Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '07

 
Kategori
Haftasonu
 

Kırma insan kalbini yapacak ustası yok...

Kırma insan kalbini yapacak ustası yok...
 

Anne babayı ihmal ettim bu günler de.

Evlerimizin arasında taş çatlasa iki yüz metre var ama görüşemiyoruz! 

Sabah erken çıkıp akşamda geç dönünce ziyaretlere vakit kalmıyor.  

Pazar sabahı saat on gibi telefon ettim bizimkilere

-Anne günaydın kahvaltı ettiniz mi?

-Etmedik daha

-Pazarlı'ya gideceğiz gelmek ister misiniz... (Aylardır gitmiyorum, orayla ilgili yazım Milliyetin cumartesi ekinde yayımlanınca, para almamaya başladılar... İstanbul’dan Edirne’den bir sürü insan ellerinde gazete ile gelmişler... O gün Hıncal Uluç gibi hissettim kendimi... Sonra gitmeye utanır oldum.)

- Geliriz...

Bir çırpıda hazırlandık, aslında Dereköy’e gitme planım vardı... Yol büyüdü gözümde...

Hava şansımıza çok güzel..

Yazı getirdim, bermudamı geçirdim ayağıma.

Çerkezköy yolunu bırakıp Velimeşe’ye girdim... Çıkışta piknik alanı var… Çok kalabalık..

Yulaflı, Bozopa piknik alanı, arkasından Büyükyoncalı... Saray...

Hiç değişmiyor buraları...

Nasıl bırakırsan öyle kalıyor...

Çakıllı, Vize ve Pazarlı...

Hava güzel ya, boş masa yok.

Şansımıza biz içeriye girdiğimiz anda bir masa boşalıyor...

Hemen oturuyoruz..

Kahvaltılar gelene kadar gazetelere göz atıyoruz..

Alabalık havuzunun yanında bir kova balık yemi var... Bir avuç atıyorsun... Balıkların gösterisini bedavadan izliyorsun...

Pazar kahvaltısında ille de omlet, ille de sucuk... Asortik gazlı bir ocağımız var çaydanlığımız onun üzerinde kaynamaya devam ediyor (O meretin ismi de vardır da. Ben bilmiyorum)

Buraların eti hem güzel hem ucuz olur...

Annem bir taraftan kahvaltı ediyor.

Bir taraftan konuşuyor…

-Sergene de gidelim... Sucuk alırız

- Yol çok bozukmuş anne gidemeyiz…..

Yüzünü ekşitince

-Şaka anne şaka gideriz tabii

Onlar konuşmaya devam ediyor... Ben daha önce Sergen'e gidip gitmediğimi düşünüyorum...

Yok gitmedim….

Evden çıkarken babam balık takımlarını almıştı ... Bıraktırdım…

Göle, dereye rastlarsak hapı yuttum….

Alabalıklar poşette Bülent’le vedalaşıyoruz.

Pınarhisar tarafına dönüyoruz. Yol üzerinde Vize Belediyesi'nin yaptırdığı piknik alanı var... Kapılar kilitli... Kaydırağın boynu bükük..

İşte aradığımız tabela... Evrencik beş, Sergen oniki km

Sergen sulama göleti…

- Gördün mü bak... Göl varmış burada işte... Alayım olta takımlarını dedim ben…Yemlerde kovada... ( Garip gelebilir, cumartesiden kalma solucanlar bagajdaki kovada…İğrenciz değil mi? Siz beni boş verinde evinin balkonunda saksıda solucan besleyen arkadaşlarım var... Eşlerinin haberi yok )

- Bir dahaki sefere baba, gölü keşif edelim de

Evrencik'in içinden geçip, Sergen’e geliyoruz…

Laf aramızda bu kadar yolu, sucuk için gelmedim... Oğlak peşindeyim...

Kerpiç ve tuğla evler, tek tük insanlar...

On dört on beş yaşlarındaki bir çocuğun yanında durduruyorum arabayı..

- Biz et alacağızda nerden alalım?

Şaşırıyor önce;

-İleride Yayla Kasabı var oraya gidin..

Kasap ve Çevirmeci yan yana... Koku inanılmaz …. Biz acayip tokuz…

Annemle giriyoruz kasaba

- Oğlak var mı?

-Var..

Devamını başka bir sefere bırakayım… Gazeteden telefon ettiler yazıyı bekliyorlarmış… 

Dönüşte elimizi yüzümüzü yıkadığımız, buz gibi suyundan içtiğimiz çeşmenin üzerinde ki cümleyle bitireyim.

BİR ÇEŞME YAPTIRDIM SU İÇMEYE TASI YOK

KIRMA İNSAN KALBİNİ YAPACAK USTASI YOK...

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..