM Başkanı Yarımağan, 600 bin lise mezununun ilköğretim 3. sınıf düzeyindeki bir matematiksel işlemi yapamadığını söyleyerek eğitim sistemini sorguluyor. Her yıl ÖSS ve SBS gibi geniş katılımlı sınav sonuçlarına baktığımızda başarı ortalamalarının ne kadar düşük olduğunu görebilirsiniz.

Örneğin 2006-2009 yılları ÖSS’de 30 soruluk testlerde sadece Türkçe ortalamaları 10’un üzerinde¸matematik ve Fen ortalamaları ise 10’un çok altındadır. Örneğin Fen Bilimleri ortalamaları 2.7 ile 8.5 arasında değişmektedir. Bu değerler, Matematikte ise 7.0 ile 9.1 aralığındadır.

İlköğretimde durum farklı değildir.

2007 OKS’de 25 soruda Matematik ortalaması 3, 35 Fen 5.73’tür

2008 SBS Matematik ortalaması 6. sınıflarda 16 soruda 4.59; 7. Sınıflarda 5.2’dir.

2008 SBS Fen Bilgisi ortalaması da 6. Sınıflarda 4.78; 7. Sınıflarda 5.95’tir Bu sınavlarda öğrencilerin en başarılı olduğu ders ise Türkçe’dir o da yaklaşık yüzde 50 civarındadır.

Bir başka değerlendirmede Türk öğrencilerin Matematik başarı sıralamasında dünyada 44. Sırada olduğunu okudum.

Kitap okuma konusunda çok iyi bir ortalamaya sahip olmadığımızı da herkes biliyor. Derler ki bir Japon ortalama yılda 25 kitap okurken 6 Türk’e ancak 1 kitap düştüğü söylenir.

Bütün bunların dışında, eğitim düzeyi bakımında da hepimizin ortalama 4. sınıf düzeyinde eğitim aldığımızı düşünürsek eğitim durumumuzla ilgili fazla bir şey söylemeye gerek kalmaz.

Demek oluyor ki eğitim düzeyimizin yükselmesi için daha yapılacak çok şey var. Ancak bunu nasıl başaracağız? Belli değil…

Bir de Sınav Düşmanlığı Olmasa…

Her sene sınav döneminde toplumu bir “sınav heyecanı” sararken belli kesimler tarafından bir de “sınav düşmanlığı körüklenir. Sağ olsun bakanlığımız bu yıl SBS’den önce sınavları kaldıracağını söyleyerek öğrencilerin motivasyonuna da negatif etki yaptı. Sanki sınavlar, öğrencileri bunaltmakta, onlara dünyalarını zehir etmektedir. Sanki sınava hazırlanan öğrenci, okul ders kitaplarındaki konulardan başka şeylerle uğraşmakta, bu sırada zararlı şeyler öğrenmektedir.

Oysa eğitimin ve öğrenme düzeyinin dibe vurduğu, matematik başarısının dünyada 44. sırada olduğu, kitap ve gazete okumada dünyanın gelişmiş ülkelerinden on kat, yirmi kat geri olduğu, ortalama olarak hepimizin ilköğretim 4. Sınıf eğitimi düzeyinde bulunduğu ve her yıl ÖSS, SBSB gibi sınavlarda “sıfır çeken” on binlerce öğrencinin bulunduğu bir ülkede sınav düşmanlığı yapılamaz; yapılmamalı. Eğitimciyim diyenler de bunu yapmamalı.

Çünkü:

Çeşitli ortamlarda söylediğimiz gibi, eğitim öğretim etkinlikleri yapılan her yerde mutlaka öğrenme sonuçlarının ölçülmesi için bile sınav yapılacaktır; yapılmalıdır. Kaldı ki bizim gibi okul alt yapısı yeterli olmayan, eğitimde ve iş hayatında verimli bir iş gücü planlaması yapılmayan, ayrıca hızlı bir nüfus artışı yaşayan bir ülkede öğrencileri belirli okullara yerleştirmek için de mutlaka sınavlar yapılacaktır.

Yıllardır; “sınavları kaldıracağız” denilerek, vatandaşlara şirin görünmeye çalışılmakta; sorunları çözecek adımlar atılacağı yerde ülke gerçekleri göz ardı edilerek sorunlar ertelenmektedir. Çoğu zaman eğitim sorunlarını eğitimcilerin tartışmaları gerekirken başkaları tartışmaktadır. Bir bakıma birileri, yıllardır bizi kandırıyor. “ÖSS’yi kaldıracağım” diyenlerin bugün adı bile hatırlanmıyor. Bu işin bir yanı; ancak başka bir yanı daha var…

Sınavsız Bir Dünya Yok

Osmanlı Eğitim Bakanlarından (Maarif Nazırı) biri; "Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yöneteceğim ama..." diye yakınmış. Tıpkı onun gibi bizde de şu sınavlar olmasa herkes çok rahat edecek ve eğitim sorunları bitiverecek; ama olmuyor...

Analar babalar, veliler şöyle düşünmelidir: Acaba sınavlar olmasa bugünkü koşullarda liselere, üniversitelere öğrencileri nasıl seçebiliriz? Kurayla seçim yapılamayacağına göre sınavsız bir eğitim sistemini hayal etmek gerçekçi olmaz.

Kaldı ki sınavların bu ülkedeki akademik öğretimin kalitesine dolaylı da olsa bir katkısı vardır. Çok fazla derin düşüncelere girmeden basitçe düşünelim ve şu üç soruya cevap verelim:

1- Eğer sınavlar olmasaydı öğrenciler bu kadar derinliğine Matematik, Fen ve Türkçe çalışır mıydı?

2- Eğer sınavlar olmasaydı öğretmenlerimiz, öğrencileri bir adım daha ileri götürebilmek için çaba gösterir miydi? Okuldan mezun olduğu bilgilerle öğretmenlik yapmaya devam eden, hiçbir meslek içi eğitimden geçmeden ve kendini yenilemeden öğretmenlik yapmayı sürdüren öğretmenler bulunduğunu düşünürsek buna ne cevap verebiliriz?

3- Yine eğer sınavlar olmasaydı aileler, çocuklarının eğitimleri için bu kadar çaba gösterir, bu kadar zaman ayırır mıydı?

Hepimiz biliyoruz ki bu üç sorunun cevabı da “Hayır”dır. Öyleyse sınavların bir de böyle bir yararı var. Öğrenci, sınav hazırlığı yaparken daha yoğun zihinsel faaliyet yapmakta, sınavın zorlamasıyla da olsa daha fazla çalışmakta ve dolaylı olarak bilgi düzeyi yükselmektedir. Çocuklar, erken yaşlarda akademik çalışmalara zaman ayırdığında kimse merak etmesin; sınavı kazanmayanlar bile bunun karşılığını ileriki yıllarda göreceklerdir.

Bazı velilerin bilerek ya da bilmeyerek; nereden pompalandığı bilinmeyen bir sınav düşmanlığından etkilenerek çocukların acınacak durumda olduğunu düşündüklerini biliyorum. Ancak hayatın bir ucundan tutunmak için, hayatın gerçekleriyle yüz yüze kalmadan ona katılmaya başlamanın neresi acınacak bir durumdur anlaşılmıyor. Sonuçta çocuklarımız Türkiye’nin çocukları. Türkiye’de doğdukları ve yaşadıkları için bu ülkenin gerçekleriyle yüzleşmenin onları ilerde daha sorumlu daha bilinçli ve daha bilgili yapacağından kuşkunuz olmasın.

“Hedefi Olmayan Bir Geminin Hangi Limanda Duracağı Bilinemez”

Korkmayın, günde fazladan iki saat ders çalışan öğrencinin psikolojisi bozulmaz. Hele hele yeterli çocuk parkları, oyun ve spor alanları, güvenli bir sokağı, tatmin edici sosyal ve kültürel mekanları bulunmayan kentli çocuklar, asıl yapacak bir şeyleri yoksa, bir hedefleri ve bir amaçları yoksa bunalacaklardır. Sınava hazırlanan öğrencinin hiç değilse bir amacı, ulaşmak istediği bir hedefi vardır. İyi ki bir hedefi vardır ve bu hedefi için çabalamaktadır. Çünkü “hedefi olmayan bir geminin ise hangi limanda demirleyeceğini kestirmek zordur.”

“Ağaç Yaşken Eğilir”

Eskiden çok kullanılan ve eğitimle özdeşleşen bir atasözümüz vardı. Artık yeni kuşaklar bu atasözünü pek kullanmıyor. Ağaca dokunmayın, fidana el sürmeyin, yoksa bunalıma girer demeye başladık. Ancak unutmayalım ki bu atasözü hala geçerliğini koruyor ve bilimsel gerçeklerle örtüşüyor. Ağaç hala yaşken eğiliyor.

Bir öğrencinin ders çalışma alışkanlığını erken yaşlarda kazanmasının ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun yanında okul müfredatları “yabancı uzmanların” önerisiyle giderek geriye çekilirken öğrencilerin hiç değilse sınava hazırlanma döneminde derslere ve kitaplara daha çok zaman ayırması, onların düşünme, sorgulama ve muhakeme etme becerileri kazanmalarını sağlayacaktır. Bu da onların akademik başarılarını yükseltecektir. Kitap okuma alışkanlığı giderek düşmekte olan; görsel medyanın, bilgisayar, internet ve televizyonun esir aldığı kuşaklar, belki teknoloji yardımıyla yeni beceriler kazanıyor olsa da acaba neleri kaybediyorlar, bunları bilemiyoruz.

Bazen acaba bizim dışımızda birileri, yok “AB Kriterleri”, yok “eğitim reformu” adı altında bizi uyutarak “Türk çocuklarının eğitim düzeylerinin düşürülmesi hesapları mı yapıyor?” diye ciddi ciddi kuşkuya kapılıyorum. Türk çocukları fazla bilmesin, öğrenmesin, fazla düşünmesin, sorgulamasın diye düşünenler olabilir mi dersiniz? Ama eğitim programlarımızın giderek aşağı çekildiğini, özellikle ilköğretimin ilk 5 yılının okuma yazma ve dört işlem öğretimine dönüştüğünü görünce bu kuşkularım daha da artıyor.

Sınıf Öğretmenliği Sistemi Çöktü

Türk eğitim sisteminin ana çatısını oluşturan sınıf öğretmenliğinin eski ağırlığı kaldı mı? Şimdi de ilköğretimde haftalık ders saatlerinin düşürülmesi planlanıyormuş. Demek ki bizdeki eğitim reformu denen şey, eğitimin aşağıya çekilmesi anlamına geliyor. Sokaktaki vatandaş da "Oh be, sınavlardan, derslerden kurtuluyoruz" diye bayram ediyor.

Artık “Her Koyun Kendi Bacağından Asılıyor”

Elbette bazı alışkanlıklarımız değişecek. Eskiden her şeyi devletten bekleyen bir anlayışımız vardı. Ama artık bu değişti. Cumhuriyetle gelen sosyal devlet felsefesi giderek zayıflamakta, çocuğunun geleceğini devletin düşünmesi gerektiğini sanıyorsanız da yanılabilirsiniz. Artık “her koyunun kendi bacağından asıldığı”, “gemisini kurtaranın kaptan olduğu” bir dönemdeyiz. Elbette devletin koruyucu güvenliğine ihtiyacımız olacak ama görünen o ki özellikle eğitimde sorumluluk giderek ailelerin omzuna yüklenmektedir. Öğrenciye dört tane ders kitabı vermekle sosyal devlet olunmaz.

Bu durumda aileler çocuklarının gelecekleriyle ilgili kararları kendileri verecek. Çocukların daha iyi yerlere gelmesi için ana babalar daha fazla sorumluluk üstlenip daha fazla özveride bulunacaklar. Bu nedenle bu sınav karmaşasına takılıp kalmadan çocukların daha başarılı olma çabalarına destek olmalı ve kendi gelecekleri için daha fazla özveride bulunmaları gerektiğine onları inandırmalıdırlar.

Biraz Daha Matematik Öğrenmekten Kimseye Zarar Gelmez

Sonuç olarak sınavlara hazırlık için de olsa öğrencilerin çalışma alışkanlığı kazanması onlar için de ülkenin eğitim düzeyinin yükselmesi için de bir kazanımdır. Kimse endişelenmesin; biraz daha matematik, biraz daha Türkçe çalışmanın biraz daha Fen öğrenmenin çocukların sağlıklarına bir zararı dokunmayacaktır.

Çocukları Sınavlardan Değil Tuzaklardan Korumak Gerekir

Eğitimden gelmeyen eğitim bakanı söylenip duruyor: Sınavlar çocukların psikolojisini bozuyormuş. Ne kadar dayanıksız kuşaklar yetişiyor böyle... Çocuğun ruh sağlığını bozan çevrenin baskısı, alt yapının yetersizliği ve bakanların sistemi iyi yönetememesidir. Sınavlara hazırlananın ve çok ders çalışanın ruh sağlığı bozulmaz. Ancak boş zamanlarını eğitim gibi, okuma gibi, öğrenme gibi uğraşlarla dolduramayanların ruh sağlığı bozulabilir.

Okulların, kentlerin yeterli sosyal alanları, spor tesisleri, kültür merkezleri, parkları, kütüphaneleri yoksa işte asıl o zaman çocukların önlerine zararlı tuzaklar döşenebilir. Çocukları sınavlardan değil, asıl günlük hayatın önlerine serdiği bu tuzaklardan korumak gerekiyor.

www.gunesdershanesi.com

 
Toplam blog
: 25
: 1274
Kayıt tarihi
: 22.02.08
 
 

Yıllar önce yoksul ve uzak bir köy okulunda minik bir öğrenciyken öğretmen olma hayali kurmuştum...