Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '14

 
Kategori
Sinema
 

Kış uykusu

Kış uykusu
 

Güzelim bir kış nostaljısi


 

 Sobanın için için yandığı, kar tanelerinin ürkek bir beyazlıkta yere düştüğü, zamanın sonsuz bir uzamda aktığını sanırken  milim ilerlemediği  ve yine insana dair hikâyesiyle seni sana,  herkesi birbirine anlatan bir seyirden geliyorum;Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu filminden...

Kapadokya'nın  o muhteşem platosu,  filmin kahramanlarının sıkışıp kaldığı bir küçük hapishane...

Her biri rüştünü ispatlayamamış hayat hikâyeleriyle birbirlerini dövüyorlar sözleriyle.Yok birinin diğerinden  çok  farkı.

Yıllarca İstanbul'da tiyatro oyunculuğu yapmış "artiz" eskisi (yarı) Aydın; (Haluk Bilginer) eşinden ayrı yaşayan kifayetsiz muhteris kız kardeşi Necla (Demet Akbağ)  ve   kendisinden hayli genç ve  güzel eşi Nihal (Melisa Sözen) ile  birlikte  Kapadokya'daki Othello  isimli otelde  uzun bir kışa hazırlanmaktadır.

Yanık bir bozkır kokusu gelir burnumuza, alabildiğine geniş ovalar sonra... Nuri Bilge Ceylan (Nbc) filmlerinin alameti farikası kapalı havalar ve yine  müthiş bir görsel şölen...

Ama şaşırdığım şeyler de var: Replik seyrinin bu filmle birlikte tavan yapmış olması. Sözün saltanatını yerle bir eden, kahramanlarını  durumsallıkları üzerinden izleyiciye aktarmasıyla bilinen NBC, bu filmle birlikte iyiden iyiye oyuncularını konuşturuyor.

Bir güzel şey de, anlatılan hikâyenin dile gelmesiyle birlikte, filmin sonunda  izleyicinin öyle mi, böyle mi türünden muğlaklığa kapılırlığını azaltmış olması.

Öyle ki, her kahraman diğerinin defosunu zehir zemberek sözlerle aşikâr ediyor. Koca, eşinin ve kız kardeşinin  boy aynasında kendini yerle yeksan bulurken, kendisi de tek başına birden çok cephede mücadele veriyor.

Hepimiz gibi açmazları, bencillikleri, hataları olan insanlar...Sanıyorum filmi alt okumalara tabi tutmak, film üzerinden ülke panoraması çizmek, sınıfsal eleştiri  ve mesaj kaygılarıyla izlemek de bir yöntem ama ben filmi her kahramanın sadece kendi  hayat hikâyesinden okumayı  tercih ettim bu kez.

Buradan baktığımızda Aydın'ın  hep bir ispat yarışıyla, onay, övgü beklemesi, bozkırda dolaşan asi yılkı atlarından birini yakalatarak onu bile ehlileştirip  kendisine itaatini sağladıktan  sonra bırakması, bu bakışı eşi üzerinde de olabildiğince hissettirmesi izlenmeye değerdi.

Diğer yandan  Aydın'ın varoluşsal çabalarını, yerel gazeteye yazdığı çok da matah olmayan genel kabullerle dolu yazılarını eleştirmekle ego tatmini sağlayan kız kardeşi Necla...Altında yatan derin bir mutsuzluk, bir yere sığışamamışlık...

Aydın'ın gölgesinde nefes almaya çalışan güzel eşi Nihal de aynı girdabın içinde kendini gerçekleştirme çabası verirken hep tökezliyor.

Hikayemizin bıçkın abisi, İsmail (Nejat İşler) belki de eski Yeşilçam filmlerinin onurlu karakteri. Kendilerine bir vicdan tahareti gibi verilen parayı , vurup tüm insani  bedellerin üzerine, kapı eşiğinden bakan oğlunun  gözleri önünde atıyor ateşlere.

Bozkırdaki atın son nefesine kadar direndikten sonra  teslimiyeti...

Ateşe atılan paranın üstüne dökülen iki damla göz yaşı...

Ve İlyas...' Çocukluğun Soğuk Geceleri...(*)

Yanağına babasının aşkettiği o  afili şamara, vıcık vıcık bir böbürlenmeyle  el öptürme seremonisine  karşı duran  küçük gurur abidesi...

Hasılı  NBC, tüm filmografisindeki kahramanlarının döktüre döktüre susuşlarından intikam  alıyor adeta ve her biri dile geliyor bu kez.

Her düşündüğümde aklıma başka bir ayrıntının takılacağı, bir seyirle asla yetinemeyeceğim bir sinema şöleniydi izlediğim.

Soğuk kış gecelerinde aç bir çocuk gibi doyurup sobayı, kurulup karşısına, bir Çehov hikayesi okumak gibiydi, bir nevi Tutunamayanlar seremonisiydi.

NBC; Kapadokya'da,  o  güzel atlar diyarında, bir kış manzarasına davet ediyor seyirciyi.

 

(*) Tezer Özlü'nün bir kitabı

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..