Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Kıbrıs gezi notları-1

Kıbrıs gezi notları-1
 

Kıbrıs Dipkarpaz'da başı boş Kıbrıs eşeği..


Dün, Kıbrıs'ta ilk gezimizi yaptık.. Her ne kadar hazırladığım iddialı gezi programları, listeler katılımı arttırmadıysa da, yine de dar zamanda bir araya getirilebilen beş motor ile, çok zevkli, keyifli, şaşırtıcı güzelliklerin görüldüğü bir gezi oldu.. Kıbrıs'ta daha önce de yazdığım gibi bir organizasyon yok.. Binenler bireysel ihtiyaçlar veya gezilerinde kullanıyorlar..Çoğunluk Chopper tarzı motorlarda.. İki üç tane belki enduro vardır , ama bir AT, TA göremezsiniz.. BMW nin hiçbir modeline adada rastlayamazsınız.. Doğal olarak ta dünkü gezimizde, benim dışımda dört adet chopper motor ile geziyi icra ettik. Sabah 09.00 da ilk toplanma yerimiz olan Güzelyurt A Bar önünde tabi ki benden ve A Barın sahibi Ahmet'ten başka kimse yoktu.. Zaten beklemiyorduk ve hemen hareket ettik.. 09.45 de sakin bir sürüş sonrası Lefkoşa Lemar Önünde (Kıbrıs'ın Carrefour'u.. Her ilçede var!..) Kadir ve Cemal ile buluştuk.. İkisi de Lefkoşa'da serbest çalışan Motor sevdalısı arkadaşlar.. Hele ki Kadir'i, beş sene önce geçirdiği kaza sonunda, zor ölümden döndürmüşler..

Birtakım sekelleri bile var , ama vazgeçmemiş.. Lefkoşa'dan 10.00 gibi hareketle, geçitkale Üstünden Magosa/Boğaz köyüne geldik. Yollar harika.. hiçbir kasis , arıza yok... Kıbrıs'ın Magosa ile Dipkarpaz/Zafer burnu arasında kalan sahil şeridi, adanın en mükemmel kıyı şeridini oluşturuyor.. ( Zaten Adanın 74 öncesi en büyük turizm potansiyelini oluşturan Maraş bölgesi hemen Magosa ile bitişik... İhtilaflı bir şekilde Barış gücünün kontrolunda bulunan Maraş'ta yüzlerce çok büyük boyutlu otel , tesis ve bina, Zamanın ve doğanın amansız yıpratıcılığı ile, enkaza dönüşmüş.. Sivillere kesin kapalı olan bölgede , sürekli barış gücünün kontrolü var.. ) Boğaz köyündeki şirin ama boş kafelerin birinde kısa bir mola ... Mola esnasında beşinci kişi Bülent'te bize katıldı..

Boğaz'dan 11.45 gibi beş motor hareketle, Bülent'in yazlarını geçirdiği Bafra sahiline geldik.. Burada bölge belediyesinin işlettiği küçük işletmede, her türlü yiyecek, içecek olanağı çok iyi fiyatlarla sunulmuş.. Burada uzun süreli bir mola.. Yeşilin ve mavinin bütün tonlarını bir arada görebileceğiniz muhteşem bir deniz.. Saat 15.00 gibi hareket.. Şimdi hedef, adanın en doğu ucu Zafer Burnu.. Zaman zaman denizin hem kuzeyden hem güneyden görüldüğü şaşırtıcı güzellikteki yollar.. Evet on üç yıl önceki son ziyaretimden bu yana en azından yolları çok iyi bir duruma getirmişler.. Ancak esas çarpıcı güzellik doğada... Karpas burnu, bir bütün olarak bir doğa cenneti. Zaten bölge milli park konumunda... Deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanı olan uçsuz, bucaksız sahiller her türlü deniz sporuna uygun.. Bomboş.. Bakir.. Bülent adanın böyle kalmasından son derece mutlu.. Karada, doğal Akdeniz bitki örtüsü.. yoğun çam ormanı ve bodur bitkiler.. Bölge , belli ki yoğun kuzey rüzgarı alıyor, bütün bitkiler güneye meyletmiş.. Başıboş Kıbrıs eşekleri her yerde bol bol karşınıza çıkıyor..

Düşmanları olmadığı için kaygıları da yok.. Şaşırtıcı: Türkiye’de yoğun avlanan keklik gibi iri kuşlar bile , bizim gelişimizle lütfen havalanıyorlar... Yeni Caminin güvercinleri gibi... ve yolun sonundaki Manastıra çok yaklaşıldığında, yolun güneyindeki eşsiz manzara için zorunlu duruş.. Olympos sahilinin belki iki katı uzunluğunda, yer yer 300 metre kumsal genişliği olan bir sahil şeridi... Bir rüya gibi.. Zorlukla ayrılıp, birkaç km. sonra Apostolos Andreas Manastırına Geldik.. Bu manastır, adanın bir dini merkezi ve dini eğitim üstü imiş... Son derece gizemli bir yapısı var.. Manastırda halen Güney ile ilişkileri bulunan din adamları ve personel var.. Zaten tamamı Dipkarpaz da yerleşik.. Dipkarpaz şirin bir Rum köyü.. Sakinlerinin tamamı da Rum.. Hiç değişmemiş.. Tek değişiklik, adanın tarihi kilisesinin hemen arkasına bir adet modern yapı stilinde bir cami kondurmuşlar.. Çok yakışmış(!)..Kim gidecekse?..

Her neyse manastıra dönelim, Manastırın etrafı , zamanda bölgeye gelen öğrencilerin kalması için çepeçevre pansiyon tarzı binalar var... Ana bina, kiliseler ve bu pansiyonlar, Zamanın, rüzgarın, suyun ve denizin amansız aşındırması ile zor durumda.. Ancak sevindirici haber, ABD destekli , UNESCOnun önayak olduğu bir projeye 3 Milyon USD kaynak aktarılmış.. Kısa zamanda faaliyet başlayacak herşey aslına uygun onarılacak... Bölge eşekler girmesin diye tamamen tel örgü ile çevrilmiş.. Bölgeye girerken, yola gidiş istikametine paralel döşenmiş ve araları da 2-3 cm. boş bırakılmış madeni su borularının üstünden geçiyorsunuz... Maksat, yine eşeklerin girişini önlemek.. Hayvanlar buraya basamıyormuş, basarsa ayakları burkuluyormuş bu nedenle girmiyorlarmış :-))) Eee peki biz nasıl giricez? Bizi düşünen yok mu? Bir önceki gelişinde , buraya nasıl olsa geçerim diyerek normal hızla giren ve anında yere yapışan Cemal'in uyarıları ile, son derece kontrollü bir şekilde, lastikleri iki boru arasına yerleştirerek 4-5 metrelik bu sırat köprüsünden vukuatsız geçtik.. Önce kiliseyi ziyaret, Yine üstü çıplak olan Cemal'in İki tane Rum ihtiyar tarafından Rumca fırçalanması, denizin hemen kıyısındaki çeşmeden çatlayıncaya kadar şifalı(??) su içilmesi, Bulunan naylon torba ve diğer yardımcı malzemelerle bölgede yoğun bulunan MISIR İNCİRİ * toplanması ve yenilmesi.. :-)))

*FAALİYET ÖZETİ :Bölgede yoğun bulunan bir kaktüs türünün(Bodrum'da da vardır) meyvası... Latince adı: Hominicus Lüplüpus.. Olgunlaşmış meyve tercihen kalın bir naylon eldiven ile ( yoksa bizim gibi naylon torba veya ne bulursanız.. :-(( ) toplanır... Neredeyse gözle görülmeyecek incelikteki iğnelerinden sakınılaraktan bir bıçak ile soyulur..bin bir tane illete iyi geldiği rivayet olunan meyvalardan çatlayıncaya kadar yenilir.(fazla kaçırmışım benim pekliğime iyi geldi..:)) ) Karın doyduktan sonra o kadar alınan tedbire rağmen , en olmadık yerlerimizde dahi tatlı tatlı (?) hissedilen iğnelerinin nasıl bulundukları bölgeye ulaştıklarına hayret edilir!!...

Manastırdan sonra, daha da doğuya giderek (neredeyse burnun ucu) Nişanyan'ların küçük oteller kitabı(2001) son sayfasında da tanıtımı yapılan küçük pansiyona geldik.. Dağın başında..TV yok, Radyo yok , telefon yok, Hatta elektrik yok!.. Ama yer de yok : sekiz oda tamamı full!..Tabi ağırlık İngilizler... Küçük bir taş bina , iki tane de ahşap bungalov eklemişler.. Kıbrıslı bir polis Md. emeklisi ailesi ile birlikte işi götürüyor..Deniz, kumsal yazmaya gerek yok, muhteşem.. Asıl çarpıcı olanlar fiyatlar... Bizimkilerin 4 kişi yedikleri , içtikleri ve ödedikleri : (Ben mısır inciri vukuatlı olduğumdan bir şey yiyemedim!!..) Bir çipura ızgara, duble salata, kavun, karpuz, iki bira ve bir ufak rakı 27LİRA...Akşam 18.30 a kadar bölgede dinlendik.. Ben tabi denizden çıkmıyorum. Nasıl olacaksa , depoluyorum!.Evet, 18.30 dönüş zamanı..Havanın ve yorgunluğun kışkırtmasıyla , bir şort ve tişortla 190 Km. lik zorlu Güzelyurt etabı.. Tabi yolda Lefkoşa grubu ile bir sonraki geziye kadar vedalaşma.. ve neredeyse sürünerek Güzelyurt’a varış.. Bir duş ve artık kendileriyle bütünleştiğimiz her tarafımdaki minik dikenlerime rağmen 22.00 de deliksiz bir uyku...

“Sevgi ve selamlarımla hoşça kalın...

 
Toplam blog
: 20
: 7419
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Emekli Subayım.. Yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde gezmek, belki de gezgin yapım nedeni ile ..