Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '10

 
Kategori
Dünya
 

Kıbrıs ve Kıbrıs'taki Türk Yunan tezleri

Kıbrıs ve Kıbrıs'taki Türk Yunan tezleri
 

http://www.kibris.gen.tr/kibris.jpg


Kıbrıs Osmanlılar tarafından 1571 Tarihinde fethedilmiştir. 93 Harbi ve ardından gelen Ayestafanos antlaşmasının tadili için düzenlenen Berlin konferansında İngiltere hükümetinin yardımı karşılığında ön koşul olarak adanın geçici bir süre İngiliz yönetimine bırakılması kabul edilmiştir. Kıbrıs Türk ve Rum halklarının ilişkilerini belirleyen en önemli faktör, Kıbrıs Rumları'nın "enosis" hayali olmuştur. Enosis; Megali idea çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Bu ideal doğrultusunda değişik tarihlerde Türk halkına karşı saldırılar başlar. Yunanistan’ın bağımsızlığından sonra, Girit adasında örgütlenen katliamlar sonunda pek çok Türk adayı terk eder. Kalanların pek çoğu da Rumlar tarafından katledilir. Girit de 1760da Türk–Rum nüfus oranı 200bine karşı 60bin iken 1920lerin sonunda ise adada hiç Türk kalmamıştır. Türklere Kıbrısta yapılan saldırıların hedefi Girit de elde edilen sonuca ulaşabilmektir. İngiliz hegemonyasında binlerce Türk 1878, 1914, 1917 ve 1923 tarihlerinde Anadolu'ya göç etmiştir. Bugün adadaki Türk nüfusunun Rumlardan az olmasının sebeplerinden biride bu göçlerdir. Günümüzde yaklaşık 400 bin Kıbrıs Türk’ü ada dışında dünyanın değişik bölgelerinde yaşamaktadır.  

İngiliz yönetimi ile birlikte adanın Yunanistan'a ilhakı çalışmaları artmıştır. Türkler, adanın Yunanistan'a verileceği endişesi ile İngiliz idaresine destek oldukları hâlde, İngilizler sürekli Rumları desteklemiştir. 1950 yılında Kıbrıslı Rumlar Enosis plebisiti gerçekleştirir. 1954 yılında konu Yunanistan tarafından BM’ye götürülür. 1955 yılında enosisi gerçekleştirebilmek için Rumlar kanlı EOKA (Kıbrıs milisleri Helen ulusal örgütü) örgütünün temellerini atarak, silahlı eylemlere başlarlar. Önce İngilizlere ardından Türklere karşı saldırılarda bulunurlar. Türkiye ise Enosise karşı “Taksim” tezini ortaya atar. Kıbrıs’ta Türk-Yunan dengesinin korunması Türkiye açısından temel hedeftir. Türkiye Kıbrıs sorunu ele alınırken ‘Lozan Antlaşması’yla kurulan dengeden söz etmeye başlar. 1955 yılında yapılan Londra Konferansı’nda Türk heyeti tarafından dile getirilen bu görüşe göre, Kıbrıs’ta Enosis ile sonuçlanacak self-determinasyon hakkı söz konusu olamazdı, çünkü böyle bir gelişme, Lozan Antlaşması’nın 30. maddesine aykırı olurdu. Türk heyetinin bu maddeye getirdiği yoruma göre, Türkiye Kıbrıs adası üzerindeki egemenlik haklarını yalnızca İngiltere’ye devretmişti ve İngiltere Türkiye’den aldığı toprağı Yunanistan’a devretme hakkına sahip değildi. Eğer İngiltere adadan çıkacaksa, Kıbrıs’ı eski sahibine iade etmeliydi.1955 Ağustos’unda Türkiye’nin ortaya attığı bu tez, Yunan hükümetini şaşırtmış, telaşa düşürmüş ve uzun direnmelerden sonra, 1960 yılında Türkiye ile uzlaştırmaya yanaştırmıştır. 1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilir. Her iki topluma da nüfuslarına göre her kurumda temsil hakkı tanınır. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Makarios1963de anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan cumhurbaşkanı yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, temsilciler meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeleri değiştirir. Rumların Enosis planları adım adım uygulamaya konulur. Albay Grivas adadaki Eoka çetelerinin Enosis yolundaki ideallerini şu şekilde açıklar: ”Türkler azınlık olacak, 1 Türk kalmayıncaya kadar yok edilecek. Kıbrıs sorunu çözülmüş olacak” der. Rum tarafının bu düşüncesi bu güne kadar değişmemiştir.  

Kıbrıs Türkleri bu saldırılar karşısında 1957 yılında TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı)nı kurarlar. TMT Kıbrıs Türk halkının direnişini örgütleyerek, Rum saldırılarına karşı ayakta kalmasını sağlamıştır. Kıbrıs Türk halkının mukavemeti Akritas planı ile “Türkü imha planı” olarak uygulamaya konulan soykırımın bütünüyle gerçekleşmesini önlemiştir. 1967de Rum saldırıları tekrar başlar.Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıklar.Türkiye hem askeri kararlılık hem de diplomatik esneklik göstererek stratejik çıkarlarını korumaya yönelir. Enosis’in gerçekleşmesini engeller. 15 Temmuz 1974’de darbe yapan Albay Nikos Sampson tarafından Enosis ilan edilir. 

Türkiye adadaki darbe sonrası Kıbrıslı Türkler açısından barış, güvenlik ve toprak konusunda endişe içerisinde İngiltere’ye birlikte adadaki bu darbeye karşı müdahale yapalım önerisini götürür. İngiltere buna yanaşmayınca Türkiye garantörlük hakkını kullanmak suretiyle 20 Temmuz 1974 günü adaya çıkarma yapar. Türk Barış Harekatı ile ilhak planları ve katliamlar durdurulur. Rumlar güneye püskürtülür. Sonuç olarak Türklerin yaşamları Türk Ordusunun adaya çıkması ile güvenceye alınır. Türk toplumu kendi ulusal yönetimini kurarak, 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilir. Türkiye’nin etkin garantisi olmadan tekrar Kıbrıs Rum toplumu ile bir arada yaşayamayacaklarını açıklamışlardır. 1983 Tarihinde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiştir. Fiili olarak Kıbrıs’ta yaşanan iki kesimli ve iki toplumluluk durumunun göstermiş olduğu gibi artık gelecekte bu iki toplumun üniter bir devlet çatısı altında bir arada yaşamaları pek olası görülmemektedir. Kuzeydeki 120 bin Rum güneye, güneydeki 65 bin Türk’te kuzeye göç ederek adadaki toplumlar homojen hale gelmiştir. 1974 yılından bu güne kadar adada barışı bozan ve aynı zamanda orada yaşayanların güvenliğini tehlikeye sokan bir ciddi olay olmadan ve iki tarafta güvenlik içinde yaşamaya devam etmektedir. 

 

1974 sonrası Türk - Yunan ilişkilerinde Kıbrıs sorununa ilişkin olarak Kıbrıs Türk toplumunun temel yaklaşımında , BM Genel Sekreteri’nin gözetimi ve iyi niyet girişimleri çerçevesinde yürütülmekte olan toplumlararası görüşmeler desteklenmektedir. Buna göre Türkiye, Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözümün sağlanabilmesi için ada Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin etkin garantilere bağlandığı, iki toplumlu, iki kesimli, bağımsız bir anayasal federatif devlet sistemini zorunlu görmektedir. Türkiye’nin Kıbrıs ile ilgili dış politikasındaki öncelikleri her zaman bu yönde olmuş ve Kasım 2002 tarihine kadar hiç değişmemiştir. Ancak günümüzde Türkiye’nin Kıbrıs politikasında geçmiş dönemlere kıyasla ciddi “esneklikler” yaşanmaktadır. Kasım 2002 tarihinde gündeme getirilen Annan Planı)ile başlayan yeni süreçte Türkiye’nin ulusal Kıbrıs politikasında temelli değişiklikler görülmektedir “AB’den Türkiye ile ilgili bir müzakere tarihi almak için elimizden geleni yapacağız. Türkiye’mizin AB sürecini hızlandıracağız. İlk işimiz bu olacak.”denmiştir. Bu yaklaşım 11 Kasım 2002 akşamı taraflara eş zamanlı olarak sunulan Annan Belgesi ile ayrıntılarıyla gündeme gelmiş ve bu ayrıntılarla Türkiye’nin ulusal Kıbrıs politikasında yeni şekillenmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. KKTC’de Mehmet Ali Talat iktidarıyla birlikte “Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi” ya da “Birleşik Kıbrıs”ı yaratma “misyonu” gibi hususlar ifade edilmeye başlanmıştır. “Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi” tezi, 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Rum-Yunan ikilisinin “Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne” son vermek için ortaya attığı bir tezdir. Bu tezin stratejik hedefi, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı’nın sağladığı coğrafi ve siyasi zeminin bütün sonuçlarını ortadan kaldırmak, Türk askerinin adadan çıkmasını sağlamak, iki devletli mevcut yapıyı ortadan kaldırmak, yani KKTC’yi tasfiye etmek ve 1974 öncesine dönmek suretiyle Türk halkını azınlık statüsünde Rum tahakkümü altına sokmaktır. “Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün çözüm olmadığı ve hemen çözüm” hedefiyle değiştirilen ulusal politika ve tezler, çözüm yerine gerçek çözümsüzlüğü getirmiş ve Kıbrıs’ı Türkiye’nin AB sürecinde ciddi bir engel niteliğine kavuşturmuştur. Ulusal Kıbrıs politikasının temel ilkelerinden ve parametrelerinden ayrılmakla AB’nin belirlediği çerçevede dış politika yürütülmek durumda kalacaktır. “Kıbrıs sorununun çözümünün “BM gözetimindeki müzakereler” ya da “BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesi” ifadesi yerine “BM çerçevesinde” istenmesi demek, Türkiye’nin bugüne kadar reddettiği BM kararlarını kabul etmesi, bu kararların öngörülerine uygun bir anlaşmayı kabul etmesi ve kendi tezlerini terk etmesi anlamına gelmektedir.  

Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu ise, görüşmeler sırasında Kıbrıs’ta Türklerin azınlık haklarına sahip olduğu üniter bir devletin kurulmasından yana politikalar izlemişlerdir. Yunan hükümeti, Türkiye ile ilişkilerin düzeltilebilmesi ve Kıbrıs sorununa çözüm sağlanabilmesi için, Kıbrıs’tan Türk askeri varlığının geri çekilmesini, bütün mültecilerin yurtlarına geri dönmelerini , adaya yerleştirilen göçmenlerin Türkiye’ye geri gönderilmelerini, bütün Kıbrıslıların serbestçe dolaşımının sağlanmasını ve Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin, üniterliğinin garanti altına alınmasını, Türkiye’nin etkin garantisinin olmamasını önkoşul olarak ileri sürmektedir. Bu da fiiliyatta adanın azınlık haklarına sahip Türklerin de bulunduğu bir Rum adası haline getirilmesi talebidir. Öte yandan “Kıbrıs sorununun çözümünün AB’nin “kurucu ilkelerine” uygun olması koşulu, Rum-Yunan ikilisinin “AB çözümü” olarak ortaya çıkmaktadır.Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’in “Türkiye’nin AB üyeliğinin yolu Kıbrıs’tan geçer.”, “Kıbrıs 2004’e kalırsa Türkiye’nin AB perspektifi zora girer.”, “Türkiye’de AB’ye katılım konusunda gittikçe güçlenen görüşler, sürekli değişiklik için bir araç oluşturmaktadır.’ Sözleri AB üyeliği için verilen tavizlerin Yunanistan tarafından ne kadar çok kullanıldığını açık bir göstergesidir. Türkiye Hükûmeti ile KKTC hükûmetlerinin “çözümsüzlük çözüm değildir, hemen şimdi çözüm, statüko değiştirilmelidir, bir adım önde olma” politikası Rum-Yunan ikilisini iki bölgeli, iki halklı federasyondan “tek halk, tek devlet, tek vatan” politikasına getirmiştir 

Türk-Yunan ilişkileri açısından Kıbrıs sorunu, bir egemenlik sorunu olmaktan daha fazla, Ege Denizi’nde yaşanan diğer uzlaşmazlıklar göz önüne alındığında ulusal dış politika seçeneklerinin gerçekleşmesi açısından, stratejik ve taktik faktör olarak da algılanmaktadır. Bu adanın hâkimi, Türkiye’nin güney limanlarına da himaye edecek bir konumda olacaktır. Bu durumda Türkiye’yi fiilen muhasara edilmiş olacaktır. Hiçbir memleket bütün güvenliğini ne kadar dost ve müttefik olursa olsun tek bir devlete bağlayamaz. Atatürk’ün Türk silahlı kuvvetlerinin 1930’lu yıllarda Antalya bölgesinde yaptığı, muhtemel bir düşman kuvvetinin bölgeyi işgal ettiği varsayımına dayanan bir tatbikatta komutan ve subaylara“Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkânlarımız nelerdir?” şeklindeki sorusuna tatmin edici bir yanıt alamayınca haritada Kıbrıs’ı göstererek “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz! Bu ada bizim için çok önemlidir.” sözleri ile Kıbrıs’ın önemini işaret etmiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti de Önderinin sözlerini hiçbir zaman göz ardı etmeyerek, Kıbrıs’ı Ulusal bir dava olarak savunmak zorundadır. Kıbrıs davası belki çoğu yeni nesil insanımıza anlamsız gelebilir. Buda tarih bilincini sürekli canlı tutmanın ulusların gelecekleri için ne kadar önemli olduğunun kaçınılmaz bir göstergesidir. Rauf Denktaş AB yetkililerine “Yıllardır bu meselenin niçin halledilmediğini biliyor musunuz? Siz Rumlar için hallettiniz de onun için. Kıbrıs bir Rum devleti değil ki bir ortaklıktı. Fonksiyonlar açısından federaldir. Siz bunu sanki bir üniter devlet gibi kabul ettiniz. Bizi azınlık gibi görüyorsunuz. Resmi Kıbrıs Hükümeti sahte unvanı altında, Kıbrıs’ın tümünü alıncaya kadar sizden destek alarak, bu durumu devam ettirecek...” 

Yakın geçmişte Avrupa coğrafyasında pek çok devlet AB nin de desteğiyle etnik ayrışmalara tabi olmuştur. Yugoslavyanın ayrışması, Çekoslavakya’nın bölünmesi, Kosova devletinin kurulması, Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını ilan etmeleri son örneklerdendir. Kıbrıs’ta ise geçmişte akıl almaz durumlar yaşansa bile birbiriyle sorunlar yaşamış iki halk, yaratılmak istenen ‘Kıbrıslılık’ menşei altında birleştirilmeye çalışılıyor.. Rauf Denktaş Kıbrıslılık hakkında şöyle düşünüyor: “Kıbrıslı olan, Kıbrıs’ın bitkisidir, eşeğidir, Biz Türk’üz onlar Rum. Ayrı köklerden geliyoruz. Her insanın bir milleti olur.” 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 166
: 1969
Kayıt tarihi
: 30.09.06
 
 

Sıcak bir Ankara yazında, 1975 yılında doğmuşum. İlk gençliğim Ankarada geçti. Üniversite yılları..