Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '13

 
Kategori
Deneme
 

Kimseyi beğenmemek

Son zamanlarda karşısındaki insanı anlamaktan çok, O’nu küçümsemek, suçlamak  ukalalığına koşmak moda oldu.

İnsanlar kitap okumadıkları için, çok zaman mantıklı düşünemiyorlar. Düşünemedikleri için de karşısındaki muhataplarını anlamıyorlar. Anlamadıkları için de güzel konuşamıyor, muhataplarını kırıyorlar. Bunu da bazen milliyetçilik adın altında yaparak milliyetçilikten ne anladıklarını gösteriyorlar.

En çok da “ kimseyi beğenmiyorsun” diyerek muhatap suçlamak kolaycılığına kaçıyor insanlar. “Kimseyi beğenmiyorsun” sözünün arka planına baktığımız zaman kendilerinin sevdikleri insanları eleştirmemizi hazmedemediklerini  görüyoruz.

“Benim sevdiğim insan iyi insandır, hata yapmaz, adam gibi adamdır” mantığı ile  sevdikleri insanların eleştirilmesi, öfkeli kişilik yapısına sahip insanları doğal olarak olumsuz etkiliyor ve güzel sözler ile muhataplarını ikna etmek yerine onlara öfke patlaması yaparak kırıcı oluyorlar.

Kimse bizim beğendiklerimiz beğenmek zorunda değil. Biz de herkesi beğenmek zorunda değiliz. Ne kadar güzel dost olsak da bizim sevdiklerimiz ile beğendiklerimizle en yakın dostlarımızın ve hatta eşimizin bile sevdikleri, beğendikleri bir olmak zorunda değil. Bunu ne yazık ki kafası kalın, öfkesi çok anlayışı kıt insanlara, yaşları ne olursa olsun, anlatmamız  mümkün olmuyor.

Bizi beğenenler, tekdir etmeyenler çok olabilir. Bu durumda bizim de beğenmediklerimizin , takdir etmediklerimizin çok olmasın dan daha doğal bir şey olamaz. Belki beğenmediklerimiz çok olabilir. Bizim beğenmediğimizi söyledikleri insanlar, bizim beğenmediğimiz zaman kötü de olmazlar, değerlerinden bir şey de eksilmez. Sadece  biz beğenmiyoruzdur o kadar. Beğenmek zorunda da değiliz yani

Her insan bilgisi, kültürü, inançları, siyasi düşünceleri, ideolojileri  ile  insanları değerlendirme ölçüleri de farklıdır.Bu yüzden  kimseyi bizim beğendiklerimizi beğenmeye, onu sevmeye zorlama hakkımızda olamaz. Bazen insanlar çevrelerindeki insanların , kendi sevdikleri insanlara  karşı hata işlediklerini düşünerek onları özür dilemeye zorlarlar. Zorlama ile başkalarına özür dilemeyi veya teşekkür etmeyi öğretemeyiz. Çünkü bizim özür ve teşekkür kriterlerimiz başkasında daha farklıdır. Zorlamadan  “özür dilersen iyi olur”, “teşekkür edersen daha faydalı senin için” diye söz de edebiliriz. Bu daha tesirli olur.

Toplumumuzda olaylara eleştirel gözle bakan çok insana rastlarız. Onların eleştirmekte amacı  kötülemek ya da beğenmemek değildir çok zaman. Yanlışlıkları düzeltmek için eleştirel yaklaşırlar. Bir büyük insan der ki “ İnsanlara hatalarını söylemezsek insanlar hatalarını marifet zanneder” İşte bu yüzden hukukta ceza sistemi, kurumlarda da disiplin vardır. Amaç hataların tekrarlanmaması olduğu kadar, hataları düzelterek insanların birbirini sevmesini kolaylaştırmaktır.

Çok insan gaza gelerek, bağırıp çağırarak, insanları başkalarını beğenmemek ile suçlayarak , fol yok yumurta yok iken ortalığa sorun üretirler. Öfkeleri geçince yaptıkları hatalarını anlarlar. Bu sefer de gururları kalbini kırdıklarından  özür dilemeye engel olur. Ama başkalarına  özür dilemesi için baskı yaparlar. “Sen bu işte hatalısın, ondan özür dile “ diye tavsiye ederler. Özür dilemenin erdem olduğunu, kendilerinin özür dilediğini söylerler. Hatalı olana hatasını söylemekten zevk duyarlar ama kimse onların özür dilediğine şahit olmamıştır. Çünkü onlar özür dilemeyi sevdiklerini sadece söylerler. Hayata  geçirmeyi unutmuşlardır özür dilemeyi çünkü(!) Ne güzel unutkanlık(!)

Hayat böyledir. Sevdiklerimizi aşırı sevmek, sevmediklerimizi aşırı sevmemek bizim toplumsal hastalığımızdır çünkü. Bu tespit Mevlana dahil bizlerden yüzyıllar önce yaşamış alimlerimizin de tespitleridir. Bazen biz en yakınımızdaki, engelli gördüğümüz insanın bizden daha çok başarısı nedeni ile sevemeyiz ama, bizlerden uzak olan ama sağlam olduğundan başarışlarını  sindirdiğimiz ve sevdiklerimizi herkesin de sevmesini isteriz. Bunun cehalet olduğunu da tabii ki kabullenemeyiz. İlkokul mezunu olsak da yaşayarak öğreniriz okula giderek veya kitap okuyarak değil… Kitap okuyanlar hastalık derecesine kitap okuduklarından yanlış düşünürler.

“Kimseyi beğenmiyorsun” lafını  geliştikçe, ilerledikçe çevremizde evimizde, iş yerimizde  toplumsal çevremizde daha çok duyarız. Bunu biraz eşeleyince altında başarıları kabullenememe, geliştikçe çevremizin gelişememesine çevremizin tepkisi olduğunu daha iyi anlamaya başlarız. Gelişim kitaplarında da yazarlarımız bu tespitlerini bizimle paylaşırlar zaten.

“Kimseyi beğenmiyorsun” diye bizi suçlayanların kimi beğenip beğenmediklerini  bir araştırsak bakarız ki onların beğenmedikleri insanların sayısı bir hayli kabarık ve üstelik beğenmedikleri insanları sadece beğenmediklerini söylemekle kalmaz  onlara hakaretler kötü sözler söylemekten de geri kalmazlar. Yani başkalarını bir hatadan dolayı suçlayanlar aslında o hatanın fazlasını da yaparlar. Bu tespit uzun gözlemlerin sonucudur çünkü.

Eleştirmek kolay, beğenmek zordur derler. İçimizden gelmeyen bir beğeni veya özür de bizim yalancılığımızı, iki yüzlülüğümüzü göstermez mi ? İçimiz bir insanı beğenmediği halde sırf çevremizi memnun etmek için yalandan onu beğendiğimizi sevdiğimizi söylemek acaba  bize zarar mı kar mı ? Bu iki yüzlülüğün etik ve inançlarımıza ne kadar zarar verdiğini  varın siz  düşünün.

Kısaca insanları takdir etmek güzel şeydir. Hayata olumlu bakmak. Olumlu düşünmek her inançta her ideolojide etki bırakır. Ama bizim olumlu düşündüklerimizin de bizleri anlaması, bizlere gereken değeri vermesini beklemek de insan olarak en tabii hakkımız olmalı diye düşünmeden de edemiyor insan. Saygı görmek istiyorsak saygı göstermemiz gerekir.

Sanıyorum  başka insanlar hakkında  güzel konuşamıyorsak da kötü de konuşmadan eleştirilerimizi , beğenip beğenmediğimiz konusunda fikirlerimizi içimizde saklarsak hem başımız belaya girmez hem de başkalarının düşmanlığını kazanmamış oluruz. Konuşmaktan ziyade okusak daha faydalı gibi…

Yazımızla alakalı olmayan bir soru Necip Fazıl “ İnsanlar ikiye ayrılır, Beşe zaman ayıranlar  ile boşa zaman ayıranlar” demiş. Boşa zaman ayıranları anlıyoruz da, üstad 5’ten neyi kast etmiş olabilir sizce? Ben çevreme sordum hepsi farklı şeyler söyledi de.. 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..