Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kimlik mi? Kişilik mi?

Kimlik mi? Kişilik mi?
 

Kimlikte yok olan kişilikler!


Kimlik konusu, tüm sosyal bilimlerde en karmaşık ve tartışmalı konulardan birisidir. Kimlik, bir insan hakkı mıdır?, Ya da kimlik nereye kadar bir insan hakkıdır, nerden sonra değildir?, Kimliğin sırrı nedir?, Kimlik ile kişilik arasında nasıl bir ilişki vardır?

Bir kavram, bir konu, gündemde çok tutulunca, salt bu sık görünümden dolayı bir meşruluk elde eder. Bu esnada sık gündemdeki kavramı sorgulamak pek kimsenin aklına gelmez. “Kimlik” kavramı bunlardan biridir. Sorgulanmadan benimsenen kavramların sahip olduğu meşruluk, onlar tartışma gündeminden çıkınca yok olur gider. Bir kavramın sınırları çizilmezse, o belirsizleşir, ele avuca gelmez bir çeşit kaygan kavram haline gelir. Bu kavramlar, gerçi demogojiyi ve çığırtkanlık yapmaya elverir, ama serinkanlı düşünmeyi, düşüncede açıklık kazanmayı engeller. Açıklık ve doğruluk, hem kişi hem toplum yaşamında en çok istememiz gereken amaç olmalıdır.

İnsan sınırlanmış bir durumda dünyaya gelir: ana- baba, aile çevresi. Bu çevre zaman içinde gittikçe genişler, okul, aile, mahalle, spor kulüpleri, asker ocağı, çıkar birlikleri, kültürel, politik dernekler, kurumlar… Ama bunların hepsinde başlangıçtaki, aile çevresindeki bağlanma biçimi aynı kalır. İnsan nasıl bir aile bireyi ise, öyle de bir derneğin üyesi olur. Aradaki ayrım, bağlanmanın ilkinde doğal, diğerlerinde kültürel olmasıdır. Aynılık ise her durumda insanın kendisini başka bir şeyle özdeş tutmasıdır. Bir aile bireyi, bir kulüp veya parti üyesi olarak insan, tek başına değildir; o üye ya da birey olarak bir bütünün yalnızca bir parçasıdır. Buna işte kimlik denir. Bir insanın kim olduğu sorulduğunda verilen yanıt; onun ana basının kim olduğu, nerede, ne zaman doğduğu, medeni hali, hangi dili-dilleri konuştuğu sorularının yanıtlarının her biri kimliği adres gösterir.

İnsanın kendisinin kendisi olmayanla kurduğu özdeşlikle elde ettiği kimliği, kuşkusuz onun kendisinin, kişiliğinin oluşmasında, gelişmesinde belli bir ölçüde olumlu rol oynar. Ancak, bu özdeşlik, onun kendisini, kişiliğini yok etmeye varırsa, o zaman o bir kişi olmaktan çıkar, yalnızca ait olduğu grubun bir üyesi olur. Bu durumda; O, yalnızca onu paylaşanları kardeş, başka gurubun üyelerine yabancılaşır ve bu yabancılaşma, dışarıda kalanları yabancı ve düşman olarak görmeye dek varır. Özdeşleşmenin bu aşırılığı bir fanatizm halini alır. Fanatizm karşı grubun üyesine ölümcül bir şekilde düşmanlık besler. Futbol kulüp taraftarlığında bu durum daha yumuşak olsa da aynı fanatizm dinsel ve etnik kimliklerde daha da şiddetli biçimlerde ortaya çıkar. Sünni Alevi’ye, Kürt Türk’e, Türk Kürde düşman olabilir. Kimliksel ayrılıklar, onlara insan olduklarını unutturur. Buna karşın kişilik için öyle bir yabancılaşma ve düşman olma tehlikesi yoktur. İnsan kendisini tek kişi olarak görmekle, hiçbir özdeşlik içinde kendi kişiliğini eritmemekle tüm insanları kendi beninde bir görür. Bütün insanlar, insan tekinde, ancak onun kişiliğinde bir olarak görebildiği için, kişilik en yüce mutluluk sayılır. Kimlik ise kendi dışında kalanları ayırdığı için hümanist-evrensel birliğe varamaz. Bu nedenle kimliğin sınırı kişiliktir. Kimliğimiz bize insan olduğumuzu unutturmamalıdır. İnsanı yok etmenin sözüm ona haklı çıkarılması için bir gerekçe olarak öne sürülen kimlik, bir insan hakkı değildir. Kimliğin, İnsanın tekinin kendini ve tüm insanları amaç olarak görmesi, insanlık düşüncesine kendi kişiliğinde sahip olmasını gerektirir. Bunu sağlayanda sevgidir. Sevgide kişilik, kendinden vazgeçerek kendi tamlığına ulaşır. Çünkü sevgi kişinin kendini vermesi olarak ta ifade edilebilir.

İnsanı küçük bir gruba hapseden her ideoloji, insanın dünyadaki varoluşuna, insanın amaç olması düşüncesine aykırı olmakla gerici bir ideolojidir. İnsanlığın binlerce yıldır uzun ve çetin savaşlarıyla elde ettiği hümanist kazanımlara (adalet, ahlak, özgürlük), evrensel değerlere karşı tehdit oluşturan, günümüzde yükselme eğilimi gösteren milliyetçilik, hatta mikro milliyetçilik, dincilik mezhepçilik, temelini kimlikçilikte bulur. Uluslar arası sermayenin, silah tüccarlarının güdümü ile bu gerici ideolojiler, bugün dünyanın dört bir yanını kana bulamaktadır.

Günübirlik çıkarlar, ün ve kariyer düşkünlüğü, kurtarıcı roller, din-mehzep kavgaları, töresel gelenekler, içgüdüsel eğilimler, örgüt bağlantıları, devlet düzenine ilişkin zorlamalar, duygu dengesizliği, vicdan-duyarlılık yoksunluğu, adaletsizlik, ahlak zafiyeti, toplumsal baskı, özgürlük karşıtlığı, akıl bozukluğu şiddeti besleyen başlıca etmenler olarak ülke gündemimizden hiç düşmemektedir.

Kimlikçiliğe karşı çıkma, Deleuze Guattari’nin yaptığı gibi bir yurtsuzlaştırma ya da kimliksizleşme kavramı ile olmamalıdır. Bu yaklaşım burnumuz akıyor diye onu silecek yerde kökten kesmeye benzer. İstenirse kimlik, bir kimlikçiliğe ve şoven yurtçuluğa dönüşmeksizin insan kişiliğinde sevgi ile yeşerebileceği bir ortama dönüştürülebilir.

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..