- Kategori
- Deneme
Kış ve hüzün
"Uzadıkça uzayan zemheri" soğuk oklarıyla kalbimizi delerken, gönül bir ocakbaşı arıyor ısınmak için. Ayaz hırsından bulutları ısırıyor, şehir kan kusuyor buzların üstüne. Uzun kış gecelerine yakışan masallar çoktan terkedildiler, masal kahramanları bir bir kayıp gittiler... Önce masallarımızı, sonra kahramanlarımızı yitirdik. Düşlerimiz de onların peşinden takılıp gidince, çırılçıplak kaldık zemherinin kucağında.
Şimdi titriyoruz; kimsesizlikten, masalsızlıktan, kahramansızlıktan. Avuçlarımızda boşluğun kuru ayazı ovuşturup duruyoruz. Tüten bir ocak görsek koşup ellerimizi ateşe tutup ısınacağız. Oysa çoktan terketmiş bu çağı o ateş. Sessizce ilerleyen karanlığın ayak sesleri duyuluyor yalnızca. Işıklar bir bir vurulup düşüyor karanlığın göğsüne. Biz boşluğun göğsüne kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. Bütün düşlerimize "elveda" diyip hiçliğin sokaklarına döndürüyoruz adımlarımızı. Üşüyoruz, bir kahramana ihtiyacımız her zamankinden fazla, düş satan eskicilere ihtiyacımız her zamankinden fazla...
Çaresiz kendi bireysel masalımı dinlemek için anıların sesini açıyorum. Bu 28 ocak akşamında, Farid Farjad'ın kemanından çıkan hüznün çığlığını kulaklarım sağır olurcasına duyarken, pencerenin perdesini aralıyorum. Yağan kar çamların üzerine tahtını kurup, tüm ihtişamını sergiliyor. Geçmiş beyazlığıyla önümde uzanıyor. Eşsiz bir manzara ile kulaklarım sağırlaşıp, gözlerim kamaşıyor. Karanlığa usul usul düşen yumuşak kar taneleri, şimdiki gibi ısırmıyor, dokunduğu dalları incitmeden beyazlığıyla sarıyor. Odalarda, şimdiki gibi kaloriferin donuk sessizliği ile değil, yanan sobanın içindeki ateşin çıtırtılarıyla duygularım ısınıyor. Ve Beethoven'in 9. Senfonisi müthiş bir coşku, heyecan veriyor... "Eskidendi, çok eskiden" Murathan Mungan'ın şiiri ne güzel söyler: "Hani hepimiz arkadaşken,/ Hani oyunlar tükenmemişken,/ Henüz kimse bize ihanet etmemiş,/ Biz kimseyi aldatmamışken,/ Eskidendi çok eskiden.... Şimdi ay uslu, yıldızlar eski/ Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden/ Geçen geçti/ Geçen geçti / Geceyi söndür kalbim/ Geceler de gençlik gibi eskidendi/ Şimdi uykusuzluk vakti."
Aralanmıs perdeden şimdiki zamana dönüyor, beyazlıklar içinde şehrin sokağından geçen "Kırmızı Başlıklı Kızı" görüyorum. Birden kurtlar üşüşüyor başına. (Kurtlar artık şehre iniyor açgözlülükten) Önce, Kırmızı başlıklı kızın sepetindeki düşleri parçalıyorlar; kırmızı başlığını yere fırlatıp, masalını kara gömüyor, başlıksız kızı da midelerine gömüyorlar. Masallar ölüyor, zaman ihanet kokuyor, biz üşüyoruz...
Farid Farjad, "Dört mevsim melankoli" diyor, kemanı çıldırıyor...
Ben de kış "hüzün" diyorum, 28 ocak akşamı ölüye dönüyor...
28/01/2012