Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kim bu adam?

Kim bu adam?
 

Yolda yürürken, gözlerim her zamanki gibi, binaların duruşunda, dış sıvalarında, bahçe düzenlerinde, trafiğin akışında, kaldırımın yüksekliği ve genişliğinde, dükkân tabelalarında, vitrinlerde sergilenenlerde gezinip dururken, nadiren olan bir şey yaptım ve karşımdan gelen insanın yüzüne baktım.

Bakmaz olaydım.

Ben bu adamı tanıyorum. Ama nereden? Sakın benim için değerli birisi olmasın? Değerli dediysem, bana uzaktan uzağa da olsa değer veren birisi olmasından kastım. Hani karşındaki adamla sıkı bir samimiyetiniz yoktur. Tanışma sima tanışıklığından öteye gitmez. Ya henüz yeni tanışmışsındır ya da ilişkinizde samimi olacak kanalları bir türlü kuramamışsınızdır. Bazen de hayatın sıradan rastlantıları, olmadık yerlerde bir araya getirir iki insanı, ilk izlenimin olumludur ama izlenimin doğruluğunu sınayacak süreye sahip olamazsın. O kişi ister istemez iz bırakır sizde. Hatta bir ukte.

Bu tip insanların sana değer verdiğini hissedersin. Seni kendince güzel sıfatlarla zihnine nakşetmiş olmaları olasıdır. O sıfatların arasında, “sıcakkanlı”, “saygılı”, kadirşinas” filanda vardır belki. Çünkü sende onları aynı işleme maruz bırakmışsındır.

Ama bu adam, şu an karşımdan gelen yani, benim hayatımın hangi noktasından teğet geçti acaba? İşyerinde, iş arkadaşımı ziyarete gelen ve ara sıra hal hatır soruştuğumuz birisi miydi? Yoksa her sabah gazeteciden gazete alırken karşılaştığımız, aynı gazeteyi aldığımız ve ilişkimizi sıcak birer tebessüme kadar ilerletebildiğimiz kişi miydi? İnsan birisini her günde görse, görmeye alışkın olmadığı bir başka yerde görünce afallıyor birden. Mekân ve kişi zihinde aynı kalıba girmeyince, tanımlamakta güçleşiyor. Kesin böyle birisi bu. Demek ki, şu ana kadar hiç bu kaldırımın üzerinde, yürüyüş halinde karşılaşmamışız.

Yoksa kuzenimin eski okul arkadaşıydı mıydı? Şu ukala olan. Kaç kez uyarmıştım yeğenimi, “o çocukla bu kadar samimi olma!” diye. Çok sürmedi zaten, bir süre sonra araları bozuldu. Kuzenimden sonra, onu ancak bir altı ay daha taşıyabilecek bir başka kurban seçti kendine. Ama o olamaz. O olsa, şimdi bana doğru yaklaşan adam gibi, bana “bende seni tanıyorum” gözleriyle bakmaz. Ukalalar böyle ara noktalarda gezmez, “Bende seni tanıyor olabilirim” gözlerine sahip olmaz onlar.

Birkaç kez top beraber top oynamışlığımızda olabilir mi bu gözlerin sahibi ile? Ne de olsa zaman zaman talep üzerine, içerisinden sadece birkaç kişiyi tanıdığım takımlarda oynadığım oldu. Ya da tersi mümkün olabilir. Bizim takım eksik iken, Hasan’ın yanında getirdiği arkadaş olabilir mi ki? Eğer öyle ise selam vermek için zorlamama gerek yok, çok şahsi oynuyordu çünkü. Neden halı saha maçlarında insanlar yalnızca tanıdıklarına pas atarlar? Futbolda da hemşericilik olmaz ki.

Sakın eşimin akrabalarından birisi olmasın. Eğer öyle ise selam vermekte yetmez ki. Birde durup sohbet etmem gerekecek. Hayatta en nefret ettiğim şey, ismini ve kim olduğunu bilmediğim insanlarla sohbet etmek. Hadi sohbeti, yuvarlak laflarla, hoş beşle atlattık diyelim. Başka birisine kiminle karşılaştığımı nasıl anlatacağım. Diyelim ki “Hülya’ya selam söyle, annemde onu soruyordu dün, bir ara arasın annemi” dedi. Eeee, ben eşime kiminle karşılaştığımı söyleyeceğim şimdi.

Benim oğlanın kreş arkadaşlarından birisinin babası da olabilir. Her akşam oğlumu kreşten alırken, o da kendi çocuğunu alıyordur. Uzaktan uzağa fark ediyoruzdur birbirimizi. Kadınlar olsa bu gibi durumlarda çok çabuk iletişim kurabiliyorlar. Nedense erkekler bu konularda oldukça soğuk, çekingen, hatta itici. Ben dâhil. İnsanın çocuğu sayesinde arkadaş edinmesi bana hala garip geliyor. Ondan olsa gerek, diğer velilerle çok fazla sohbet geliştiremedim. Bu sebeple bu olasılığı küçümsememek lazım.

Apartman komşularımdan birisi olabilir mi? Eve yakın olduğum için apartmandan birisini tanımama oldukça zayıf. Bu durum mekan-adam teorisine ters düşer. Evimden uzak, alakasız bir mekanda karşılaşıyor olsaydık, onlardan samimi olmadıklarımı da hatırlamakta zorlanabilirim kolaylıkla. Fakat şu an bu olasılığı yok sayıyorum.

Annemin ya da babamın arkadaşlarından birisinin çocuğu olabilir. Küçükten anne ve babamla, onların arkadaşlarını ziyaretine gittiğimde, arkadaşlarının çocuklarından beraber vakit geçirdiğim, oyun oynadığım ama büyüdükçe ve bu tip misafirliklere dâhil olmaktan imtina ettiğim için görme olasılığını da, beraber olma hevesini de kaybettiğim insanlardan birisi olabilir mi? Aslında aralarında oldukça iyi çocuklarda vardı ama, zannedersem arkadaşlarımı annemin ya da babamın portföyünden değil de, kendi tercihlerimle seçme kararlılığımın kurbanı oldular.

Olasılıklar o kadar çok ki, Allah bilir nereden tanıyorumdur bu sıcak yüzlü adamı. Bir toplantıdan filan mı tanıyorum acaba? Herkesin belirli bir amaç için bir araya geldiği ve belli bir ciddiyet düzeyini terk etmedikleri, ruhu soğuk buluşma ortamlarından birisinde, iç ısıtan bir konuşmanın sahibi miydi acaba? Öyle ise zihnimde kalan daha çok sesi tonu ve kelime vurguları olacağından şu an kesin bir kanaate varmam çok zor olacak.

Neyse, onunda durmaya niyeti yok belli, birkaç adım kala hem bir iki adım yana kaydı, hem de adımlarını çok az derecede hızlandırdı. Benim, onun duracağına dair bir izlenime kapılmaması istemedi büyük ihtimalle. Başımı az biraz eğdim. Bir basamak inişine denk gelen bir baş eğmesi mi, yoksa “sizi az da olsa hatırladım, bundan dolayı da mutluyum” selamı mı onu ben bile anlamadım. Ondaki hafif bir çene eğilmesini de aynı şekilde yorumlamak mümkün herhalde.

İyi de kimdi bu adam?


Foto; http://www.yucedevlet.com/resimler/yol_ve_adam.JPG

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..