Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Kırmızı mektup

Sevgili Ingeborg merhabalar

Henüz kahvaltı yapmadım. Yazacaklarımı düşünürken önümdeki çayı da unuttum. Umarım iyisindir. İyi olmaya, moralini yüksek tutmaya çalış ve dostlarını elinden geldiğince yaşat.

Bir uçağın, hava koşulları ya da iniş takımlarının açılmaması nedeniyle, ineceği alanı sıyırıp geçmesini düşün. İnsan ilişkilerinde de bu gibi benzerlikler var. Önceden araştırmalar yapılarak yola çıkıldığında bile yıkımlar yaşanabiliyor, tarafların başı ağrıyabiliyor. Sakın yanlış anlama, bugüne kadar arkadaşlık etmek istediğini belirtip, hiç beklemediğim anda bırakıp giden insanlarla çok karşılaştım. Görüşmelerimizin doğal, sıcak geçmesini ikimiz de istiyorsak: Bunu hissettirmeliyiz. Meraka dayalı sorulardan çok sıkılıyorum. Konu ne olursa olsun, hayal kırıklığı yaşayacak yaşım geçti. Senin için de geçerli bu.

Dile kolay, koskoca Berlin. Orada nasıl yaşıyorsun bilmiyorum ? Bilmediğim çok şey var ama hayatın senin. Fotoğraflarını inceledim. Mesajların çok güzel. Belki günün birinde buluşuruz ama o gelecek güne yatırım yapar gibi sana iyi görünmek amacında olmadığını tahmin edebilirsin.

Yakınlarım öldüler. Devlet kademesinde, sanat çevrelerinde sevilirim. Annemi çok önceden, babamı da iki yıl önce kaybettim. Uzun yıllar, tekerlekli sandalyesinde felçli babacığıma severek baktım. Kıyamadım yanından ayrılmaya. İsveç’e gidecektim, gitmedim. Bazı öğretim üyeleri: Arkadaşım lütfen git, buralarda değerin bilinmez, sefil olmanı istemeyiz diye sevgilerini gösterdiler. Olmadı. Olmadı diye yakınmıyorum. Ülkemi, toprağımı seviyorum.

Yaklaşık beş yıl önce bir balerin vardı. Sigara içeceğim. İçim tuhaf oldu. Kaybettim. Filmlerdeki gibi arabasıyla uçuruma düşmüş. Alkol alırdı, depresifti ama içi güzeldi.

Dışarıdan hoş görünümlü biriyle tanışmak için uzun uzun düşünüyorum. Güzellik, estetik yalnızca görüntüyle ölçülemez. Yanılgı yaşanabilir. Bir zaman, içimden geldi; sabaha kadar masajlar yaptım, arkadaşın yoğun tedavilerde iyileşmeyen ağrıları kayboldu, yorgunluğu kalmadı. Kendisi de çözemedi. Şiirlerimi dinlerken hortuma kapılıp gökyüzüne yükseldi. Dünyadan çıkıp gitti. Bir zaman, içimden geldi; deniz kıyısında oturduk bütün gece öpüştük, üstümüzde yağmur. Hayatımın kadını sandım. Fakat çok geçmedi, bencil yapısı, kompleksleri açığa çıktı. Beni değil, tüketimi seviyordu. Birini tüketerek ayakta kalıyordu. Bencilliğine dayanamadım, uzaklaştım.

Aşkı - fedakarlığı isterken, doğru insan mı acaba kaygısını duyuyorum ? Belki yapayalnız ölür giderim, bir çok insanda görüldüğü gibi. Olabilir. Belki seninle görüşmek beni hep rahatlatır. Günlük hobiler teselli edici. Asıl önemli olan: İnsanın kendini gerçekleştirebileceği ve kendi içindeki güzelliği paylaşabileceği birini yaratması. Gerçek bir dost yaratmak yani. Masum çocuğa benzettiğim yüreğimi, usulca kucağına bırakabileceğim insanı arıyorum. Bulurum ya da bulamam. Bulduğum insan, kucağındakine nasıl davranır, kendinden ne verir, bilemem ?
İrade, mantıkla birlikte kararlar alıyor ve bu kararlarda bilinçaltı da etkili. Bu akşam yalnızca salata yedikten sonra yaklaşık beş kilometrelik bir yürüyüşe çıkacağım. Gözlerim gökyüzündeki yıldızlarda dolaşacak ve çok şey düşüneceğim. Sana sayfalar dolusu yazsam da beni uzaklardan anlayabilir misin ? Sen bana, dünyandan sevgi ışıkları gönderen küçük kırmızı bir fener olabilir misin ? Uzun sürecek arkadaşlık, özel sözlerle başlar. Duygudan soyutlanmış: Nasılsın iyi misin, Günlerin nasıl geçiyor sözleriyle, ne sen ne ben kurtuluruz. Benim aradığım: Gerçek dostluk, duyguların aktarımı, hayallerin paylaşımı ve gerektiğinde kendini adama ( en son, en uzak aşama ). Sevgili Ingeborg, bu görüşümün altını çiziyorum: Adama olayı çoğu insanı aşar. Çünkü seksin de ötesinde bir eylemdir ve her insan başaramaz. Erdemlere sahip, güzel bir insan: Sever, iyilikte bulunur, ziyaretine gider ama kendini bütünüyle adayamaz. Doğuşundan varolan egoları engeldir. Aklıma geldi: Eski dönemlerde Moskova’da yaşayan sanatçı bir çift, aşırı yoksullukları nedeniyle ekmek ve şarap alamadıklarında, erkek demiş ki ( alçak ses tonuyla, biraz da korkulu ): Hiç bir şeyimiz yok şu an. Saçlarını kesip satabilir miyiz, kabul eder misin ? Kadın hiç düşünmeden evet demiş. Başının saçsız kalması hiç önemli değil, asıl önemli olan sonsuz bağlılıklarıymış.

Aramızdaki iletişim çoğalır ya da eksilir. Kimse kimseye muhtaç değil ama güzel olanı yaşatmak gerekir insan olarak. Hoşça kal. Mutlu kal.

Claudius

Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz

 
Toplam blog
: 56
: 334
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

İzninizle hayatıma dair satır başlarını aşağıda sunuyorum. Yolunuz düşerse günün birinde beklerim. ..