Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

Kirli, Çürük ve Adi

Kirli, Çürük ve Adi
 

Kirli Çürük ve Adi


“Kirli, Çürük ve Adi”yi çok uzun diyebileceğim bir süre önce izlemiş, Steve Martin’e hayran olmuştum. Steve Martin, Michael Caine ile birlik olup unutamayacağım bir komedi ziyafeti çekmişti bana sağ olsun. Geçtiğimiz hafta DVD’sine rastladım ve hemen aldım. İlk izleyişimde katıla katıla gülerken karnıma giren ağrıları çoktan unutmuş bir şekilde DVD’yi oynatıcıya takıp, kuruldum tekrardan televizyonun karşısına… Daha önce hiç izlememiş gibi yine kahkahalarla izlemeye başladım “Kirli, Çürük ve Adi”yi. Bu filmi, 50 kere izlesem, hepsinde de aynı şekilde, ilk kez izliyormuş gibi, zevkten dört köşe bir vaziyette izleyeceğime eminim.

Lawrence Jamieson (Michael Caine) gayet kibar, zarif, şık, beyefendi bir dolandırıcı filmde. Dolandırıcılık işinde büyük oynuyor; kendini “Prens” olarak tanıtıp, yakınlaştığı zengin kadınları dolandırıyor. Freddy Benson (Steve Martin) ise ayak takımından bir dolandırıcı; Jamieson’un tersine, ufak işler yapıyor.

Benson’un zengin, kibar, soylu kadınları dolandırmasına imkan, ihtimal yok! Bırakın dolandırmayı, onlara yaklaşamaz bile. Jamieson’un ise, kibarlığı, şıklığı, yol yordam, usul erkan bilmesi nedeniyle işi çok kolay.

“Kirli, Çürük ve Adi”yi izlerken bir şey dikkatimi çekti. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, her zaman kafamı kurcalayan bir mevzua açıklık getirdi sanki bu film; adını koyamadığım, tanımlayamadığım şeyleri tane tane açıkladı, sabırla anlattı bana.

* * *

Usul erkan, yol yordam bilmek, saygılı olmak, nazik olmak… Bunlar ve bunların benzeri özellikleri arka arkaya sıralayabiliriz. Hepsi de olumlu özelliklerdir. Önce kendimizde, sonra yakınımızdaki insanlarda, ondan sonra da herkeste bulunmasını istediğimiz özellikler… Bu özelliği taşıyan insanların her zaman özel bir yeri vardır toplum içinde. Bulundukları yerde ilgi görürler, saygı görürler, itibar görürler.

Bu özelliklerin büyük bölümüne, hepsine ve hatta daha fazlasına sahip insanlar beni her zaman ürkütmüştür. Şaşırdınız değil mi? Böylesine güzel özelliklere sahip bir insandan ürkülür mü hiç? Üstelik bu özelliklere sahip insanlar çevremizde öylesine azken!

Doğru dersiniz demesine de… İşin bir de başka tarafı var ki, çoğu zaman hepimizin gözünden, dikkatinden kaçar bu başka taraf... Farkına vardığımızda ise birçok şey için çok geç olmuştur artık!

Bu özelliklerin birçoğu sonradan kazanılan özelliklerdir. Gözlemle, çalışmakla, eğitimle, öğretimle çok rahat edinilen özelliklerdir. Bazılarımız aileden, bazılarımız toplumdan, bazılarımız da özel eğitimlerle ediniriz bu özellikleri. Bir tür kıyafettir sanki bu özelikler. Hele de üzerimize cuk oturduysa… Herkesin dikkatini çekeriz, katmerli ilgi, itibar görürüz.

İşte beni bu ürkütür. Sonradan edinilen ve üzerine giyen kişiyi toplum içerisinde itibarlı noktalara taşıyan bu özellikler… Zorla değil ya!.. Tırsıyorum n’apim!..

Çevremize bir bakalım… Yakın çevremize… İş yaşamına… Siyasete… Medyaya… Spora… Aklımıza gelen ya da gelmeyen her yere… Televizyonlardaki tartışma programlarına bakalım mesela… Bazıları vardır ki, karşısındakini bu güzel(!) özellikleri ile parça parça eder, atar bir kenara. Hele bir de… Karşısındakiler istedikleri kadar iyi insan olsunlar, işlerinin ehli olsunlar… Usul erkan bilmiyorlarsa, nazik değillerse, zaten 10-0 yenik başlarlar maça. Çoğu izleyici de hayran hayran izler, takdir eder, alkışlar… Karşısındaki nazik, saygılı, usul erkan bilen adamın insanlığını, adamlığını, ahlakını, vicdanını merak etme zahmetine katlanmaz.

Böyle usul erkan, yol yordam bilen, saygılı, nazik kim bilir kaç adamın konuşmasından, gülücüğünden etkilenip peşine düştük sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız?… Böyle kaç tanesinin koluna girdik gurur duyarak, yürüdük hiç bilmediğimiz diyarlara doğru?… Böyle kaç tanesinin yoluna kırmızı halı yaptık bugünümüzü, yarınımızı, mutluluğumuzu, hayallerimizi?… Böyle kaç tanesi bizi bir başımıza bıraktı hiç ummadığımız zamanlarda, hiç bilmediğimiz yerlerde?...

Yüzünün rabbiyesiri silinmiş, it kopuk… Suratından, bakışından, gülüşünden dalavere akan, pislik adamları bunlara tercih ederim ben. İçlerinin karanlığı, hayatlarının pisliği her zaman üstlerinden akar! Görürsünüz, tiksinirsiniz, korkarsınız… Kaçarsınız bulaşmasın diye, uzak durursunuz. Bazen çökerler ümüğünüze zorla alırlar neyiniz var, neyiniz yoksa… O zaman… Hiç olmazsa mücadele edersiniz değerlerinizi korumak, vermemek için; gerekirse ölürsünüz, öldürürsünüz!

Ama bu usul erkan, yol yordam bilen, saygılı, nazik adamlar öyle mi?... Onlara gönüllü teslim edersiniz her şeyinizi… Bilerek, isteyerek. Bu da yetmez, sevdiklerinizi de gönderirsiniz onların yanına, “Sen de ver neyin var, neyin yoksa..” diyerek…

“Kirli, Çürük ve Adi”yi izlerken bunlar geldi aklıma. Hadi bakalım… Akşam oturalım televizyonlarımızın başına, açalım tartışma programlarından birini ve izlemeye başlayalım. Konuşanlardan hangileri Lawrence Jamieson, yani Prens?... Hangileri Freddy Benson, yani sokak dolandırıcısı?..

Ve… Hangileri yanında yürümekten her zaman gurur duyacağımız, arkadaşlığından utanmayacağımız, bizi asla yolda bırakmayacak bir yol arkadaşı?

 
Toplam blog
: 118
: 1658
Kayıt tarihi
: 20.06.06
 
 

70'li yılların sonlarına doğru (1977 veya 1978... Belki de 1979...) tüm zamanların efsane dergisi..