Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kırık kalpler servisi...

Kırık kalpler servisi...
 

Elimdeki görünüşte sağlam... Ama içine bakınca, içerilerde bir yerinin kenarı kırılmış tuhaf şey.

Daha önce bulunduğu yer(in)de görmemiş olsam... Mesela masa üstünde duruyor olsa... Ne olduğunu anlamam.

Bugünkü "sorun çıkaran"dan bahsediyorum.

Ev aletleri vardır hani... Bazıları sözde, bazıları gerçekten yaşamı kolaylaştıran... Hepsinin birden topluca fiyakalı bir adı da vardır; "Küçük ev aletleri." Bir soğan doğrarsınız da, sonra beş parçasını yıkarsınız... O azıcık iş yapıp, çok iş çıkartanlardan.

Neden bilmem... Mutlaka bir şeyler gelir başıma onları kullanırken. Bu yüzden de fırsat bulursam eğer, uzak dururum mümkün olduğunca kendilerinden(!). Evdeki daha az zarar göreceklere yönelirim. Bugünlerde olduğu gibi. Yazlıktayız ya, yemekler ablanın yönetiminde... Yaşasınnn..

Yazı yazmamın... Yazı okumamın.. Yorum yazmamın, cevaplamamın... Kitap okuma ve denize girme zamanının dışında -ne kaldıysa artık geriye zaman adına- elimden geldiğince yardım ediyorum. Mesela iki yazı arasında koşup, sofraya tabak koyuyorum, çıldırmış ama anlayışlı(ymış gibi yapan) bakışlar altında.

Bugün kararlıyım... Mutfakta harikalar(') yaratacağım.

Soğanları bicik bicik eden küçük ev aleti(!) (komik geliyor bu ad bana) hiç zorluk çıkartmadı... Çünkü yıkanabilir parçaları, belli edilmeden, bulaşık makinesine atıldı tarafımdan.

Tencere de tamam..."Uygun" onayı alındı.

Sıra geldi ocağı yakmaya. İşte yazının başlangıcındaki olayımsı da, tam o sıra yaşandı.

Ocağın üzerinde monte bir çakmak... Sanıyorum ki ben "ebediyen orada takılı ve hiç kırılmayacak." Bastım çakmadı, bir daha bastım... Tık yok. Elimle şööyle bir yukarı çektim, çıktı yerinden... Çok anlarmış gibi evirdim-çevirdim... Sağına soluna baktım. Hmmmm.... Bir sorun yok gibi. Tekrar yerine takayım dedim... Demez olsaydım. Bir "çıt" sesi ufaktan... Parça yerinde bir tuhaf duruyor, eğri gibi mi ne? Bir deneme daha... Iıhhh! Oturmuyor yerine. Hemen konunun uzmanı çağırılıyor acele. Meğerse dişli tuhaf bir şey varmış iç bölümünde. Çok lazım ya o sıra... Kırılmış, değiştirilmesi gerekiyormuş. Kullanılabilirmiş aslında bu haliyle, ama durmadan "çıkarmış" yerinden.

Tadım kaçıyor... Ne yani şimdi bu? Sırası mı kırılmanın? Bunların bana kastı mı var? Biri kırılmasa, diğeri çatlıyor bir yerinden.

Elimdeki içi kırılmış düğmeye bakarkeeennn... Birden her zamanki gibi aklıma çılgınca hücum ediyor düşünceler.

Bırakıyorum her şeyi, başlıyorum paylaşmaya müthiş(!) fikirlerimi. Biraz da canım gülmek ve güldürmek istiyor belki.

"Şimdi" diyorum. "İnsanlar da kırılıyorlar ya hani? İçerlerde bir yerlerinden... Mesela kalplerinden. Üstelik görünmüyor da bunun gibi. Yedek parçası olsa... Çağırsak servisi, değiştirseler hemen."

Bunları söylerken gözümde de canlandırıyorum... Bu da nedense, daha bir komik yapıyor olayı benim açımdan... Başlıyorum gülmeye... Bir yandan da "Kalbim kırıldı... Sağlam bir kalp istiyorum." diye sesimi değiştirerek taklit ediyorum "kalbi kırık"ı.

"Var." diyor kesin ve net bir şekilde ablam. "Nasıl yani?" diyen sesim bir tuhaf çıkıyor... İnanmaz, gülmeye hazır.

"Zaman." dediğnde... Anlıyorum. Bir an sessizlik oluyor aramızda. Ciddileşiyorum.

"Evet." diyorum... "Evet., doğru."

Çünkü zamanın her şeyin ilacı olduğunu biliyorum.

Ama bazan "tamir süresinin" çok uzun sürdüğünü... Hatta tamamen düzeltmeye gücünün yetmediğini... Kenarda, köşede yine de kırık bir yerler bıraktığını düşünüyorum.

Benim için yine susmak zamanı....

Söylemiyorum.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..