Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '11

 
Kategori
Dünya
 

Kim demiş güneş balçıkla sıvanmaz diye

Kim demiş güneş balçıkla sıvanmaz diye
 

"GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ" Ama 'balçık' olarak ne kullandığımıza bağlıdır. Görece, görecelilik ilkem)


Siyaset Güdümlü Bilim!:

Her zaman, siyasetçi ve bürokratlar ile ilgili düşüncelerimi dile getirirken; İRADE ile İDARE etmeleri konusundan söz ederim. Bu ‘irade’ elbette ki özgür iradedir. Bir görev ve makamda bulunan kişinin kendi özgür iradesini her zaman işletememesi gibi acı bir durumun varlığının da farkındayım. Ne yazık ki yönetimine geldikleri kurumları bilgilerinin ve becerilerinin ön gördüğü şekilde (idare edemeyen) yönetemeyen yöneticiler çok fazla… Ya kendilerini o yerlere getirenlerin kontrolünden çıkamıyorlar. Yada uygulamaları gereken politikalar önceden dikte ediliyor.

Bu günlerde Japonya’da yaşanan nükleer felaket sonrasında gündeme gelen nükleer enerji tartışması çok da hoş olmayan boyutlarda devam ediyor. Bu tartışmanın taraflarına katkı olması için Çernobil kazası sonrasında yaşanan felaketin boyutlarını çok iyi bildiği halde, sırf bulunduğu makam ve o dönemde Türkiye’de iktidarda bulunanların siyasi tercihlerinin neler yaptırabildiğine bir örnek. Çernobil kazası sonucu yayılan radyasyonun çevre ülkelerde; “halkı paniğe sokmama” politikalarını desteklercesine, olayın boyutlarını görmezden gelen, 2005 yılında yayınlanmış uluslararası bir rapor ve bugün ‘gülünç’ denilebilecek durum:

DİKKATİNİZE! 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLÂTINDAN ÇERNOBİL KAZÂSI İLE İLGİLİ
ÖNEMLİ VE KATÎ AÇIKLAMA:


5 Eylûl 2005 günü saat 16.00'da Viyana'da Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na ONU'ye) bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından bir açıklama yapıldı. IAEA ile Dünyâ Sağlık Teşkilâtı (WHO) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNPD) tarafından oluşturulmuş olan “Çernobil Forumu”nun, 100 kadar uzmanın ortak çalışmasıyla gerçekleştirmiş olduğu Chernobyl: The True Scale of the Accident - 20 Years Later a UN Report Provides Definitive Answers and Ways Repair Lives (Çernobil Kazâsının Gerçek Boyutu – Bir Birleşmiş Milletler Raporu 20 Yıl Sonra Katî Cevaplar ve Hayatları Onarmanın Yollarını Veriyor) başlıklı rapor basına takdîm edildi.

Bu basın açıklamasının Fransızca ve İngilizce versiyonlarını web sitemizin E-raporlar bölümünde okuyabilir ya da indirebilirsiniz. Söz konusu 3 ciltlik raporun 600 sayfalık özetinin şimdilik bir bölümünü ise www.iaea.org sitesinde bulacaksınız.

Bugünkü Balarus, Ukrayna ve Rusya'da büyük radyoaktif kirlenmeye (kontaminasyon'a) ve sağlık sorunlarına yol açmış olan Çernobil nükleer reaktör kazâsında asıl tehlikeli bölgeler kazâyı merkez alan 30 km ve 100 km yarıçaplı iki daire içinde kalanlardı. Bu ilk bölge kazâdan hemen sonra boşaltılmış ve burada ikamet etmekte olan 116.000 kişi başka yerlere taşınmıştı. Bu bölgelerde çalışmak zorunda kalan âcil müdahâle ve kontaminasyon temizleme ekipleri ile söz konusu bölgeden boşaltılan ahâli ise en fazla radyasyon dozuna mâruz kalmış olanlardı.

Kazânın ardından yayılan radyoaktif serpintiler, kıta Avrupa'sından başka: 1100 km uzaklıktaki Türkiye'nin de, 2600 km uzaklıktaki İskoçya'nın da, 7500 km uzaklıktaki Kanada'nın da parça parça bazı bölgelerini etki altına almış; ülkelerde büyük tedirginliklere ve hattâ kollektif paranoyalara yol açmış; işin künhüne vâkıf olması mümkün olmayan halk kitleleri, evham içinde, yaşlılık dolayısıyla saçların dökülmesinden tutun da hıyarların sararmasına ve baş ağrısından kansere kadar her olayı radyasyon ile ilgilendirmeye başlamışlar; ve hemen hemen her etkilenmiş ülkede yangına körükle giden medyanın, romantik ve fanatik çevrecilerin, Çernobil kazâsından ticârî ve siyâsî çıkarlar elde etmeyi plânlayan menfaat gruplarının da kışkırtmalarıyla yasal görevi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) gibi, radyasyondan korunma konusu olan devlet kurumlarının açıklamalarına inanmamayı da bir hayat tarzı hâline getirmişlerdi.

Ama bu bölgelere erişen radyoaktif serpintiler herhangi bir gerçek sağlık sorununa aslâ sebep olmamıştı. Türkiye söz konusu olduğunda Çernobil kazâsını izleyen sene içinde bir kişi tarafından fazladan alınan radyasyon dozu ise tiroidin klinik tetkikinde verilen radyoaktif iyodun yüklediği radyasyon dozunun ancak 1/1.000'i (binde biri) kadardı, ya da bir haftada 7 kere İstanbul-Londra-İstanbul yolculuğu yapan bir pilotun ya da bir hostesin Fezâ'dan gelen kozmik ışınlardan aldığı doz kadardı. 

IAEA'nın söz konusu basın açıklamasının en çarpıcı paragraflarından biri şöyledir: 

“[Çernobil kazâsında] kaç kişi öldü ve gelecekte kaç kişinin daha ölmesi bekleniyor?

Şimdiye kadar Çernobil kazâsına izâfe edilmiş olan ölüm sayısı ile âcil müdâhale ekipleri ve en çok radyoaktif kirlenmeye mâruz kalan bölgelerdeki ahâlinin hayatları boyunca beklenen toplam ölü sayısı 4000 (dört bin) olarak takdir edilmektedir. Bu rakam şiddetli radyasyon sendromundan ölmüş 50 âcil müdâhale elemanı ve tiroid kanserinden ölmüş olan 9 çocuk ile 1986-1987 de çalışmış olan 200.000 âcil müdâhale elemanı, [30 km yarıçaplı birinci bölgeden boşaltılan] 116.000 kişi ve en çok radyoaktif kirlenmeye mâruz kalmış olan 270.000 kişi (yâni toplam 600.000 kişi) arasından radyasyonun sebebiyet vereceği 3940 kanser ve lösemi vakasını kapsamaktadır. Bunlar Çernobil kazâsı dolayısıyla yüksek radyasyon dozlarına mâruz kalmış olan belli başlı üç topluluktur.

Beklenen bu 4000 kişilik zâyiat, dikkate alınan bu 600.000 kişinin ömrü boyunca vuku bulabilecektir. Bu 600.000 kişinin dörtte bir kadarı zâten, sebebi Çernobil olmayan, doğal kanser vakaları dolayısıyla öleceklerdir(*).….”

Birleşmiş Milletler'in bu hacimli raporu, Türkiye'yi ilgilendirdiği yönleriyle, Çernobil kazâsının sebep olmuş ve olacak olduğu radyasyona bağlı sağlık sorunları ve ölümlerin yalnızca nükleer reaktörü merkez alan en çok 100 km yarıçapındaki bölgeye münhasır olduğunu vurgulaması bakımından:

1. Greenpeace'in şimdiye kadarki hilâf-ı hakîkat beyânlarına,

2. Radyasyondan korunma uzmanı olmadıkları hâlde hadlerini aşıp vehimlerini ilim zanneden ve haksız yere “ODTÜ Raporu” diye ilân olunan vehimnâmelerinde, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK'in) piyasaya kontrollü bir biçimde sürdüğü çaylar için: “... sâdece çaydan alınacak radyasyon bile gelecek nesillerde birçok çocuğun ölü ve sakat doğmasına sebep olabilecektir” diye yazdıkları için pek çok hâmile kadının boşu boşuna kürtaj yaptırmalarına sebep olan ODTÜ'lü 3 öğretim üyesine ve bunları kışkırtmış olanlara, TAEK Başkanı olarak Türk halkına yalan söylediğimi ve radyasyon fâciasının(!) boyutunu Devlet'in emriyle gizlemiş olduğumu iddia ederek hakkımda dâvâ açmış olanlara,

3. Beni defalarca “vatan haini” diye ilân etmiş olan “köşe yazarları”na,

4. Doğu Karadeniz Bölgemiz halkını kendi ticârî ve siyâsî çıkarları için kullanmağa ve kışkırtmağa kalkışmış olanlara ve el'an da kalkışmakta olanlara,

5. Avrupa'daki çay piyasasının % 80'den fazlasını elinde tutmakta olan İngiltere ve Hollanda'nın ekmeğine yağ sürercesine Türk çayını “radyasyonlu çay” diye 5, 5 sene vitrinde tutmayı başaran menfaat düşkünü gazetecilere, tüccarlara ve bürokratlara, ve

6. Evsâflarını tâdat etmek istemediğim daha bir sürü kimseye, idrâk ve temyiz edebilirlerse, iyi ve katî bir cevaptır. 

Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na (ONU'ya) bağlı IAEA, WHO ve UNDP'nin ortak desteğiyle 100 kadar uzman bilim adamının hazırlamış oldukları raporun resmen açıklanmış olduğunu 5 Eylûl 2005 günü saat 17.20 de haber veren NTV Televizyonu stüdyosunda dâvetli olarak bulunan Greenpeace'in Türkiye temsilcisi’ne bu rapor hakkında ne düşündüğü spiker tarafından sorulduğunda: hem A) raporu hazırlatan uluslar arası kurumların, ve hem de B) bu raporu hazırlayan bilim adamlarının: 1) dirâyetlerini, 2) dürüstlüklerini, 3) ilmî objektifliklerini, ve 4) ilmî nâmuslarını ceffelkalem reddedercesine: 

BU RAPORUN, DARBOĞAZDA BULUNAN NÜKLEER LOBİNİN ÖNÜNÜ AÇMAK İÇİN HAZIRLANMIŞ; ASLINDA ÇERNOBİL FÂCİASININ GERÇEKLERİNİ ÖRTMEĞE YÖNELİK BİR TERTİPTEN BAŞKA BİR ŞEY OLMADIĞINI” 

iddia etmiştir. Bu iddia, Greenpeace'in nasıl bir çarpık zihniyete sâhip olduğuna ışık tutması açısından önemlidir; sağduyu ve temyiz sâhiplerinin gözlerinden kaçmayacaktır.

* * *

Rapor, Çernobil kazasının etki alanını neredeyse 100KM çevresi ile sınırlamış. Karadeniz çevresindeki birçok ülke, Balkanlar ve Türkiye’de yaşanan kanser artışını göremeyecek kadar miyop bir objektiflikte ve daha önemlisi ise; dönemin
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Prof.Dr. A. Yüksel ÖZEMRE’nin, olayı tümüyle çay piyasasında yaşanan ticaret savaşına indirgeyen bir açıklaması!

Rapor, o kadar objektif(!) ki, dünyanın en büyük kanser tedavi merkezlerinin Türkiye’de dev hastaneler kurmasını bile bu facia ile ilişkilendiremiyor. Asıl acı tarafı ise bunları yazan, ‘Dünyanın önde gelen nükleer fizikçilerinden biri’ ve –bence- Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük fizik bilgini!

Hocamın, fizik bilimi ile olan ilgisi kadar tasavvuf ile ilgileniyor olması da yukarıdaki açıklama ile çelişen yanı. Sağlığında, karşılaşma, tanışma ve –hatta- birkaç defa tartışma fırsatı bulduğum birisi…

Olup bitenleri düşündükçe; siyasetin ne kadar kirli bir şey olduğunu ve kurbanlarının siyasetçiler ile sınırlı olmadığını –daha iyi- anlıyorum.

Hep sevgi ile kalın. 

Murat SEVGİ 

Dipnot:
(*) Dünyâ Sağlık Teşkilâtı (WHO) istatistiklerine göre, Dünyâ'daki ölümlerin ortalama olarak % 22 kadarı kanserdendir (Ahmet Yüksel ÖZEMRE) 

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..