Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '18

 
Kategori
Güncel
 

Kime Göre Adalet?

Kime Göre Adalet?
 

Benim literatürümde tanımı yapılması en zor kelime “adalet”.  Nedir ki adalet? Bulunduğu zihniyetin şeklini alan akışkan bir kavram. Elinde tutmaya çalışsan parmaklarının arasından paçalarına akar da sen bir şeye benzetemeden buharlaşır uçar. Kime göre ve neye göre adalet? Geç gelen adalet, ilahi adalet, kendi kendine adalet, kör olasıca adalet… Hepimizin kendi küçük dünyalarımızdaki ‘dev’ olaylarla ilişkilendirdiğimiz, çoğunlukla milyarlarca kişiyi ve olayı dışında bıraktığımız, birisinin cebinde az para olduğunu, birisinin şiddete maruz kaldığını, birisinin haksız yere suçlandığını gördüğümüzde şişirilmekten tadı kaçmış bir sakız gibi ağzımızda gevelediğimiz bir kavram.

Bir fotoğraf gördüm beş dakika önce; 77 yaşında, ailesini geçindirebilmek için başka bir kente mevsimlik işe giden ve birkaç ayın sonunda zar zor biriktirebildiği birkaç kuruşla (kime göre birkaç kuruş) memleketine dönmek üzereyken gasp edilen, dayak yiyen bir adam, yüzü kan içinde… Sonra bir başka fotoğrafı, bir hastane yatağında yanında bir destekçiyle, altta akan yazılar bu yaşlı adama gereken desteğin verildiği ve suçlunun yakalandığı bilgisini veriyor. Bir belediye başkanı adamın zararını kendi cebinden karşılıyor, bir başkası hastane masraflarını ödüyor ama ya manevi mağduriyet? Nasıl yani, şimdi sağlanmış mı oldu adalet?

Geçen hafta ise bir başka adam, bu kez 60larında, 30 yıl boyunca sadakatle yaptığı işini haksız yere kaybedip çalışmaya başladığı şantiyenin altıncı katından düşen bir duvarın altında kaldı. İnşaattaki hatalı işçiler ve iş sahipleri arkalarına bakmadan kaçarken bir bekçi ile yoldan geçen bir avukat çıkardı adamı duvarın altından. Kırılmadık kemiği, zedelenmemiş iç organı kalmamıştı adamın. Adam, yoğun bakımda hayat mücadelesi verirken ihmali olan kişiler olay yerine dönüp ihmal delillerini ortadan kaldırdı. On gündür yoğun bakımda adam, hareketsiz ve sayısız makinaya bağlı bir şekilde. Peki, bu adam ölse ve hatta ölmese de nasıl sağlanacak bu adam için adalet? Adalet, bu adamın bir mucize sonucu hastaneden çıkmasıyla bile topal kalacakken, adam hayatına engelli bir şekilde devam ettiğinde veya devam edemediğinde ailesine ödenecek birkaç kağıt parçasıyla mı tecelli edecek?

Dışarıda bir sürü hayvanın açlıktan kemikleri sayılırken, birçoğu insanların ürettiği araçların altında kalırken dişleri dökülüyor adaletin. Bu gece milyonlarla çocuk, milyonlarca hayvan, milyonlarca insan türlü sebeple aç yattı biliyorum, biliyorsunuz, biliyoruz. Bazıları oradalar, uzanabileceğimiz yerlerde, bazılarına veya hiçbirine yardım etmiyorsunuz, etmiyoruz; bazılarınız bunun yerine marka ayakkabılarınızı, çantalarınızı, pahalı arabalarınızı tercih ediyor biliyorsunuz, biliyoruz. Birileri, alamadıkları bir kıyafet parçası için üzülürken ve birileri aylarca para biriktirip aptal bir telefon alırken başka birileri bu ürünleri beş kuruşa üretip günde yalnızca bir kez tuvalete gitme hakkına sahip yine biliyoruz. Üstelik bunu bir adalet sorunu gibi görmüyoruz, biz ve bizim küçük dünyamız söz konusu olduğunda bir kaygıya dönüşüyor adalet; biz üzüldüğümüzde biz mahrum kaldığımızda.

Kendi sahip olduklarıyla dahi yetinmezken başkalarının yarım yamalak ama mutlu sahipliklerini gevşek ağızlarıyla alaya alanlarla mı sağlanacak adalet? İki kelimeyle kalp kıranlarla ya da kendinize bile ayıramadığınız vaktinizi çalanlarla?

Neyle, nasıl ölçülecek bu adalet; “tarafsız, dengeli, eşitlikçi” adalet heykelinin ironik terazisiyle mi? Ben bu terazinin ve bu heykelin temsil ettiği sistemin dışında bir ölçüden bahsediyorum. W. Savage Landor “Geç kalan adalet, adaletsizliktir” diyor. Nasıl karar vereceğiz geç kalıp kalmadığına? Koşulların, değerlerin, duyguların ve döviz kurlarının ışık hızında değiştiği bir dünyada ekonomik, hukuki, düzeltici adalet?

Kullandıkça ağzımda sası bir tat bırakan, tükürüp atmak istediğim “adalet”. Bir mülakatta sağlanıp sağlanamayacağı soru olarak geldiğinde sizi elemesi muhtemel “adalet”.

Hiç unutmuyorum, iki yıl önce Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Beş Para Etmez Varyete oyununun sonunda türlü kötülükten ve suçtan sonra serbest kalan baş karakterin repliğini:
“Plaketlerle kutlanırken milyonları aç bırakanlar, ekmek çalan kurtulamaz darağacından.”

Ne yazık ki nasıl aynı mekan, aynı zaman ve aynı şartlar mevcut olmadığından bir nehirde ikinci bir kez yıkanılamıyorsa, yine aynı mekansal ve durumsal sebeplerden ötürü “ASLA” sağlanamaz adalet.

https://www.youtube.com/watch?v=00qIPPbTn8k

“Bırak artık dünyayı, zarları hileli
Yorgunsun, yüzünden belli…”

 
Toplam blog
: 8
: 176
Kayıt tarihi
: 20.08.17
 
 

Ben, cümleleri serbestçe devirebilmek için yazı yazıyorum. ..