Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kırmızının peşinde

Kırmızının peşinde
 

O sessiz Zarife, sevdiğine kavuşmayı dileyerek ve ona “seninleydim” demek için, her zamanki gibi dilek ağacının dalına beyaz örtüsünü bağlarken, birden diğer daldaki "kırmızıyı" gördü; Aleks’in bağladığı kırmızı, uzun kumaş parçasını. Gözlerinin içi güldü. Sevdiğine dokunur gibi kumaşa dokunduğu sırada, az ötedeki ağaca asılı bir başka "kırmızıyı" gördü. Bir an duraladı, sonra ona doğru yürüdü. Ona ulaştığında, biraz daha ilerdeki, bir başka ağacın dalındaki kırmızıyı gördü. Artık yürümeyi bırakıp koşmaya başladı. Sessiz Zarife'nin yüreği konuşuyordu; bir süredir duymayan kulakları, yüreğinin sesini duymaktan hiç vazgeçmemişti ve kırmızının peşi sıra koşuyordu.

Zarife, Sütçü Ramiz'in ortanca kızıdır; Müslüman bir ailenin kızı. Aleks de aynı köyde öğretmenlik yapan bir Hıristiyan. Baytarlık yapan dedesiyle birlikte oturmaktadır. İki genç birbirlerini sever ama değil aileler, bütün köy karşı çıkar buna. Öyle karşı çıkarlar ki, iki sevgiliyi, köyün dışında buluştukları o ağacın altında yakalarlar ve… Ve Zarife’nin kulakları yediği darbe ile duymaz olur. Yine de ayıramazlar sevenleri; onlar, ayın dünyanın etrafında dönüp durması ama kavuşamaması gibi, sonsuza kadar birbirlerini sevmeye söz vererek, altında buluştukları ağaca, sevgilerinin simgesi olarak her geldiklerinde, “kumaş” bağlarlar; “ben buradaydım, seninleydim” demek için.

İşte Zarife, peşinden koştuğu “kırmızı”yı gördüğü gün, her zamanki gibi sevgilisiyle “buluşmaya” gelmiştir. Aleks; “Bizi hiç kimsenin sorgulamayacağı bir yerde buluşuruz günü gelince” demiştir ona “veda” ederken ve o gün, yoluna kırmızıları döşemiştir sevdiğinin.

Zarife’nin babası da kırmızılanmıştır o sıra ama bu kırmızılık, yatağa düşürmüştür evin direği Sütçü Ramiz Baba’yı. Daha önce geçirmediği için, çocuklarından kızamık bulaşmıştır ve o büyük adama ağır gelmiştir bu çocukluk çağı hastalığı. Günler sonra, yeniden dünyaya gelmiş gibi gözlerini açtığında, yaptığı ilk şey ise, geçmiş olsuna gelen kalabalığı, damadının kız kardeşinin çocuklarıyla baş başa kalmak isteyerek dışarı çıkarmasıdır. Sonra beş çocuğu yatağının kenarına oturtur ve; “size bir şey anlatacağım, anlarsanız büyümüşsünüzdür” diyerek başlar söze. Yıllar önce bir çatışmaya giden ve geri dönmeyen babalarının öldüğünü kabul etmeyen çocuklara, kendi ağır hastalığından yola çıkarak ölmenin doğallığını anlatır. Sonra kendi hastalığında en çok üzülenin ve kendisine en çok emek verenin karısı olduğunu, eşlerin birbiri için önemini de vurgulayarak, çocukların anneleriyle evlenmek isteyen, kaymakamlıktan yeni istifa etmiş kişiye getirir sözü; “annenize ve size bakmak, sahip çıkmak istiyor” diyerek. Ve dört çocuğun her birine sırayla anlattıklarını anlayıp anlamadıklarını sorar. Her “anladım” diyene "aferin büyümüşsün sen” der. Hani bizim, büyüdüklerini ispat etmek istercesine sigara içen çocukları gördüğümüzde, "Daha çok küçüksün, neden içiyorsun” deyişimizin tam tersine!

Bu “yaşanmışlıklar”, aile olmanın güzelliğini ile sunulmaktadır; Elveda Rumeli dizisinde. Komedi gibi sunulan ama son derece “ciddi” bir dizidir oysa Elveda Rumeli. Osmanlı'nın son yıllarında, 1900’lü yıllarda, Makedonya'da, Pürsıçan köyündeki Sütçü Ramiz ve ailesi çerçevesinde, hayatın “sevgi” ile anlatıldığı bir dizidir. Günümüze inanılmaz ve son derece gerçekçi göndermeler yapılmaktadır. Aile olmanın ne demek olduğu, komşuluğun, insanlığın, bizi biz yapan değerlerin….oya gibi işlendiği bir dizidir.

Kırmızının peşinden giden Zarife’nin sevdiğine, çocukların da bir “baba” ya kavuşup kavuşmayacaklarını merak ediyorsanız, pazartesi haber sonrası saat 20.00’de Atv’yi izleyiniz.

İyi seyirler olsun, kırmızıdan yansıyan maviyle, sevgiyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..