Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

10 Nisan '07

 
Kategori
Mizah
 

Kırkiki kere maşallah

İlkokul dörtten beşe geçtiğim yazdayım şu an. Sokağımıza gelen seyyar satıcının arabasında gördüğüm plastik bebek için ağlıyorum. Annem kaşları çatılmış “Hayır” diyor. Belki parası yok belki de lüzumsuz görüyor. Ben hayırdan anlamadan duvarın dibinde bir ağlama tutturuyorum giden satıcının ardından. “Utanmıyor musun koskoca kız bir bebek için ağlamaya?” diyor sinirle. Sahiden büyüdüğümü düşünerek siliyorum gözyaşlarımla birlikte sümüklerimi gömleğimin koluna.

O zaman mı büyüdüm acaba? Hayır. Tutturup da sahip olamadığım çok şey oldu. Ama bu gece sahip olduğum, olabileceğim herşeyden arınmak isteyecek kadar yorgunum. Sahip olunan herşeyin getireceği yükü taşıyamayacak kadar da yaşlı hissediyorum kendimi. Bunun yaşımla mı yoksa mevsimle mi alakalı olduğunu bilmiyorum. Hani yaş ilerledikçe uykusu azalırdı insanın? Kış uykusuna yatamadığım için bu kadar yılgınım belkide.

İki ay sonra 42’im bitecek. Ben hala kırk diyorum sorulduğunda, benim olmayan bir ses tonuyla aceleyle. Bütün girintili-çıkıntılı, sınırsız bir derinlikte hissettiğim duygularımın tam tersine inanılmaz düz, kısa, çabuk çözümlü bir mantıkla sürdürdüm güncel hayatımı. Pratik bir el çabukluğu ve çevremdekiler tarafından kolaymış gibi görünen bir yaşam ama aslında öyle olmayan. Nefret ederim kendi tonu kullanılmayan, ağız oynatıp göz süzülerek yapılan konuşmalardan. Ağız dolusu günaydınlar, kocaman gülümsemeli hoş geldinler, kavgaysa mesele kaçınmam ve sıkı sıkı yere basan adımları sevmişimdir her zaman.

İyi de şimdi bu yaptığım ne? Kimi, niye ve neden kandırıyorum ki “Kırk” demekle. Bal gibi kırkikisin, yakışıyor mu sana yalan söylemek diye soruyorum kendime. Korkuyorsun değil mi? İndirme suratını yere, kaçırma bakışlarını kendi görüntünden bu senin aynan. Saklayamazsın bakışlarını kendinden! Evet, korkuyorsun sen. Yaşından değil yaşının getireceklerinden. Menepoza kaç yıl kaldı, östrojen ve calsiyum eksikliğinin getirileri, bakalım zıp zıp yürüyebilecek misin o zaman? Daha geçen yaz Kınalı’da sen değil miydin duvara çıkıp erik çalan? Menopozdan ya da bu yaştan sonra erik çalmak ayıp kaçar mı acaba?

Yeniden doğuramamak; hemde şimdiki light anneler gibi değil, sancıdan karyolanın demirlerini yerinden sökecek kadar sancı çekerek, saçının ucundan ayak tırnaklarına kadar tüm hücrelerin ayaklanacak biçimde. Yaşama umudunu kaybettiğin anda kemiklerinin birbirinden çatır çatır ayrıldığını duyacak kadar hissizleşmek yok mu artık? Acının en güzeli ve en zevklisi doğurmak. Huzurla yattığın yerde göğsüne konulan kırmızı fare yavruları ve anında oluşan o bağ? Doluluktan sızlayan göğüslerinin o bağın minik sahibi tarafından boşaltılması. Ben bir sapık mıyım acaba?

Kadın olarak komplekslerimden arınalı çok oldu. Kemikli, taraklı koca ayaklarımı öyle çok seviyorum ki. Taa bu günlere kadar beni hiç yollarda bırakmadılar. Bu kadına bir şey olmaz bizide gömer hatta kargalar gibi ikiyüz yaşına kadar da yaşar diyen boyumdan uzun kızlar var ortalıkta. Kalan komplekslerimi de onlar aldı götürdü.

Umutlarım, hayallerim günübirlik artık. Uzun vadeye yayamıyorum planlarımı hatta artık herşey kısmetse tarzında bir bilgelik içinde dingin ama asla suskun ve acınaklı değil. Korkularım yer değiştirdi, eskiden gülüp geçtiğim korkular etrafımda dans edip beni tehdit ediyorlar ve ben artık onlardan gerçekten korkuyorum. Bakmayın kuyruğumun dik durduğuna, hani korktuğu mekanlarda şarkı söyler ya insan korkusunu bastırmak için durum aynen o. Olsun bu da geçecek diyerek atlatıyorum olmuş ya da olacakları. Şaşıracak o kadar az şey kalmış ki, bazı olaylar karşında şaşırdığımda da, neyse hala benden ümit kesilmemiş diye seviniyorum.

Üzüntülerim, duygularım, sevdiklerim, sahip olduklarım, doğuranım-doğurduklarım, baharları yeniden görebilme ihtimali daha anlamlı ve değerli. Kargalar daha tanıdık artık kavga etmiyoruz balkonumu dağıttıklarında, kabullendik birbirimizi. Yaşadığım her güzel saati cebimde kar sayıyorum hanidir. Aşk ve aşık olabilme ihtimali aynı tazelikte ve saflıktalar yerlerinde. Biliyor musunuz bedenle birlikte yaşlanmıyor ruh. Sorun, ruha ve isteklerine yetişemeyen kemik ağrılarında. İnsan kendini beğenmezse çatlarmış hele bir de kadın olunca durum daha da vahim. Ha babam uzun yürüyüşler ha babam sağlıklı yiyecekler. Daha çok işim var gönlüme göre bir koca, yeniden bir yuva……. Gülün siz gülün, son gülen ben olurum inşallah.

Yaşıma bakmadan hala korkutuyorum kapı arkalarına saklanarak arkadaşlarımı, yaza çıkarsam eğer yemin ediyorum yine erik-çiçek çalacağım sahiplerini tanımadığım bahçelerden, dans yarışmasına katılmak için geç kalmış olabilirim ama gitar çalmayı öğrenmek, onu bu yaz sonuna kadar halletmek lazım. Yeşil topuklu terliklerim iyice eskimeden ölmeyi düşünmüyorum da son sözü hep hayat söylüyor malesef. Demek ki daha o kadar da geç değil. Olur mu bilmiyorum ama rastgele dolaşırken, bir kitapçı vitrininde yayımlanmış öykü kitabımı görmek kimbilir nasıl güzel bir duygudur?

Aynada, bakışlarımı kendimi severek kaldırıyorum. Gülümsüyor çocuk gözlerim, gözlerimde sevgi var inanmıyorsanız içlerine bakın yalan söylemiyorum. Hayat kırkikide de çok güzelmiş be… Yani yaşın değil yaşamanın güzelliğini hissetmek, sağlığının kıymetini bilmek, insan gibi insan olabilmek ve kalabilmek için direnmek ve insan olduğunu hissetmek. Bu geceki yorgunluğun ve bezginliğin nedeni bahar etkisidir toparla kendini, yakışmıyor sana böyle suratsız haller. Gülümse hadi. Gülümsedikçe açılırmış çiçekler, gülümsedikçe gelirmiş güneşli günler.

Aynadaki kadına kırkiki kere maşallah, tüh tüh tüh nazar değmez inşallah.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..