Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '07

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Kimse ya da biri

Kimse ya da biri
 

Bir annenin çocuğuna yapabileceği en büyük manevi kötülük, herşeyi "onun iyiliği için" yaptığına körü körüne inanmasıdır...

Yaşı kaç olursa olsun, bir evladın anlam veremeyeceği şeyler vardır. Ergenlik döneminde bu anlamsızlıklar gerçekten bir savaş halini alsa da kimi şeyler vardır ki bir dönemden sonra tüm buhranları ve sabit fikirleriyle ergenlik, çocuktan anneye geçmektedir... Ve anne o ergenlik denen dönemi atlatamazsa hayatı boyunca evladıyla savaşacaktır... (evladı da onunla)

Her annenin bilmesi gereken en önemli şey, bu çocukların bir gün büyüdüğüdür... Bunu kabul edemeyen anne ile bunu kabul ettirmeye çalışan çocuk arasında hiç de hoş olmayan anılar yaşanacaktır.

Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi bu tip bilgilere ne yıllar boyu psikoloji okuyarak ne de onlarca çocuk yetiştirerek sahip oldum. Sadece etrafımdaki anneleri izledim yıllar boyu. En azından kendi çocuğuma, gözlerimle şahit olduğum hataları yapmamak için durmadan izledim.

Etrafımdaki bir çok annenin kusuru vardı da benim yok muydu? O kadar mükemmel (!) bir anne miydim ben? Hayır! Ama bir çoğundan kendimi ayrı tuttuğum bir özelliğim var benim: “BEN MÜKEMMEL BİR ANNE OLMADIĞIMI KABUL EDİYORUM”

Mükemmel olduklarını sanan anneler buna ya gerçekten inanıyorlar ya da kendilerinden çok büyük birşey bekleyip, mükemmel olmak için çok şeyi feda ediyorlar.

Kızım doğmadan önce de çevremdeki anneleri ve izler, doğruları yanlışları gözlemlerdim. 30 yaşında anne olmama rağmen uzun yıllardır fahri anne ünvanını çoktan kazanmıştım. Bir çocuğa tamamen dışardan bakılması gerektiğini de haliyle kendi çocuğum olmadan öğrenmiştim.

Bir annenin, tüm hazımsızlıklarından, tüm beklentilerinden, tüm kabul edemeyişlerinden sıyrılıp çocuğuna bir başkasının çocuğu gibi bakması gerekir. Eleştirecek çok şeyi olan anneler vardır ya. Hani sadece kendi çocuklarının iyi huylu olduğuna inanan anneler... İşin kendi çocuğu ya da başkasının çocuğuyla sınırlı kalmadığının, asıl sorunun kendinde olduğunun farkında olmayan anneler grubundan bahsediyorum. Hani onların bir çocuk, kendilerinin birer yetişkin olduğunu unutan anneler güruhundan.

Bu tip anneler nasıl başkalarının çocuklarına dışardan bakıp bolca ahkam kesebiliyorlarsa kendi çocuklarına ve kendilerine de dışardan bakıp ortada bir sorun var mı yok mu sorgulamalılar -ki bahsettiğimiz insanlar kadar acımasız, hiç bir çocuğa bakılmamalıdır o ayrı.- Ancak bu şekilde çocuğun yardım çağrıları gerçek anlamda duyulabilir. Ancak bu şekilde gerçek anlamda bir anne olunabilir. Ancak bu şekilde gerçek anlamda çocuğunu tanıyabilir insan. Olaylara sadece kendi tarafından bakabilen bir annenin kaç yaşına gelirse gelsin evladına bir faydası olamayacaktır.

Bir anne ile çocuğunun arasındaki güven duygusunun sağlanması sadece verilen sözlerin tutulmasıyla sınırlı değildir. Güven denen şey aslında hep yanında olacağına inanmaktır. Hayat ne getirirse getirsin, rüzgar ne taraftan eserse essin. Bir çocuk bunu annesine sıklıkla böyle yaşatamasa da, bu duyguyu annesine hissetirebiliyor olması bile kimi zaman anneye yeterli gelmektedir. Annelik, bir bakıma Az’la yetinmektir çünkü. Bu durumda annenin yapması gereken, gerçekten sevildiğinin, yanlış bir evlat yetiştirmediğinin, ne yaşarsa ve ne kadar üzülürse üzülsün hala O’nun Minik Kuzu’su olduğunu evladına hissettirmesidir.

Minik Kuzu’su, hayatın dikenli yollarında cebelleşirken neler yaşadığını anlamayan ya da bu cebelleşmeleri evladına yakıştıramadığı için reddetme yolunu seçen bir anne Annelik Müessesi’nin en ağır hatasını yapmıştır.

Her daim annesine kendini ispat etmeye çalışan bir çocuk, kendi olabilmek için ne badireler atlatmalı, nasıl bir ateş içinden geçmelidir hayatı boyunca... Bir düşünün.

Kızım doğduğunda anneme “- Korkuyorum Anne!” dedim.

Annemin bana söylediği şey "– Bir çocuğu doğurduktan sonra 15 yılın var. 15 yılda doğruları verdin verdin. Sonra kendi karakteri devreye girer. Çocuğunun ne olduğunu gözardı etmeden hayattaki doğruları öğreteceksin. Zorluklarla nasıl başa çıkacağını hiç çaktırmadan göstereceksin. Bunu öyle bir yapacaksın ki bütün soruların cevabını bir anda kendi bulduğunu sanacak. Aklını kullanmasını öğreteceksin bir bakıma. Herşeyi onun yerine düşünürsen hep senden bekler. Sen sadece bir fikir atacaksın ortaya. Kararı doğru da yanlış da olsa hep yanında olacaksın. Çünkü bir annenin asıl görevi çocuğunu hayata hazırlamaktır...”

Bu benim bütün korkularımdan sıyrılmamı sağladı.

“Annem gibi bir anne ol(ma)yacağım” benim için geçerli bir söz değil. Annem’in yarısı kadar iyi bir anne olabilirsem ne mutlu bana...

 
Toplam blog
: 82
: 1186
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

İstanbul'da yaşanan tüm aşkların, tüm ayrılıkların, tüm özlemlerin, tüm nefretlerin, tüm eğlenceleri..