Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '09

 
Kategori
Müzik
 

kimimiz yorgun, kimimiz vurgun, kimi isyankar

kimimiz yorgun, kimimiz vurgun, kimi isyankar
 

Resim: Alıntı


Bazen isyan edesim geliyor. Çok kızıyorum bu sözleri yazıp, bu şarkıları yapıp da insanı alıp koskoca bir hüzün denizinin ortasında kaptansız gemi gibi bırakıverenlere… Tırmala artık işin yoksa… Boğuş boğuşabilirsen boyunu aşan devasa dalgalarla.

Nereden takıldıysam takıldım yine böylesi bir şarkıya. İşin mi yok kızım? Çık dışarıya eğlen. Denize git. Yüz. Asıl dalgalarla boğuş. Yok ama yok. Kaçış yok. Arada takılacağım ya…Gelir bulur. Biri bulmazsa diğeri…

İşte bugün! Boş bir günümde… “kendime tatil verdim de” :)) böylesi bir şarkıya düştü yolum yine... Yolumu böylesi şarkılara düşüreni biliyorum da… bakmayın siz. Hem benim, hem onun kusuruna... Arkadaş değil miyiz? şunun şurasında. İdare ediverin azcık arada. Tatava’ yı geçip sadede gelecek olursak...

Bu şarkıyı ilk kez İstanbul’ da “Mektup Bar” da dinlemiş, daha müziğin ilk notasını alır almaz (!) işte geliyor yine benim ki demiştim. “Sanki gidiyormuş gibi” … İyi bakalım. Gelsin kurulsun hüznümün sofrasına. Yesin içsin. Hesap sormasın. Oh ne güzel! Düşünsenize…

Mükellef bir sofra. Her şey tam tamına... Eksiksiz. Bir, buyrun (!) afiyet olsun diyeni eksik. Gel de küfretme şimdi bu hayatın yazar-ı mucidine… Yazarken dikkat eder insan biraz değil mi? Yok. Bir çuval inciri berbat edecek ya illa. Dikkat eder mi hiç? Ne incir onun, ne çuval nasıl olsa... Yazmış öyle önüne geldiği gibi... Ne imla, ne kural, ne kaide… Rastgele… Evet, evet. Rastgele…

Belki de o ilk kitabı yazandadır işte bütün mesele. Odur bu başımıza gelelerin tüm ve yegane sorumlusu. Başında bir bekleyeni yokmuş ki… Vursun başına… "Yok, yok başına vurmasın", aptal olur. Cimciklesin.:)) Evet, evet. Cimciklesin. Cimciklesin ki kendine gelsin. Alinin takkesini Veli’ ye, Velinin takkesini Ali’ ye giydirmesin. Nasıl çözecek insanlar bu bilmeceyi desin.

İşte bu! Olay budur (!) arkadaşlar… Yani hata ne sizde, ne biz de, ne onda. Olay tüm bu başımıza gelenleri önceden yazıp, yazarlığın hakkını veremeyen, terazinin kefesini tutturamayan o mucitte. Yoksa ne işim vardı şimdi benim gezip, tozup, eğlenip, denize girip, mavi sularla haldaş olmak, yoldaş olmak varken, yarım saat önce yazıp da, sonra mikrosoft’ un oyununa gelerek sildiğim, sildiğimi de sonradan öğrendiğim ve bu yazıyla, yani şu an okuduğunuz yazıyla hiçbir ilgisi alakası olmayan içerikteki yazıyla iki olan ve şarkıyla da alakası kesildi kesilecek gibi duran yazıyla uğraşmamın değil mi?

Olayın, yani başımıza gelenlerin sorumlusunu da bulduğumuza göre şarkıyı dinlemeye geçebiliriz artık sanırım. Ama önce sözler. Sözleri hatmedelim ki önce, tavşankanı olsun hüznümüz değil mi? Mucidimizin bileğinin hakkını verelim. O bize yanlış yapmış ama... Olsun! Biz ona yapmayalım yine de... Hüzünleneceksiniz dediyse büyük usta hüzünleneceğiz… Kaçarı yok. Kantarın da topuzu…

Of… Of!

Uf oldum bak işte yine… Hepsi senin yüzünden! :))

takvimlerden haberin yok mu geçiyor yıllar

bana küsmüş yüzüme gülmez zalim aynalar

kimimiz yorgun, kimimiz vurgun, kimi isyankar

acı gerçek bu ömrümüz bir su geçiyor yıllar

vakit geç olmuş dönülmez yolmuş yürek bin pişman

bundan böyle bana meyler dost geceler düşman

hani nerde beklenenler

medet umduk senelerce

anılar hep dolu dizgin

bana hayır yok gecelerden

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..