Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Kimseye sorma...

Kimseye sorma...
 

Kimseye sorma, çaldığın kapı sonu olmayan bir koridora çıkar.

Çalma istersen...

Bir hikâye anlat kendine. Kendi serüveninin içinden olsun. “Bir hikâyemiz var” artık de. Uydurmadan, gözlerinin içine yaslanarak… İç ağrılarını hissettirmeden. Çevir yüzünü kapıdan. İliş bir kenara. Hikâyeni anlat. Kimseye söylenme.

Hayata göz kırp. O saf ve doğallığın, artık rastlanamayacağının bilgisi ile güneşin yakmak istediği bir gezegene ait olduğunu anımsa.

Kuma gömülü mektubunu çıkar. Hani kâğıttan bir yelkenli ile göndereceğin. Gerçeğe yakın dur diyenlere aldırma. Eminsin artık. Ya cebinden çalacaklardır, ya da ömründen. Cebini dışarı çıkar.”Bir hikâye anlat kendine.”Hikâyesi olanların yanına git.”Bir yürümedir işte.”diye başlasın.

Hikâyen bir vasiyet gibi de olsun. Yaşamadıklarını öncelesin. Bu arada elini kaldır. Bir gülü solduruyorsun...

Kendine anlatıyorsun, bunu unutma!

Kimse çağrılı olmasın. Kimse yok zaten.

Kimse kovamaz kendinden seni. İçin sonsuz bir sürgün yeri olabilir. Aldırma. Hikâyenin pek hoş olmayacağını hemen söylemelisin.

İstersen söyleme…

Kendine, sürgününde yer ayır. Yaşamın aşağı kalır yanı yok. Çok ciddi herkes… Kendini bir başkasında geçme yarışında herkes. Kendini unutarak. Başarı trendlerine aldırma. Başarı trendlerinde kendinden geçeceksin ya da kendi vagonuna usulca süzülüp yol alacaksın. Şimdi “güle” bak. Bak solmamış. Hadi hikâyene başla... Geçmiş izlerini arama istersen. Hemen geleceğe dönme yüzünü. Yani böyle olsun. Şu an, şu an, her şey, ne yapıyorsan şu an, yapıyorsan. Ne yapabilirdin? Yapmak isteğinin ötesinde bir “an” aklına geliyor mu? Kanının akışını duyabiliyor musun?

İzlerini sil. Çünkü bunun önemi yok. Önemi olsa da sil. Modern zamanların bir çocuğusun. Cebine mesaj, internetin chat beklerken posta kutuna yanlış bir zarf atılmış olsun.

Kumda saklayacaksın mektuplarını hüzünlensinler diye…

Üstüne titrediğin hiçbir şey yok artık, biliyorum. Ondan böyle tarifsizsin. Canın sıkılmıyor ondan. Üstüne titre... Acının coğrafyası yoktur. Sınırını sen bari çizme.

Ne dersin? Deme gitsin.

Yaşadığın zaman ve yer arasında bir bağ kurabiliyorsan eğer bir de kendine bak. Boğulmamak için bir çakıl taşına bastığını biliyorum.

Dediğin çıktı.

Mekân değiştir istersen yeni yerlerin büyüsüne dal. Dalında kuşları olan bir yer. Tanıklık et o yere belki bir masal konusu olur sanal âlemde… Yer ve zaman doğallığının bir ucu sende kaldı, biliyorsun.

Bil tabi.

Denizin sesini dinle şimdi “deli gönül” de.

Yine çık. Çıkar kendini…

Çıkarılacak bir çetelenin aynasını bul hemen. Ayna ayna de nerde benim hikâyem? Valla ne diyeyim konuştu ise ayna bravo yani. Neyse kendi dünyana dön istersen. Ordasın çünkü. Hep ordaydın. Bir dev aynası sipariş edebilirsin. Niye olamasın?

Sadece kendi hikâyende, zamanının evvelindesin. Duyuyor musun ürkek rüzgâr?

Sabah olur olmaz çık. Çıplak ayaklı çocuklara rastlaman mümkün…

Tabi neden olmasın dedin mi şimdi?

Hiçbir öykü acı başlamamıştı oysa.

İşte başlıyor… Acı da olsa bak.

Başlamak istiyor. O sensin.

Kendini bu deli saçması dünyadan ya çıkar ya da hikayene başla..

Of ya ne zor şeymiş!

Kalk hadi akşam oldu.Kalk…

‘Ne! Ne var yahuuu’.

Al bu mektuplar senin…


Resim, www.estherremmingtonart.com sitesinden alıntıdır.


 
Toplam blog
: 12
: 784
Kayıt tarihi
: 13.07.07
 
 

Tiyatrocuyum. Ankara Üniversitesi DTFC Tiyatro Bölümü mezunuyum. Drama ve çocuk tiyatrosu üzerine ça..