Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kılıçdaroğlu nereye koşuyor?

Kılıçdaroğlu nereye koşuyor?
 

Kılıçdaroğlu CHP’si dört bir yandan tartışılmaya devam ediyor. Dört bir yandan kastım, CHP içinde odaklanan Ergenekoncu kesimden, CHP dışındaki özgürlükçü, demokrat kesimlere kadar geniş bir yelpaze. Neredeyse tüm Türkiye, Kılıçdaroğlu’nu ve partinin yeni yönetimini anlamaya, gelişmelerin ne yöne doğru kaydığını tahmin etmeye çalışıyor.

CHP, özellikle son 10 yılda Türkiye siyasetinde hiç de pozitif bir noktaya tekabül etmedi. 1990'ların ortasında, 28 Şubat süreci ile birlikte, CHP yeniden devlet partisi olma potasına girdi ve özellikle AKP’nin 2002 yılındaki iktidarından bu yana, Baykal önderliğinde, derin devletin sivil sözcüsü pozisyonunu korudu.

Partinin tabanına son 10 yılda, yoğun bir şekilde derin devlet ideolojisi enjekte edildi. Şeriat ve bölünme korkusu soslu bu ideolojik bombardıman, bir süre sonra tüm demokratik ve özgürlükçü adımlara düşman olan geniş bir kitle yarattı. CHP tabanı için bir genelleme yapacak olduğumuzda, aşırı milliyetçi söylemlerle bezenmiş, dindarlara, Kürtlere, azınlıklara ve tüm bu toplumsal kesimlerin hak ve taleplerine düşman olan insanlar olarak tanımlamamamız mümkün.

Ancak, yaratılmak istenen yeni derin devlet operasyonu, Cumhuriyet tarihinde ilk kez topluma ve demokrasiye tosladı. 2002 seçimlerinin ardından yaşanan, 2004 yerel seçimleri, 2007 genel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 2009 yerel seçimleri ve en son 2010 referandumu, siyasetdışı girişimlere karşı ciddi bir set oluşturdu. Her defasında sivil siyaset ülke yönetimine daha fazla ağırlığını koydu ve geleneksel vesayetçi yapı çözülmeye başladı.

Şimdi geldiğimiz noktada, bu derin devlet operasyonun siyasi ayağı olan CHP’nin de bu değişim sürecinden etkilenip etkilenmediğini tartışıyoruz.

Baykal’ın bahar aylarında, büyük olasılıkla parti içi bir komplo ile devre dışı bırakılmasında da, benzer bir gelişmenin yaşanıp yaşanmadığını tartışmıştık. O gelişmeden sonra, anayasa referandumunu ve ardından da, büyük olasılıkla Baykal operasyonunun sorumlusu olan ekibin tasfiyesini yaşadık. Bu kez karşımızda daha net bir Kılıçdaroğlu CHP’si var.

Şu ana kadar, CHP dışından yapılan değerlendirmelerde en çok karşılaştığım yorum, yapılan tüm bu değişim hamlelerinin CHP adına bir imaj değişikliği çabası olduğu, Ergenekon zihniyetinin bu hamle ile yıpranan CHP’yi yeni bir yüzle yeniden sahneye sürmeye çalıştığı şeklinde oldu.

Bu yorumun doğru olma olasılığı oldukça yüksek. CHP’ye dair bir yorum geliştirirken her zaman temkinli olmakta fayda var. Çünkü özellikle son 15 yılda CHP adına sergilenen performans, bu performansın yarattığı parti tabanının ve sempatizanlarının ruh ve fikir hali, partinin devletle kurduğu ilişkinin derinliği vesaire kuşkuları fazlası ile haklı kılıyor. Ancak bununla beraber, tüm bu kuşku duyma halinin, kalıcı bir önyargıya da dönüşmemesi gerekiyor.

Türkiye, son yaşanan gelişmeler ve sivil siyasetin ülke yönetimine ağırlığını koyması ile birlikte giderek normalleşiyor. Bu normalleşme, devletin ve onun aygıtlarının, daha şeffaf, toplumsal değerlere ve toplumun tüm kesimlerine açık olmasını da beraberinde getiriyor. Bu durum ister istemez CHP’ye de bir şekilde yansıyacaktır. En azından derin devletin CHP içindeki müdahale olanakları kısıtlanacaktır. Bu ise, toplumla daha fazla bağ kuran, zehirli derin devlet ideolojisine bulaşmamış insanların ve kadroların CHP’de yer edinmesine neden olabilir. Bu süreç elbette kısa bir sürede pür-i pak bir CHP oluşmasına neden olmayacaktır. Ama en azından CHP’nin Ergenekon zihniyetinin en güçlü ve işlevsel kalesi olmasına mani olacaktır. Daha doğrusu böyle bir olasılık söz konusu olabilir. Ve bu olasılık bence değerlendirilmeyi, üzerinde titizlikle durulmayı fazlası ile hak ediyor.

Bu durumu biraz da ters açıdan, yani statükocu cepheden takip etmeye çalışıyorum. Bu cephede Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığına ve son dönemde parti yönetiminde yaşanan değişikliğe nasıl tedirginlikle yaklaştıklarını fazlası ile gözlemliyorum. Buna en yakın örnek, Milliyet Gazetesi yazarlarından Melih Aşık’ın 20 Kasım tarihli yazısı oldu;

“Dostlar soruyor:
- Yahu bu CHP ne yapmak istiyor Allahaşkına?
- İkinci Cumhuriyetçilik oynuyor
- Yani...
- Kendini son sürat İkinci Cumhuriyetçilere ve AB’ye beğendirmeye çalışıyor. Türban, laiklik, Kürt meselesi gibi konularda liberallere yoktur sizden farkımız mesajları vermeye çalışıyor. Ulusal konularda duyarlı politikayı terk ediyor.”

Görüldüğü üzere Melih Aşık CHP’nin ilerlediği çizgiden pek memnun değil. Kendisine CHP’nin durumunu soran dostlarının kafası da fazlası ile karışık. Ama Aşık gibi kafası karışık olmayanların sayısı da oldukça fazla. Yine internette yayın yapan ulusalcı web sayfalarını takip ettiğimde, hemen hemen hepsinde CHP’nin başına ABD’ci, AB’ci bir yönetimin geçtiğine dair yorumlar yapılıyor. Buna en iyi örneklerden birisi de, http://www.ilk-kursun.com/ isimli web sitesi.

Bu çevreleri takip etmek, Kılıçdaroğlu’nun ve yeni ekibinin samimiyet derecesini ölçmek açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Bu çevrelerin tepkisi arttıkça, Kılıçdaroğlu’nun doğru bir güzergahta ilerlediğini düşünmek çok da hatalı olmaz.

Beni son dönemde en çok keyiflendiren uğraş ise, Kılıçdaroğlu’ndan umutlu olan ve daha çok sempatizan düzeyinde CHP’li arkadaşlarıma, statükocu kesimler tarafından Kılıçdaroğlu aleyhine üretilen bu komplo teorilerini ifşa etmek ve bir dönem bu komplo teorilerinin peşinden gittiklerini hatırlatmak oluyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..