Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '11

 
Kategori
Öykü
 

Kırmızı rugan ayakkabılar

Kırmızı rugan ayakkabılar
 

Matmazael Saint Marianın palyaçosu artık 'welcome' yazılı çelengin içinde oturmak istemiyordu. Aynı, bedeni tarafından reddedilen ruhunun bu bedende tek başına kalmak istememesi gibi. Palyaço kendinden yeni bir palyaço yapabilecek kadar soyut değildi. Ama ruhu pekala kendine bir ruh icad edebilirdi. Matmazel Saint Marian önce palyaçosunu çelengin içinde oturmaya zorladı. Palyaço söz dinlemesine dinliyordu, ama artık gülmüyordu. Üstelik bir kaç kere kaçmaya da yeltenmişti. Kendine yeni bir palyaço alacak kadar zengin olmayayan Matmazel Saint Marian, drahomalarını tekrar saydı ve palyaçosunun gitmesine izin verdi. Sonra aynı şeyi ruhuna da yapmaya karar verdi. Ama ruhu ve palyaçosu olmadan yaşayamazdı. Birini kaybederken diğerini kazanmalıydı. Birgün kapının altında kırmızı rugan ayakkabılarının içinde kadifeden bir zarflı bir mektup buldu. Zarf Saint Marian mührü tasıyordu; 

'Her kim ki bu mektubu alır, kendini özel hissettsin, her bir insan ruhu tanrının bir seferliğinine yaptığı bir denemedir, ben de bu ruhların koleksiyoncusuyum. Her kimki bu mektubu alır kendini özel hissetmesin, çünkü bu mektubu alan yalnızca o değildir.' 

Şeytanın ruhuna biçtiği değer palyaçosuna yeni bir palyaço almaya yeterdi... 

Matmazel Saint Marian ruhunu satmak üzere şeytanla randevulaştı. İlginçtir ki seytanı sabah 6.30 a randevu vermişti. Şeytanla kahvaltı edeceklerdi. Matmazel Saint Marian randevusuna yetişebilmek için kıyafetleriyle uyudu, geceliğiyle uyandı. kırmızı rugan ayakkabılarını giydi. Kupa arabasına bindi ve randevu yerine gitti. 

Kahvaltıda matmazel saint marianın ruhu vardı. Kahveleri şeytan ısmarlıyordu. Korkacağını zanneden Saint Marian rahatlığına bir anlam veremedi ve seytanın yakışıklı oldugunu düşündü. O anda ruhunu satmaktan vazgeçti. Şeytanın koleksiyonunu koydugu cantasını kapıp oradan kaçtı. Kupa arabası şeytanı atlatmıştı. 

Matmazel cantayı acıp acmamakta cok kararsız kalmıştı, dahası şifresini bilmiyordu. Birden yediye kadar sıralanmıs yedi hanesi vardı. Bu da yedi üzeri yediden sekizyüzyirmiüçbinbeşyüzkırküç olasılık ederdi. Sonra kendi cantasının üzerindeki numaraları hatırladı. Denemeye değerdi. Rakamlar bu çantaya en az kendi çantasına uydugu kadar uyuyordu. 

Çantayı açar açmaz binlerce ruh etrafa dağıldı. Rengarenk binlerce ruh... Ürkekçe dokundu ruhlara, önce birini yakaladı sonra birini daha, şeytanı oyuna getirdiğini sandı Matmazel. 

Sabah uyandıgında bambaska bir insandı, Sanki mutluydu. Kırılmış bir aynanın parçalarını birleştirir gibi birleştirdi kendi ruhunu diğer ruhlarla. Tamamlandıgını sandı, artık bir bütün oldugunu. Kıyafet seçer gibi ruh seçiyordu kendine. Birgün başka biri diğer gün bambaska biri olabiliyordu. Köpeğini gezdirmeye giderken mavi olanı giyiniyordu mesela, beş cayı içerken de bej olanı. 

Ya kendi rengi, kendi rengi diğer elbiselerinin arasında kaybolmuştu, bulunamıyordu. gücenmedi Matmazel Saint Marian, ne de olsa mutluydu. 

Bir sabah uyandığında artık üzerine bol gelen kıyafetler taşımanın ona cok ağır geldiğini hissetti. Kendi rengini aradı, yoktu yerinde, bulamadı, dahası ne renk olduğunu hatırlamıyordu. Şeytan onun ruhunu çalmıştı, vaad ettiklerinden kurtulamıyordu. Kendi benliğini kaybetmiş ikinci kimliklerle yaşıyordu. 

 
Toplam blog
: 4
: 576
Kayıt tarihi
: 13.03.11
 
 

Kelimeleri küstürmüş bir yazar, tek hayali 3 Mayıs'ta Kakava şenliklerine gitmek, güneş doğarken ..