Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kınalı eller

Kınalı eller
 

İşyerimde her sabah yaptığım gibi, günlük işlerimi takip ederken, dışarıdan duyduğum davul zurna sesi ile ayağa kalktım masamdan.

Ne oluyor hafta içinde sabah sabah 08:30 sularında ne oluyor, nerden çıktı bu davul zurna? Diyerek söylenmeye başladım ve hemen sesin geldiği yöne bakan cama çıktım.

Karşı binanın kapısında bir kalabalık toplanmış, çevre bayraklarla bezenmiş, davul zurna zangır zangır çalarken, gençler halaya durmuştu.

Bir ticari taksinin tavanına gerilmiş büyükçe bir Türk Bayrağından gözümü zorda olsa aldım ve hemen yanında oynayan iki gencin sırtına dikkat kesildim. Bu iki genç, sırtlarına bağladıkları ve "süper kahramanların" pelerinlerini andıran şanlı bayrakları ile ortada oynuyordu.

Derken, camdan bakanın sadece ben olmadığımı, bir çok mesai arkadaşımın ve diğer apartmanlardan da birçok gözün manzarayı takip ettiğini farkettim.

Hemen yanımda duran bir bayan arkadaşımın gözlerine baktım, -ki laf aramızda kalsın bu arkadaşımız soğuk kanlılığıyla ve asabiyeti ile bilinir- o gözlerden yaşlar süzülüyordu. Ağzından çıkan sözcükler kulaklarımda hala:

-Yazıktır yavruma, nasılda oynuyor, yiğide bak be...

Gerçekten de öyleydi, ortada oynayan iki genç de oynarken kollarını öyle kaldırıyorlardı ki havaya, ortada oynayan insan değil de "kartal"dı adeta.

Ya anaları, babaları ne yapıyordu, onlar nerdeler diye bakındım, çok zor olmadı bulmam. Onlar da ortadalardı, öylesine gururlu öylesine mağrur bir duruşları vardı ki, oynayan evlatlarını alkışlarken, çalan davulun zurnanın sesini bastırırcasına titretiyorlardı taşı toğrağı.

Gidiyordu, iki genç, iki Türk Genci daha gidiyordu, vatani görevlerini yapmak, haine dünyayı dar etmek için.

Öyle bir gidişti ki bu, gören, bir ayrılık değil de buluşma töreni yapılıyor sanırdı.

Aslında bu bir tür buluşmaydı belki de. Canları uğruna, kanları pahasına, vatanı savunmak için, düşmanla, hainle, katillerle buluşma.

Gidiyor askerler, yeni bir asker alma mevsimini daha yaşıyoruz, bu günlerde. Sırası gelen her Türk Genci gibi koşuyorlar birliklerine, koşuyorlar komutanlarının yanlarına.

Tam bu anda "Şu Çılgın Türkler" kitabından bir an aklıma geliyor. Olay ana hatları ile aklımda ama komutanın adı ve birliği şu an anımsayamıyorum kusuruma bakmayın, anlatayım:

"Kurtuluş savaşının en hararetli döneminde, birçok er ve erbaşımızı kaybetmekle kalmayıp, subaylarımızı da bir bir kaybettiğimiz bir dönemde, Ankara'dan cepheye yeni subaylar gönderiliyor. Birliklerine katılmaları için.

Komutan karşılıyor subayları, -ki bu komutan babacanlığı ve askere yakınlığı ile bilinir- hiç konuşma yapmadan her birini görev yapacakları farklı birliklere gönderiyor. Eski subyalar merak ediyor, "Neden yeni arkadaşlarımıza yakınlık göstermediniz, sormadınız nereliler, adları ne diye?"

Komutan yanıtlıyor soruları:

"Bunlar, şehit olmak için geldiler buralara, ne kadar yakınlaşırsam sonra ayrılması o kadar güç oluyor" diyor. "Hepsine allah yardım etsin"."

Ülkenin şu anki durumu o kadar vahim değil ama askerlerimiz gidiyorlar, aynı duygular içinde, aynı hizmet arzusu ile.

Allah hepsinin yardımcısı olsun...
 
Toplam blog
: 117
: 1067
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

1980 yılında Mersin'de doğdum, bütün eğitim öğrenimimi Mersin'de tamamladım. Yetmedi, işimi de Mersi..