Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kiralıktır aşk

Kiralıktır Aşk ve Asla Sana Ait olmaz

Betimlemeler bile yetersiz kalıyor. Kelimeler, içinde aşk geçen bir cümle kuramayacak kadar beceriksiz. Suç kelimelerde, ben her zaman yazıyorum… Sana olan aşkımı anlatacak bir kelime bulamıyorum. Sonra içinde aşk geçen birkaç şiir okuyarak içinden bir şeyler bulmaya çalışıyorum olmuyor. Efsane olan aşklara bakıyorum hiç biri beni, benim kadar anlatamıyor. Zaten bende kendimi anlatamıyorum. Ben ne yapayım Kelimeler beceriksiz…


Sonra “Ayrılık” giriyor cümleye ve içinde aşk geçen bir cümle kuramayan bütün kelimeler ortadan yok oluyor. “Sana bir şey söylemem lazım” ile başlıyor cümleler. Sonra üzüntülüymüş gibi bir ifade yapıştırılıyor yüze. Hani birazdan söyleyeceklerimden gerçekten çok üzgünüm ama yapmam gerekiyor der gibi. Madem üzülüyorsun yapma o zaman diyemiyor kimse ve o geri dönüşü olmayan ve içinde ayrılık geçen cümle giriyor ortama, “Ayrılmalıyız” diyor biri, diğeri soruyor “Neden?” biri kendince haklı gerekçelerini sıralarken cümlelerinden mutsuzluk geçiyor ve aşk bir kenarda bekliyor öylece… Merak ediyor aşk, bir cümlende beni kullansan ne olur sanki bu kadar kolay mı bir kenara bırakmak beni. Hani bensiz bir gününüz geçmiyordu. O telefonlar boyu konuşulan gecelere ne oldu…


Ayrılık giriyor cümleye ve içinde aşk geçen bir cümle oluşturmaktan aciz, beceriksiz, şerefsiz bütün kelimeler alt üst oluyor, kayboluyor ortalıktan ve ben belediyede kaydı olmayan şüpheli bir hayat oluyorum. “Ayrılık” giriyor cümleye, sadece cümleye değil, nefese giriyor, taa boğazında düğümleniyor yutkunamıyorsun da ve hatta su içsen gitmiyor. Sonra içinde “hüzün” geçen cümleler başlıyor, mutsuzluğu tetikleyip ayrılığı destekliyor, aşkı köstekliyor. Uğraşıyorsun da içinde aşk geçen bir cümle kuramıyorsun. Sonra son kez birleşen eller bu kez tokalaşmak sureti ile birbirlerini sıkarken “aşk” uzaktan bakıyor, bakıyor da bir türlü tokalaşan ellere ait parmakları birbirine geçiremiyor. Ve sen tıpkı tanrının ayaz geçen bahar gecelerinde, bir gelinlik giydirirmişçesine bütün çiçeklere çiğ düşürmesine benzettiğin kadınının ellerini bırakıyorsun. Ve sen hükümet meydanlarından arkana bakmadan çıkıp gidiyorsun. Aşk kalıyor meydanda ta ki biri onu görüp alana kadar. Ve aslında aşk sana ait değil sadece kiralıyorsun geçici bir süreliğine…


Sonrasında “Ayrılık” kaplıyor bütün dünyanı ve dünyanın tüm insanlarını. Dün, ilkokula yeni başlayan bir çocuğun ilk sahip olduğu kitaplarını kaplaması gibi büyük bir içtenlik ve mutluluk ile aşkla kaplanan hayatın, bir anda o çiçekli, bulutlu, sevimli hayvanlarla kaplı defterlerden çıkıp karanlık, zifir, ve içinde hüzün geçen cümlelerin yer aldığı başka bir hayata dönüşüyor. Göğsünde hissettiğin yanık kokusunu çekiyor ciğerlerin ve sigaralar birbiri ardını kovalıyor. Hiçte sabırsız davranmıyor paketten çıkartacağın yeni bir dal sigara, yanık ciğerin kokusun biliyor, biliyor ki dua ediyor “Ne olur tanrım bu son sigarası olsun” diye. Sana acıdığından değil. Biliyor göğsünde hissettiğin yanık kokulu yangını ve olmak istemiyor göğsün gibi. Masandaki kül tablaları isyanda ve güneş hiç doğmuyor, ay hiç batmıyor. Yüreğindeki karanlık kalıyor ortalıkta ve başını pencereden uzattığında gördüğün toprak seni istiyor.


“Gel” diyor “gel, her ne olursan ol yine gel. Yüz bin kere tövbeni bozmuş olsan da gel” Sonra yüzünde alaycı bir gülümseme toprağın, bıyık altından gülüyor. “Zaten gidecek başka yerin yok” Gece karabasan misali çöküyor üzerine, ağır, sessiz, zifir… Çıkmıyor sesin bağıramıyorsun, “yeter” diyemiyorsun. Nefes alamıyor, ellerini kımıldatamıyorsun, biliyorsun bir kabus gördüğünü ve üzerinde karabasan misali bir gecenin ağırlığını biliyorsun da ses edemiyorsun. Sonra gözlerde sağanak yağışı rapor ediyor beynindeki meteoroloji mühendisi. İşte böyle başlıyor ayrılık, peki ya aşk?

 
Toplam blog
: 13
: 1248
Kayıt tarihi
: 29.10.08
 
 

1978 İstanbul doğumluyum. Öğrenimimin ardından Türkiye'nin önce gelen şirketlerinde yöneticilik ve d..