Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '17

 
Kategori
Tarih
 

Kıbrıs davasının unutulan tarihi

Kıbrıs davasının unutulan tarihi
 

SENİ ÇOK ÖZLÜYORUZ.


1 – Sahibinden kiralık deniz manzaralı vatan toprağı.

12 temmuz 1878. Osmanlı Devleti’nin borçlarının bir kısmının silinmesi karşılığında Siyonistlerin Filistin’de Yahudi devleti kurmalarına izin vermeyecek olan 2.Abdülhamit Kıbrıs Adası’nı seneliği 5.000 paund’dan 18 yıllığına İngiltere’ye kiraladı. Vatan toprağının yabancı bir devlete kiralanması Türk Milleti’nin tarihinde yaşanmamış bir olaydı.

Peki bu neyin diyetiydi? Eskilerin 93 harbi dediği 1877-78 Osmanlı Rus harbini kaybeden Osmanlı Devleti, Rus Ordusu İstanbul’un Yeşilköy Semti’ne evet yanlış okumadınız Atatürk Hava Limanı’nın oraya kadar gelince 2.Abdülhamit panikle İngilizlerden yardım istedi. Onlarda fırsatı kaçırmayıp 2.Abdülhamit’ten Kıbrıs’ı geçici olarak kiraladılar. Sonra da üstüne yattılar.

O yüzden tarihini bilmeyen, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan sözüm ona 2.Abdülhamit hayranları canını ve padişahlığını korumak için vatan toprağını kiralayan İmparatorluk tarihindeki tek padişahı iyi tanısınlar. Bilmiyorlarsa ya da inanmıyorlarsa da araştırıp okusunlar.

Lefkoşa Sarayönü Meydanı’nda toplanan Türkler, İngilizler Türk bayrağını indirip yerine İngiliz bayrağını asarlarken ağlıyordu. Ağlayanlar arasında Rauf Denktaş’ın dedesi Mehmed Efendi’de vardı.

O gün yaşadığı acıyı ömrü boyunca unutamayan Mehmed Efendi ne zaman bu olayı hatırlasa ‘’Osmanlı yamandı… Gittiler ama yine gelecekler… Ben göremem ama sizler göreceksiniz…’’ diye çocuklarına ve torunlarına anlatırdı.

Tam 82 yıl sonra 1960 yılında yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan Türkiye’nin 650 kişilik birliği Magosa Limanı’na ayak bastığında rıhtımda en ön sırada olan Rauf Denktaş alay komutanı Turgut Sunalp’e sarılıyordu.

Rauf Denktaş’tan dedesi Mehmet Efendi’nin hikayesini daha önce dinlemiş olan Turgut Sunalp Paşa Denktaş’tan 82 yıl önce o acı günü gören ve hala yaşayan varsa getirmesini rica etmişti. Denktaş’ta hala yaşayan birkaç kişiyi bulmayı başarmıştı.

İstiklal Marşımız eşliğinde bayrağımız göndere çekilirken bütün herkes ağlıyordu. İşte bu ihtiyarlar marş bittikten sonra eğilip toprağı öptüler. Bütün kalabalığın gözyaşları toprağa karıştı. Rauf Denktaş keşke dedem de görebilseydi diye iç geçirdi. Sonra dedesinin sözleri aklına geldi. ‘’Yine gelecekler. Ben göremeyeceğim ama sen göreceksin.’’

2 – Atatürk, Churchill ve Denktaş’ın baktırdıkları el falları.

Allah, peygamber ve Atatürk sevgisini küçük yaşlarda milliyetçi babası Raif Bey’den alan Rauf Denktaş gençliğinden itibaren her ramazan ayında Kur'an’ı baştan sona okuma alışkanlığı edindi. Ne zaman daralsa, başı sıkışsa 2 tane başucu kitabını okuyor ve huzur buluyordu. Kur'an’ı Kerim ve Atatürk’ün Nutuk’u. Peygamber efendimiz gibi o da acıların en büyüğünü evlat acısını yaşamıştı. 6 yaşında bademcik ameliyatı sırasında ölen oğlu Münir ile 3 yaşında beyin ameliyatı olamadan İngiltere’de ölen kızı Dilek’e ilaveten onu esas yıkan ilk gözağrısı oğlu Raif’in ki hem çıkarmadan önce hem de Kıbrıs Çıkarması’nda bizzat savaşmıştır şaibeli bir trafik kazasındaki ölümü oldu. Allah hepsine rahmet eylesin.

1911 yılında İtalyanlar Trablusgarp’a yani bugünkü Libya’ya saldırdıklarında Mustafa Kemal Atatürk de gizlice Libya’ya gidip İtalyanlara karşı bir direniş örgütlemeye çalışan bir avuç komutandan biri idi. Libya’ya giderken yolda bir bedeviye herkes el falı baktırmıştı. Mustafa Kemal’de isteksizce elini uzattığında falcı bedevi çığlık atmış ve sen padişah olup 15 sene hüküm süreceksin demiştir. Hatta Atatürk hastalığının artık son evresine girdiği 1938 yılında yanında duran Fuat Bulca’ya Bingazi’deki falcıyı hatırladın mı? İşte 15. yıldayız. Vadem doldu Fuat demiştir.

1944 yılında Mısır’ın Port Said Limanı’ndan The Beatles’ın doğacağı şehre Liverpool İngiltere’ye gitmek üzere Kahire’ye gelen 20 yaşındaki Rauf Denktaş otele yerleştikten sonra arkadaşları ile gezerken el falı bakılan bir yeri gördüler ki insanlar sıra bekliyor sonra da bir deftere bir şeyler yazıyorlardı. Rauf Denktaş sırasını beklerken defteri açtığında 1941 yılında İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in yazısını gördü. Yazıda Churchill yıllar önce falcıya geldiğini ve kendisine başbakan olup halkını büyük bir felaketten kurtaracağını söylediğini ifade ediyordu.

Rauf Denktaş’a sıra geldiğinde falcı 6 çocuğun olacak, çok sıkıntılı günler yaşayacak ama sabırla atlatacaksın ve bir gün bir devlet kuracaksın dedi.

Denktaş güldü geçti ama bilmiyordu ki tıpkı Churchill’e ve Mustafa Kemal’e olduğu gibi kader olağanüstü bir görev için onu seçmişti…

3 – Kanlı Noel (20-27 aralık 1963)

Tarih 24 aralık 1963. Kıbrıs tarihindeki adıyla Kanlı Noel çarpışmalarının yaşandığı hafta. Bir Ermeni’den aldıkları bilgiyle yaklaşık 150 civarında Rum asker gecenin karanlığında Kumsal Semti’nde Türk Alayı’nın doktoru Elazığ’lı Binbaşı Nihat İlhan’ın evine doğru ilerliyorlardı. Evde binbaşının eşi Mürüvvet Hanım ve 3 çocuğu vardı. Korkudan banyoya girip küvetin içine sığınmışlardı. 6 yaşındaki Murat, 4 yaşındaki Kutsi ve henüz 6 aylık Hakan ile birlikte anneleri Mürüvvet Hanım orada silahla taranarak şehit oldular. Banyonun tavanı kan ve beyin parçalarıyla sıvanmıştı. Bu ev halen Barbarlık Müzesi olarak ziyaretçilere açıktır. Bende ziyaret edip anı defterine bir iki satır düşüncelerimi yazdım.

O zamanlar bugünkü iletişim olanakları olmadığından Rum vahşetini tüm dünyaya duyuracak olan hatta Kıbrıs Savaşı’nın simgesi olacak bir annenin 3 küçük çocuğu ile küvetteki cesetlerinin fotoğrafları ve filmleri diğer yaralıların boynuna kadar yapılmış alçıların içine yerleştirilerek Ankara’ya ulaştırıldı. Dünya dehşetten ayağa kalktı. Türklerin hakkını ve Rum vahşetini anlamayan ya da anlamak istemeyen yabancı basın ve kamuoyu bu fotoğrafla ikna olmuşlardı.

Binbaşı Nihat İlhan, eşi ile çocuklarının ölüm haberini olaydan 3 gün sonra evlerine süt ve peynir getiren çoban Hüseyin’in Türk Alayı’na gelip haber vermesiyle öğrendi. İlk sözü vatan sağ olsun oldu. Allah kendisine nasıl bir sabır ve dayanma gücü verdi bilmiyorum. Çocuklarının cenazelerini tek tek kendisi yıkadı.

Türk Büyükelçiliği önünde yapılan törende eşi ve 3 çocuğunun tabutuna dimdik durup asker selamı verirken Denktaş dahil bütün halk, bütün asker ve mücahitler, bütün bir millet ağlıyordu.

Kendisini en az bu olay kadar üzen diğer bir olay da yıllar sonra Kıbrıs’ı ziyaretinde adanın o zamanki cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın kendisine ‘’Senin iki oğlun mu vardı ne oldu?’’ diye sormasıydı. Kıbrıs kimlere kalmıştı.

4 – Erenköy Savunması/Destanı.

Dünya tarihinde sadece 3 hafta atış eğitimi almış çoğu üniversiteli 485 öğrenci ve 145 mücahit’in karşılarında kendilerinden çok üstün askerlere karşı 30 km2’lik bir alanda gösterdikleri direnişin bir benzeri yoktur. Elin Amerikası’nda olsa Hollywood’da defalarca filmi çekilip dünyaya gösterilmiş olacak bir destandır Erenköy. Bir tümenin savunabileceği düşünülen bir yeri sadece 630 kişinin savunması Allah’ın Türklere verdiği vatan sevgisinin örneğidir. Aralarında İngiltere’den okulunu bırakıp gelen 40 öğrenci de vardı.

Öyle delikanlı idiler ki başlarındaki Yarbay Sadi ve Binbaşı Edip’i otorite ve idari yetkinlikleri olmadığı için sandalla gönderip 1 hafta öyle savaştılar. Sonra yanlarına efsane Ali Rıza Vuruşkan ve Rauf Denktaş geldi.

Hepsinin çamaşırlarını Erenköy’lü kadınlar yıkıyor ve yamıyordu. Dedeler ve çocuklarda eşeklerle yiyecek ve su taşıyorlardı siperlere.

6 Ağustos 1964 tarihinde Yunan Albay Grivas komutasında Rum ve Yunan kuvvetleri beklenen saldırıyı başlattılar. Bu arada 2 Rum hücumbotu da denizden bombalamaya başladı. 7 Ağustos günü çevre köylerin de boşaltılması sonucu herkes Erenköy’e sığınmıştı.

Makarios 8 Ağustos sabahı son saldırıyı yapıp Türkleri denize dökmek için emir verdi. Öyle ki savaşı izlemek isteyenlere izin verileceğini hatta televizyonların da çekim yapabileceklerini söyledi.

Rumlar ilk şoku hücumbotlarından birinin havan mermisi ile vurulup geri çekilmesiyle yaşadı. Savaşın tam orta yerinde BM Barış Gücü askerleri kamyonlarla gelip kadın ve çocukları götürmek istedi. Rumlar saldırıya ara vermek zorunda kaldılar. Ancak Barış gücü askerleri beklemedikleri bir yanıtla şok olup geri döndüler. Türk Kadınları kendilerine bizim erkeklerimiz ölürken biz de yaşamak istemiyoruz. Hiçbir yere de gitmiyoruz demişti.

Zaman ilerliyor ve savunma direnci giderek kötüleşiyordu. Tam umutların bittiği sırada Komutan Ali Rıza Vuruşkan’ın gür sesi duyuldu. ‘’Arkadaşlara haber veriniz. İşaret bezlerini hazırlasınlar. Türk uçakları geliyor. Yaklaşık 20 dakika sonra 2 savaş uçağımız kanatlarını sallayarak Erenköy’dekilere selam verip tekrar Türkiye yönünde kayboldular. Rum ve Yunan kuvvetleri bunları pek dikkate almamış gözüküyordu. Ancak birden bire 30 adet Türk savaş uçağı gelince Türk siperleri ve Erenköy coştu. Ankara Radyosu’ndan o anda çalan İzmir Marşı’nı köydeki kahveci radyonun sesini sonuna kadar açarak herkese duyurdu. Denktaş da dahil herkes ağlayarak söylüyordu ‘’Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa Adın Yazılacak Mücevher Taşa’’. Tıpkı bugün statlarda söylendiği gibi.

Rum ve Yunan kuvvetlerinin yarıya yakını imha edildi ama Makarios ne olursa olsun ertesi gün Erenköy’e bir daha saldırılıp haritadan silinmesi emrini verdi. Bu arada bir Rum hücumbotu da Cengiz Topel tarafından bombalanarak batırıldı ama uçağı isabet alınca paraşütle atlamak zorunda kaldı ve ne yazıkki Rumlar tarafından esir alındı. Rumlar tarafından propoganda amacıyla TV’de konuşma yapması istendi ama kabul etmeyince ağır işkenceye tabi tutularak öldürüldü. Sinirleri sağlam olanlar otopsi raporunu internetten okuyabilirler. Cenazesinde bir millet ağlıyordu kahraman pilotuna. Doğan çocuklara onun ismi verildi.

Makarios’un emri ile ertesi gün tekrar saldıran Rum ve Yunan kuvvetleri Türkiye’den gelen 72 savaş uçağının bombalamasıyla imha edildiler.  Cengiz Topel’in intikamı ile yanıp tutuşan pilot arkadaşları napalm bombası da kullandıkları saldırıda düşmanı yaktılar. Bu arada Türk uçakları gittikten sonra Erenköy’e saldıran 2 Yunan uçağı Türk uçaklarının geri gelmesiyle kaçmışlardı. Papaz Makarios hemen ateşkese razı oldu. Sinirden mosmor olmuştu. Türkler koca orduyu imha ederken buna ne güvendiği Amerika engel olabilmişti ne de Rusya yardımına gelebilmişti.

Rumların ambargosu yüzünden kişi başına günde bir dilim ekmekle savaşan 630 kişi ve 5 köyü boşaltıp Erenköy’de toplanan halk Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar neredeyse 10 yıl beraber yaşayıp savaştılar. Erenköy direnişi Kıbrıs tarihinde çıkarmadan sonra yaşanan en kanlı çarpışmalar olarak kayıtlara geçmiştir.

5 – Magosa Savunması/Destanı

Dedim ya elin oğlunda olsa hemen Hollywood’da film haline getirilecek bir diğer destan da Gazimagosa Savunması’dır. Modern savaş tarihinde belkide son kale savunma savaşı Magosa Kalesi savunmasıdır. Çıkarmanın yapıldığı gün Rumlar Baf, Limasol ve Larnaka’ya saldırmışlar ve buralarda çarpışan az sayıda mücahit ya şehit olmuş ya da teslim olmuştu. Sıra Magosa’ya gelmişti.

Magosa Namık Kemal Lisesi’nde tarih öğretmeni olarak görev yapan Oğuz Kalelioğlu o güne kadar sakladığı üniformasını giyip öğrencilerinin ve halkın karşısına üstteğmen olarak çıkıyordu. Kendisi ile birlikte Magosa’yı 252 kişilik mücahit taburu savunuyordu.  Eli silah tutabilecek 15-65 yaş arası erkeklerle birlikte yaklaşık 1.000 kişilik bir güce ulaşmışlardı.

Yunanlar Türklerin adaya çıkarmayı ilk Magosa’dan yapacağını düşünerek en kuvvetli birliklerini Magosa çevresine yerleştirmişti. 8.500 kişilik kuvvete ilaveten 1 tank ve 1 de topçu taburları vardı. BM askerleri aracılığı ile yapılan teslim olma talebini Türk komutan tarihe geçen bir cevapla reddetmişti. ‘’Bizi buraya gönderen Yüce Türk Devleti düşmanı çok görünce teslim olun demedi. Bilakis sonuna kadar çarpışmamızı ve gerekirse şehit olmamızı emretti.’’

Magosa Kalesi dışındaki mahallelerde yaşayan 5.000 civarındaki sivil halkın Rum ve Yunan askerlerinin burunlarının dibinden gece karanlığında gizlice kaleye getirilmelerinin hikayesi yanında en baba gerilim filmleri bile komedi kalır. Böylece kaledeki nüfusun 10.000 kişiye ulaşmasıyla Kıbrıs’ın yaz sıcağında aç ve susuz günler altında savaş devam eder.

Komutan Oğuz Kalelioğlu ve kahraman mücahitlerin yiyecek ve mühimmatın tükenmeye başladığı bir zamanda müthiş bir gece baskını ile Magosa Limanı’nı ele geçirmesi tahmin edin Rum ve Yunanları nasıl delirtmiştir. Düşünün 8.500 kişi ile sardığınız kaleden bir avuç çılgın Türk çıkıp sizin erzakla dolu limanınızı basıp ele geçiriyor. Ava gidenin avlanması diye buna derler. Bu erzaklar 1 ay sürecek kuşatma sırasında Magosa Kalesindekiler için büyük bir nimet oldu.

20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Çıkarması ile başlayan Magosa Kuşatması nihayet 16 Ağustos akşamı artık ne cephane ne de yiyecek ve suyun kalmadığı bir günde Türk askerlerinin gelip kuşatmayı yarması ve düşmanı Magosa çevresinden sürmesi ile son buldu. Türk askerinin gelmesi ile kaleden çıkan mücahitler ve halk düşmanın üzerine aslanlar gibi saldırıyordu. Yaşlı dedeleri bile ne mücahitler ne de askerler tutamıyordu. Türk tarafı mucize eseri sadece 36 şehit 264 yaralı verirken Yunan tarafında yaklaşık 750 ölü ve 2.000 yaralı vardı.

Lala Mustafa Paşa Cami İmamı Mehmet Ali Bilgin bütün siperleri gezerek, KKTC eski Meclis Başkanı Ertuğrul Hasiboğlu, KKTC eski başbakanı Derviş Eroğlu ve Ali Altun isimli kahraman doktorlarımız hem ameliyatlar yapmış hem de zaman zaman çarpışmalara katılarak yiğitlik göstermişlerdir. Kahraman Türk komutanı Oğuz Kalelioğlu’nun heykeli bugün Gazimagosa’da dikilidir. Kıbrıs Türkü bu efsane komutana teşekkürünü daha hayatta iken heykelini dikerek teşekkür etmiştir.

Anavatan Türkiye’nin teşekkürü ise daha farklı oldu. Kahraman komutan Sincan F Tipi Cezaevi’nde 28 Şubat davası sanığı olarak 67 yaşında hapse atıldı.

 

Sevgi ve saygılarımla,

 

Mehmet Ulusal SAĞ

 

 
Toplam blog
: 27
: 2404
Kayıt tarihi
: 05.10.16
 
 

1971 Ankara doğumludur. 1997 yılında özel bir bankanın açmış olduğu teftiş kurulu sınavlarında başa..