Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Keşmekeşlikten kaçış

Keşmekeşlikten kaçış
 

Bazen insanın ruhu daralır, her şey üstüne gelir, kaçmak ister, bir şehri tam kalbinden beyninden vurup gitmek ister, varsa aklında bir yağmur, hele çok uzaklardan onu çağırıyorsa çocukluğu gidesi gelir insanın fakat birisinin çıkıp da ’’buralardan gitme’’ demesini de bekler...

Buralardan gitme demeyen birisi çıkmadığı için ilk kez bu şehri terk edip gittim. Beni çağıran yer yazları üç mevsimi birden yaşayan, yeşille maviyi buluşturan Rize’nin şirin beldesi Çayeli’ ydi. Çocukluğum ve en güzel anılarımı yaşadığım o muhteşem beldeydi.

Bitmek bilmeyen, bittikçe uzayıp giden Karadeniz sahil yolu üç dört saat kısalttıysa da uzaklığı, maviyle yeşilin arasına giren, halkı denizden koparan sahil yolu hiç yakışmamıştı karadenizime.Yollar çok güzel olmuştu ama son derece canımı sıkmıştı. Doğal güzelliğin kaybolmasına tahammül edemiyordum nedense.Etrafı seyrede seyrede, Cd de Karadeniz müziği, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve derken Rize… Çok uzun bir yolculuktan sonra, yaklaştığımızda kalbim sanki aşık olduğumda hissettiğim gibi çarpıyordu ve gitgide heyecanlanıyordum.Nihayet çocukluk yıllarımın geçtiği yere varmıştım derin bir nefes aldım, toprağın yağmurla buluştuğunda etrafı saran mis gibi kokuları içime çektim.Ne çok özlemişim memleketimi, buram buram özlem kokuyormuş. Herşeyi geride bırakıp orda olmak, beni inanılmaz mutlu etmişti.. Gezmediğim yer kalmamıştı Rize’de.Sabah kuzinada pişen koloti ekmeğiyle ve tereyağıyla güne merhaba demek inanılmaz keyif veriyordu bana.

İçimdeki bütün sıkıntıları Fırtına deresinin akıntısına bırakıp, zirveye tırmanırken ayder yaylasının o muhteşem manzarasını ve oradaki insan selini görmek için sabırsızlanıyordum. Yaylaya çıkarken yağmur başladı, o müthiş manzara karşısında o kadar büyülendim ki! Bu ne inanılmaz bir doğa harikasıydı. Kaplıcası, dik yamaçları, havası, buz gibi pınarları, taş yayla evleri, raftingi, çimeni, ağacı, deresi, çağlayanı, alabalığıyla gerisini siz düşünün…Bir doğa harikası olan Ayder yaylası, dünyanın dört bir tarafından akın eden insanlarla dolu.Bizler kendi ülkemizde tatil anlayışı olarak sadece dans, deniz ve kumu düşünüyoruz.

Oysa yurdumuzda görülmeye değer, bütün sıkıntıları bir nebzede olsa bir tarafa bıraktıracak, o kadar muhteşem yerler var ki.

Ayder yaylası da bu yerlerden yalnızca biri. Eğer gidip görme imkanınız olursa mutlaka bunu değerlendirmenizi öneririm. Şundan kesinlikle emin olabilirsiniz, asla pişman olmayacaksınız. Kesinlikle bunun Karadenizli olmam ile alakası olduğunu düşünmeyin lütfen, işlerim dolayısı ile ülkemizin bir çok yerini görme fırsatı buldum ancak hiçbir yer bana burası kadar huzur vermedi. Ne iş stresi, ne geçmiş ne gelecek hiçbir düşünce benimle beraber değildi. Tamamen kendi kendinizle baş başa kalabileceğiniz bir yer. İstanbula dönüş yolunda bambaşka bir insandım. Tek kelime ile ifade etmek gerekirse huzurluydum. Maviyle yeşilin birleştiği bir yerde insan nasıl olabilir ki zaten.

Sanırım Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ ya mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin diye sormasının sebebi buraları hiç görmemesinden kaynaklanıyorZira mutluluk burada ve bu mutluluğu resmedecek bir ressam var mıdır bilemiyorum. Siz en iyisi gidin ve mutluluğu kendi gözlerinizle görün. Size şunu da garanti edebilirim gözleriniz bu mutluluğu asla unutmayacak.

Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır diye bilinir. Şu an sanki tam o yöne doğru bakıyorum, dönüş yolundayım daha İstanbul yoluna girmeden yedi tepeli şehrin kasveti her yanımı kuşatmış durumda. Tekrar aynı insanlar, uyulması gereken kaideler, mecburiyetler, şehir kirliliği boğazımda bir şeyler düğümlenmeye başladı bile. Oysa ki ne kadar da rahattım Rize de kendimi doğanın kollarına atmıştım ne gün boyu çalan telefonlar ne anlamsız sonu gelmeyen bir ilişkinin ağırlığı bir hafta boyunca bunları yaşamamak harikaydı. Sanki hiç geri dönmeyecekmişim gibi. Bunları düşünerek İstanbul’a geldim. Sorunlarla boğuştuğum İstanbul kollarını açmış beni bekliyor gibiydi sanki bana nasıl olsa dönecektin der gibi… Yüzümde acı bir tebessümle baka kaldım benim burada ne işim var… Acaba ben acı çekmekten haz mı duyuyordum. Rize deki ben ile İstanbul daki ben arasındaki fark neydi ve ben bunu bile bile neden buraya döndüm. Her şeyin üstünü bir kalemle çizmek bu derece zor muydu. Evet zordu çünkü ben artık ben olmaktan çıkmıştım. Kendimi tanıyamaz hale geldim. İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz ben bunu kabullendim.

Sizce kader mi bu yoksa ben keder mi olmuşum…

 
Toplam blog
: 53
: 2313
Kayıt tarihi
: 30.01.07
 
 

Hayat herşeye rağmen o kadar güzel ve sevgi doludur ki. Benim için hayat kimi sevdiğim ve kimi in..