Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kim şehit...!

Kim şehit...!
 

Şehit Kimdir?


Düşünüyorum da ölürse şehit sayılmayacak bir ben varım herhalde Türkiye’de.

Ne asker, ne devlet memuru, ne İslam mücahidi, ne o ne buyum nihayet… Hal böyle olunca, terki alem edince bu garip …… ‘öldü’ diyecekler, sadece. Öldü! Cennet mennet ise ne hak… Haddimize mi!

Asker silahını temizlerken ölse, şehit.

Asker çatışmadan kaçarken, çalılıkların arkasına sinmiş olarak vurulsa, şehit.

Hamile kadın karşıdan karşıya geçerken araba vursa, şehit.

Gazeteci ölür şehit.

Bürokrat ölür şehit.

Büyükelçi ölür şehit.

Öğretmen ölür şehit.

Depremde ölenler şehit.

Selde ölenler şehit.

Yangında ölenler şehit.

Devlet dairesinde görev başında ölenler şehit. Rüşvet alırken ölse bile şehit.

O şehit, bu şehit, şu şehit….

Üstüne al bayrak, al sana şehit.

Şehitlik, Hz.Muhammed ümmetine tahsis edilmiş üstün bir gaye, büyük bir mertebedir. Peygamberimiz  “Kim şehit olmayı içtenlikle dilerse, Allah, onu şehitlerin menziline ulaştırır. Bu kişi, isterse yatağında ölmüş olsun.” buyuruyor. (Müslim)

Hz. Peygamber bir vesile ile ashabına “sizce şehitlik nedir?” diye sormuş, sahabiler de cevaben: “Allah yolunda öldürülmeye şehitlik diyoruz” demişlerdir.

Bunun üzerine Allah Resulü: “Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi çeşit şehitlik vardır.

Vebadan, iç hastalıklarından, boğularak, yanarak, yıkıntı altında kalarak ölen kişiler şehittirler. Ayrıca hamile iken ölen kadın ve bakire olarak ölen kız da şehittir.” buyurmuşlardır.

Rasulullah’ın da bulunduğu bir savaşta askerlerden biri için, “Ya Rasulallah, falan da şehit oldu.” buyurduklarında rahmet Peygamberi şöyle dedi:

“Hayır o şehit olmadı. Çünkü “ne güzel savaşıyor” desinler diye savaştı, bundan dolayı şehit olamadı. Şehitlik ihlas ister, iyi niyete muhtaçtır. Amelleri niyetlere göre karşılık bulur.” Düşünebiliyor musunuz savaşta öldüğü halde bazılarının şehit sayılamayacağını söylüyor Allahın resulü.

Hükümetin getirmeye çalıştığı ‘sivil şehit’ yasa tasarısında,

1987’den bu yana terör olaylarında yaşamını yitiren sivillerin “şehit” sayılması öngörülüyor.

Sanırım bir isim düzeltmesine ihtiyaç var. Bunlar olsa olsa ‘Devlet şehidi’ olabilir, yani kurani şehit değil, İslam şehidi değil. Hal böyle ise hükümet dilediği kişileri şehit sayabilir. Buna bazı yasal düzenlemeler getirebilir, ama dediğimiz gibi ‘Devlet şehidi’ tashihine ihtiyaç var. Yoksa bilinen anlamıyla İslami şehit gibi ilan etme hakkı parlamentonun olamaz.

Parlamento kararıyla şehit mi olurmuş, mademki şehitler cennetliktir, parlamento kararıyla cennet mi olur …!  Şehitlik mertebesi vermek yalnız Allah’ın inisiyatifinde olan bir olgu olması icab eder. Herhalde Allah T.C parlamentosuna böyle bir hak ve yetki devri yapmamıştır.

Şiraze iyice kaydı, Allah sonumuzu hayretsin.

Şimdi; gelelim bir başka meseleye….

Bir takım İslamcılara göre, Türkiye  Dar-ül Harp durumunda, yani laik olduğu için İslami değil, küfür devletidir!

Mevcut rejime öyle bakıldığı için bu takım siyasal İslamcılar devletten çalmayı cihat olarak sayıyor, yani götürebilirsin, mübahtır, zira küfür devletinden çalıyorsun, beis yok.

O kesime göre Türkiye’nin Dar-ül İslam yani İslam devleti olmadığı da açık. Peki ya  Suriye..?

Suriye anayasasına  göre ise ‘Suriye bir İslam devletidir’ ibaresi var.

Ayrıca Suriye’de Hanefi mezhebinin egemenliği var ve pek çok hukuk kuralının kaynağı İmam-Azam Ebu Hanife’dir.

Suriye ordusu da ağırlıklı bir biçimde Sünnilerden oluşuyor.

Şimdi gelelim en yakıcı soruya. ..

Türkiye, Amerikan emperyalizmi görev tevdi ettiği için Allah korusun bir şekilde Suriye’ye müdahale ederse, çıkacak savaşta ölenlerin durumu ne olacak yani kim şehit olacak?

Bir tarafta bizzat siyasal İslamcılar tarafından kafir devlet ilan edilen Türkiye’nin Müslüman askerleri, öte tarafta anayasasının üçüncü maddesinde Suriye bir İslam devletidir denilen ülkenin Müslüman askerleri?

Evet,

İslam devleti olan Suriye’nin askerleri mi şehit, laik Türkiye’nin Müslüman askerleri mi!

Kaldı ki saldırıya uğrayan ve vatanını savunmak durumunda kalan Suriye askeri olacak, buna mukabil Türk askeri ise,  Haçlı paryası ABD emrettiği için çarpışacak.

Peki şimdi kim şehit?  Saldıran mı…! Savunan mı…!

Sanırım en iyisi Allah’ın işine karışmamak.

Filhakika, yalnız o takdir eder şahadet  hırkasını ve mertebesini.

Bırakınız efendim kendi kendinize ‘şehit’ mertebesi dağıtmayı.

Bırakınız, Amerika’nın pis ölüm oyunlarına  payanda olmak adına namlunun önüne sürdüğünüz insanların direncini yumuşatmaya dönük olarak geliştirilen,  yüzyılların uyutma taktiği ‘ölürsen şehit olacaksın’ nağmesini. …

Şimdi , Türk askerini yine Amerika’nın talebi üzerine Kore’ye gönderen Menderes’e Nazım Hikmet tarafından yazılan şiirin tam yeridir…

Kore'de Ölen Bir Yedek Subayımızın Menderes'e Söyledikleri

Diyet ………..
  
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
   iki hayın,
         ve zeytini yağlı iki gözünüzle
                 bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
                          ve topraklarına çiftliklerinizin
                                     ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
   iki ak,
        vıcık vıcık terli iki elinizle
            okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
                    dövizlerinizi,
                           ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
      iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
              halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
                   Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
            vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
           çığlığımı duymamanız için
                   kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
          kopuk ellerim,
                     kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

Nazım Hikmet Ran

İbrahim Erol

gazete54.com

31 Mart 2012

 
Toplam blog
: 135
: 694
Kayıt tarihi
: 31.08.09
 
 

Gazi Üniversitesi fizik lisans eğitiminin ardından, Marmara Üniversitesi'nde master, İTÜ'de dokto..