Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '10

 
Kategori
Hayvan Psikolojisi
 

Kirpi Hüsnü

Kirpi Hüsnü
 

Vakitli vakitsiz yürüyüşlerimden birinde rastladım ona. Vakit gece yarısıydı. Benim gibi gece turuna çıkmış bir kirpiydi işte. Onu fark ettiğimde duraksadım, o da beni fark ettiğinde duraksadı. Bir süre birbirimize baktık. Ben, benden korkar, kapanır, üzerindeki dikenleri iyice sertleştirir diye tahmin ettim ama o hiç oralı olmadı. Pişkin pişkin yoluna devam etti. İçgüdüleri hasara uğramış bir kirpi diye düşündüm. Ardından ben de onu takip etmeye başladım. Telaşlı telaşlı hareket ediyordu. Nereye yetişecekse artık. Bir köşe başında çalılıkların içine daldı ve onu kaybettim. Diğer yandan da sevindim biri görür ona zarar verir diye. İyi bir yer bulmuş saklanmıştı.

Birkaç gün sonra, otobüs durağındaydım. Bir ben, bir de ihtiyarın biri otobüs bekliyoruz. Ha geldi, ha gelecek derken, durağın arkasından benim ki geçti yine.

-Vay Kirpi hüsnü nereye gidiyorsun yahu dedim. Durakta ona bakıyordum. Biraz duraksadı. Küçücük bir suratı vardı. O suratın içinde iki tane kapkara göz. O kadar güzel bakıyor ki, insanın içine sevgi doluyordu.

Birkaç saniye durdu, yoluna devam etti. Yine aynı telaşla. Birini mi arıyor anlamadım. Biraz gitti. O sırada kaldırımda iki tane çocuk – yedi, sekiz yaşlarında- sallana sallana geliyorlardı. İçimden kirpiye seslendim.

-Hüsnü kenara geç oğlum, kenara geç. Bak görecekler seni.

Hüsnü dinler mi yine aynı telaş, aynı sürat. Çocuklardan biri onu fark etti.

-Aha, aga kirpiye baksana. Dedi. Buralarda moda olmuş, bütün çocuklar birbirine aga diyor.

Diğeri hemen hamlesini yaptı. Hüsnü’nün arkasına geçti.

-Hakkaten, kirpi ya bu.

Farkeden, Hüsnüye yaklaştı. O da durdu ama kapanmadan. Başladı tükürmeye. Kafasını geriye doğru çekiyor, ağzında biriktirdiği tükürüğe hız vererek kirpiye doğru fırlatıyordu. Diğer çocuk ise yapılacakları anlamış olmalı ki, hemen eğildi bir taş aldı eline. Tam atacaktı ki ben yetiştim, Hüsnünün yardımına.

-Ne oluyor lan orda, bırakın ulan Hüsnü’yü. Hadi dağılın, şurada bir tane kirpi gördünüz hemen öldürmeye çalışıyorsunuz. Dedim. Sesim de epeyce yükselmişti.

Çocuklar birden afalladı. Biri söze girdi hemen,

-Abi biz bir şey yapmadık ki, niye kızıyorsun. Hem hüsnü kim abi? Biz ona da bir şey yapmadık.

Hüsnü de nereden çıktı, kafama edeyim derken bir posta daha bağırdım onlara.

-Basın gidin. Hüsnü’nün de, sizin de. Bırakın hayvan gitsin yoluna. Dedim.

Oflaya puflaya oradan ayrıldılar. Günün macerasından olmuşlardı.

Çocuklar işte, hayvanlar konusunda sanki hepsi öldürmeye programlanmış. Biz böyle miydik çocukken. Nerde bir yardıma muhtaç hayvan görsek elimiz ayağımız birbirimize karışırdı. Ne yapsak da, onları doyursak, beslesek, sevsek diye dertlenirdik. Şimdilerde çocukken yitiriyoruz insanlığımızı.

Her neyse, çocuklar yoluna devam edince, kıpırdamadan duran Hüsnü, tekrar bir patinajla kalkıp yoluna devam etti. Köşe başında çalılık vardı, oraya gidene kadar onu takip ettim. İçine dalınca, derin bir oh çektim. Koşarak otobüse atladım. Ama içime bir Hüsnü kaygısı yerleşti. Ne yapmalı, nasıl etmeli. Gündüzleri dolaşması çok canımı sıkmıştı. Hadi şimdi kurtardım. Başka zaman birkaç çocuk onu fark ederse ne yapar. Aklımda çocukların çığlık çığlığa onu taşlayarak öldürdüğü bir sahne can buldu. Bir iç sıkıntısı yüreğime yerleşti. Gün boyunca gitmedi.

Birkaç gün sonra gecenin bir yarısı gezerken, yine onu gördüğümde, hiç görmediğim bir dostumu görmüş kadar sevindim. Kaçmayacağını bilsem, tutacağım onu ellerimle havaya kaldıracağım, alnından öpeceğim. Ama o beni tanır mı? Nerde, bu defa hiç durmadı yine. Bir telaş ki nereden gelirse yakasını bırakmıyor. Aceleyle yanımdan geçti.

-Ah be Hüsnü, biraz daha dikkatli olsana oğlum benim. Biraz oto kontrol be, Bizden birini görünce saklan oğlum. Saklan. Belki çok iyi biliyorsun, belki bilmiyorsun, bizlerin dünyasındasın. Zevk için sizleri öldürenlerin, zevk için sizleri taşlayanların, tekmeleyenlerin. Bir garip mahlukların, aymazların, doymazların egemenliğindesin. Bir arabam olsa, seni alırdım, bir ormana bırakırdım ama ya çocukların varsa, değil mi? Onlara yazık olur.

Dinlemedi ki. Çok biliyor ya nasihatlerime ihtiyacı yok.

Bugünün kirpilerin de de bir rahatlık, bir gevşeklik var ki, hiç sormayın.

 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..