Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kırık dökük yanlarımız...

Kırık dökük yanlarımız...
 

Köşede bir dolap var.Kullanılmayan ya da gözden ırak tutulmak istenen ne varsa o dolabın içinde. Kapağı sımsıkı kapalı. Meraklı bir küçük çocuk dolabı açıyor ve ne varsa hepsi halının üzerine yayılıyor. Eskiye dair, kırık dökük pek çok şey şaşkın gözlerimin içine doluyor. Unuttuğumu sandığım ve fena halde yanıldığım herşey şimdi halının üzerinde hüzün zerrecikleri gibi kıpırtısız duruyor.

Böyleyizdir işte. Atmaya kıyamadığımız, kırık dökük herşeyi yüreklerimizin en köşe dolabına tıkıştırırız. Meraklı bir çocuk gelip açana dek onları unuttuğumuzu sanır, kendimizi kandırarak yaşar gideriz. Bundandır belki de zaman zaman gözlerimizin önünden geçip giden keder bulutları...Kaybedilenin fotoğraflarda kalan gülümseyişi, eski bir aşktan kalan kurumuş tek bir gül, eski bir dostun mektubu, babaanneden arda kalan dua kitabı bulut bulut geçip gider geride hafif bir sis bırakarak...Burun deliklerimizde sevdiklerimizin, sevip kaybettiklerimizin kokusu...Eski zamanlara dair soluk sarı görüntüler ve bir kaç damla gözyaşı ile ıslanan ellerimiz...

O gizli dolabın içinde, hani o en köşeye atılan acılarla beraber en güzel günlerin ruhunu da tıkıştırıvermişizdir. Siyah beyaz fotoğraflar sarkıyordur bir yerlerden.Baban daha otuz beş yaşındadır, sense küçük bir kız. Kucağına almıştır seni, gözleri senin o herşeyden habersiz masum çocuk yüzüne sevgiyle bakmaktadır. Annen bir başka fotoğraftadır küçük kardeşinle birlikte.Bahçedeki çiçeklerin arasında duruyorlardır. Annenin saçları omuzlarındadır. Gamzeleri yüzünde iki küçük gül gibidir. Şimdi koca bir adam olan kardeşinin gözlerinde hala aynı bakış olduğunu şaşırarak görürsün.

Sonra anlarsın.Hani sebepsizce gelip kalbini yoklayan duygular, kalbinin tam da kapanmayan dolabından sızanlardır aslında. Burnuna dolan naftalin kokusunun seni birden şımarık bir küçük kıza dönüştürüvermesi, akide şekerlerine hep annenin başını okşayan elinin eşlik edeceğini sanmaların bundandır... Pişen süt kokusuyla delice sarhoş olman, dışarda kanlı canlı bir Mayıs havası olduğunu sanman da...

Ayaklarının altında duran bu eşyaların "hayat" gibi bir kokusu vardır; biraz kederli, biraz neşeli, biraz genç, biraz siyah beyaz, biraz coşkulu, biraz durgun... Ve anlarsın bu "hayat" kokan herşeyin seni, sen yapan olduğunu...Bir kenarda unutulmaya terkettiğin ruhunun kırıntıları olduğunu...Ve anlarsın ruhuna tekrar kavuşmanın bir çocuk merakından geçtiğini...

RESİM: Carlo Maria Mariani www.earlmcgrathgallery.com/.../memory.html

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..