Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '13

 
Kategori
Güncel
 

Kimyasal gaz: Gerçek mi gerekçe mi?(*)

Kimyasal gaz: Gerçek mi gerekçe mi?(*)
 

İç savaşta üstünlüğü ele geçiren Esad'ın, hem de hakimiyeti bulunduğu bir bölgede kimyasal silah kullanması ne kadar doğru?


Ata Demirer’in başrol oynadığı Osmanlı Cumhuriyeti filminde Padişah 7. Osman, sevgilisi olan kadın gözaltına alınınca, işgal kuvvetlerinin karargâhına gider. Nöbetçi askerler engel olmak için hamle yaptıklarında, işgal kuvvetleri komutanının işaretiyle vazgeçerler. 7. Osman, hücreye atılan kadını alıp karargâhın dışına çıktığında karşısında bir basın ordusunu görür. Akşam ana haber programında, 7. Osman’ın sevgilisiyle basıldığı haberini gördüğünde şoka uğrar.

Benzer sahneleri ABD yapımı filmlerde de görürüz. Gerçek ile gösterilen arasındaki derin uçurum, küresel imparatorluğun izlediği stratejinin çerçevesini çiziyor. Toplumu sarıp sarmalayan ideolojik aygıtlar üzerinden kurulan hegemonya, gerçeği bütün çıplaklığıyla görmemizi engelliyor. Bu nedenle görünenle yetinmeyen herkesin kendisine sunulan her konseptten kuşku duyması gerekiyor.

İYİ DİKTATÖR YOKTUR!

Küresel güçlerin, bütün dinlerin çıkış noktası da olan ve aynı zamanda kadim uygarlıkların merkezi kabul edilen Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesine karar verdiği biliniyor. Türkiye’nin yakından bildiği BOP’un hangi biçim ve evreden geçtiği;Libya’dan başlayarak, Suriye’ye kadar gelen küresel imparatorluğun “böl, parçala, yönet” politikasının hangi elim sonuçlara yol açtığı da biliniyor. Yıllarca müttefik statüsünde işbirliği yapılan diktatörlükler konumlarını korurken, küresel imparatorluğa mesafeli duran diktatörlüklerin devrilmesi için diğer diktatörlüklerle işbirliği yapılmasındaki çelişki görmezden gelinse bile kurgusal yalanların bütün bir bölgeyi sarması için özel çaba harcanıyor.

Suriye’nin bir diktatör tarafından yönetildiğinden kimsenin kuşkusu yok. Demokratik ve meşru bir halk hareketiyle devrilmesini istemek, doğal ve temel bir hak olduğundan da kuşku yok. Libya’dan başlayıp, TunusCezayirMısırSuriye, daha önce Irak ve elbette kadim Pers uygarlığının devamı niteliğindeki İran’da yönetim değişikliği girişimi, nedense ABD ve İsrail’in isteğinden sonra gerçekleşiyor. 1980’lerin ikinci yarısında Halepçe’de Kürtlere karşı kimyasal silah kullanan Saddam’a sessiz kalanların, yıllar sonra Saddam’ı yerinden etmek için kimyasal silah kullandığı propagandasına başvurdukları bir dünyada, bu kez Suriye’nin başına örülmek istenen çorabın aynı silahla taçlandırılması, insanı kuşkuya düşürtüyor.

Hiç kuşkusuz, her diktatörün, halkına karşı ateşli silah dâhil her türlü baskı ve sindirme yöntemini kullandığını biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında, geçmişte Saddam’ın, bugünEsad’ın, Mübarek’in, Mursi’nin ve elbette Sisi’nin halkına karşı başvurduğu şiddetin düzeyi, insanı ürkütüyor. “Derin devlet”in etkisinin kırıldığı ve demokratik bir ortam yaratıldığı iddia edilen Türkiye’de ise Gezi eylemleri sırasında güvenlik güçlerinin başvurduğu şiddet sonucu yaşamını yitiren insanlarımızı anmadan geçmek olmaz. Ölümü ağırlaştıran şey, sayısal üstünlük değil; gerçekleşmenin biçimidir. Ethem’in hedef alınarak vurulmasına, Ali İsmail’in bir sokakta yalnız başına kıstırılıp öldüresiye dövülmesine karşı sessiz kalmak, vicdanen problemli bir duruştur ama daha da önemlisi, Mısır’da hayatını kaybeden bir kız çocuğuna ağlayan Başbakan’ın, hukukun gereğini yapmak için ayak diremesi de, ölümü ağırlaştıran bir başka nedendir. Demem şu ki iyi diktatör yoktur; küresel imparatorluğun suyundan giden diktatörler korunurken, mesafeli duranların imzalanmış ölüm fermanı vardır.

YA GERÇEKLER GİZLENİYORSA

Hangi devlet olursa olsun; vatandaşlarına şiddet uygulayan, hedef gözetmeksizin vatandaşlarına ateş açılması; gaz sıkılması emrini veren her devlet, temel insan hak ve özgürlüklerini ihlal etmiş demektir. Gazın kimyasal olması, bu ihlalin şiddetini artırdığı için evrensel demokrasinin ulaştığı boyut itibariyle bu sürece müdahale hakkı doğmuş olur. Dolayısıyla ortada Suriye devletinin kimyasal gaz kullanıldığına ilişkin iddiaya da bu açıdan bakılması gerekmektedir.

Ancak, iletişim kanallarının küresel imparatorlukla iç içe geçtiği bir ortamda hangi haberin çıplak gerçeği yansıttığı, hangi haberin küresel imparatorluğun kurguladığı senaryonun bir parçası olduğuna dikkat edilmelidir. Gerçeğe sorularla ulaşabiliriz. ÖSO olarak adlandırılan çetelerin geriletildiği bir dönemeçte Suriye’nin kimyasal gaz kullanması tuhaf değil mi? Daha önce Irak’a girmek için gerekçe olarak gösterilen Saddam’ın gaz kullandığı yalanına başvurulmuş; dünya da bu yalana inandırılmıştı. Osmanlı Cumhuriyeti filminde yaşanan sahneyi ve Irak’ta başvurulan yöntemi gözönüne getirdiğinizde, bu tuhaflık daha da açığa çıkmıyor mu?

Denebilir ki Esad, diktatördür ve mutlaka devrilmelidir. Hiç kuşkusuz diktatör olduğu tespiti doğru ama devrilmesi için başvurulacak yöntem, diktatörlerin kullandığı yöntemlerle paralellik gösteriyor ise oradaki açmaz, bir bumerang gibi gelip hepimizi bulur. Mübarek’i göndermek için orduya methiye düzenlerin Mursi gönderilirken takındıkları tutum, çifte standardı işaret eder.

Mesele şudur; gerçekte kimyasal gazı Esad mı kullanmıştır, yoksa kimyasal gaz bahane edilerek, Esad’ı devirmek için Suriye’nin askerî olarak işgalini sağlamak için gerekçe mi oluşturulmak istenmektedir? Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere küresel imparatorluğun baş aktörlerinin sicilinin temiz olmadığı dikkate alınırsa yanı başımızda oldubittiye getirilerek çıkartılacak bir savaşa karşı çıkmak, hayır demek, tarihî bir sorumluluğa da işaret etmektedir. Hele hele böyle bir savaşın ileri karakolu olmak, bir batağa sürüklenmek anlamına gelir ki çocuklarımızı bu bataklıktan korumak, insani, siyasi ve vicdani bir görevdir.

(*) Bugünkü(31.08.2013) Taraf Gazetesi, HerTaraf Sayfasında, aynı başlıkla yayımlanmıştır.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..