Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Kısa bir dostluk...

Kısa bir dostluk...
 

:)


“-Bu akşamki partiye beraber gidiyoruz değil mi?”

“-Şey bu akşam mıydı bu parti? Ya ben gerçekten de unutmuşum. Gelmesem olmaz mı? Gerçekten çok yorgunum. Bir de hasta hissediyorum kendimi. Özür filan dile, hastaymış gelemem dedi de işte.”

“-Olmaz özellikle senin gelmeni ısrarla belirtti. Lütfen beraber gidelim işte. Kırma beni.”

“-Off tamam. Saat 8’de al beni.”

Can sıkıntısıyla da olsa hazırlandı. Çantasını kontrol etti. “Zerre kadar gitmek istiyorsam ne olayım” diyordu içinden.

Arkadaşı kapıya geldiğini belirten bir çağrı bıraktı telefonuna. Çıktı bunun üzerine. “Hava ne kadar soğukmuş böyle... Yaz gelemedi bi türlü.” Gerçekten de böyle ilk yaz döneminde hasta olurdu. Kışın soğuklarında tek bir grip belirtisi göstermezdi ama bu zamanlarda nedense bir halsizlik, huzursuzluk üzerinden eksik olmazdı. “Hadi dön.” Dese arkadaşı düşünmeden evine dönerdi.

“Çok güzelsin.” Diyiverdi arkadaşı. “Sağol” dedi üzerinde durmadan. Klasikleşen bir söz olduğunu düşünerek üzerinde durmazdı bu tip şeylerin. Ama yine de arkadaşı kırılmasın diye “Sen de fena gözükmüyorsun” diyiverdi.

Parti yerine ulaştıklarında kapıda bekleyenler “Nerde kaldınız?” diyerek sitemle karşıladılar. Siyah spor ceketini ve çantasını portmantoya asıverdi.

Kalabalıklardan gitgide daha da hoşnutsuz olmaya başlamıştı. Sanki her şey bir sahne oyunuydu, yapmacık ve adi… Birbirlerinden yüzdelik dilimlerin değişebilir oranında karşılıklı samimiyetsiz muhabbetler…

Ev partisi olduğu için yine de daha az samimiyetsizlik göze çarpıyordu en azından. İkram edilen içeceklerden alıp muhabbet etmeyi özlediği arkadaşların arasına katılıverdi.

“Ooo kimde gelmiş?” diyiverdi içlerinden biri.

“Vay aynı şeyi ben de söylemeliyim sanırım.”

“Ama güzelim sen beni boşadın ben seni değil.”

“Hiç değişmez misin sen serseri?”

“Harikasın.” Diyerek elini omzunu koymaya çalışan arkadaşının eline müdahale etti.

Bunun üzerine arkadaşı “Aynı zamanda her zaman ki gibi mesafeli.”

“Biliyorsun hep böyleyim.”

“Evet öylesin. Seni bu yüzden seviyorum.”

“İlanı aşkını yanındaki bebeğe sakla, bozuluyor.”

“Aa sahiden yeni sevdiceğim. Tanıştırayım.”

Kısa bir tanışmadan sonra kulağına şu sözü fısıldıyor arkadaşı “Sen istesen hepsini terk ederim bunu bil.” Bu itiraftan oldukça rahatsızlık duyduğunu belirterek, arkadaşının kız arkadaşının anlamaması için çaba göstermeye çalışarak etrafa göz gezdirdi.

Kilolu bir adam vardı yemek masasının yanında. Onun yanına gitti. Büyük bir iştahla tıkanan adam, onu görünce duraksadı. Bunun üzerine ona merhaba dedi. Adam da “Merhaba, ister misiniz?” diyerek elindekini ikram edecek oldu. “Hayır” dedi. Adam omuz silker gibi davrandı ama yine de daha dikkatli çiğniyordu lokmalarını. Ama yine de ağzının kenarında kırıntı kalmıştı. İşaret ederek göstermeye çalıştı ama adam anlamadı bunun üzerine kendisi yardımda bulunarak kırıntıyı temizledi. Bunu neden yaptığını o an bilmiyordu.

Mavi gözlü, kumral bir adam;

“-Güzeller artık dış görünüşe önem vermiyor demişlerdi de inanmamıştım. Demek doğruymuş. Bu şişkoyla neden takılıyorsun güzelim? Biraz da bana takıl?”

“Sen de kim oluyorsun? Ne zannediyorsun kendini? Şişkolardan hoşlanıyorum tamam mı? Sana mı dert kilosu? Git buradan.”

“Oo pek de asabiyiz. Böylelerine de bayılırım.”

“Bi koyucam suratının ortasına, işte o zaman bayılacaksın.”

“Seni görende matmazel sanır. Ne yapacaksan yap güzelim?”

Böyle insanlardan nefret ederdi. Hatta nefret hafif kalırdı. Birileri müdahale etti adama.

Böylelikle olay kapandı derken müziğin ritmine ayak uyduran ikili gruplar dansa başlamışlarken, adamın onu izlediğini görüyor, sinirleniyordu.

Şişman adam kendisini suçlu gördüğü için özür diledi. “Bu senin kabahatin değil. Takılma sen bunlara.” Dedi şişman adama.

Mavi gözlü kumral adam tekrar yanına geldi. “Benimle dans eder misin?”

“Ancak rüyanda.” Diyerek şişman adamın elinden tuttu ve onunla dans etmeye başladı. Mavi gözlü adamın suratının bozulmasına da oldukça sevinmişti. İstersen dünya yakışıklısı olsun vız gelirdi.

Dans bittikten sonra müziği durduran mavi gözlü adam “Benimle iddiaya girmeye ne dersin?” diyerek meydan okurcasına karşısına dikildi. “Eğer kazanırsan istediğini yap bana, eğer ben kazanırsam…”

“Evet” dedi kaşlarını kaldırarak devamını bekliyordu.

“Bu akşam ben istediğimi yaparım seninle…”

“Sen kendini akıllı mı sanıyorsun? Niye iddiaya gireyim ki seninle. Bir zavallısın. Acınacak haldesin.”

“Hey güzelim korktun mu?”

“İki de bir bana güzelim demekten vazgeç p.ç kurusu.”

“İşte böyle daha da güzelsin.”

“Ulan nerde bi manyak beni bulur… Git işine…”

“Hadi ama alt tarafı kim daha iyi dans ederse…”

“Tamam başını devekuşu gibi gömmeyi yeğleyeceksin. Dans ettikten sonra herkes beğendiği kişinin adını bir kağıda yazar tamam mı?”

“Mini seçim yani…”

“Aynen öyle. Şarkı seçimi kim neyi isterse…”

“Tamam.”

Çantasından MP3 ünü aldı. Bilgisayara takmasını söyledi. Şarkı adını söyledikten sonra şarkının başlamasıyla dans etmeye başladı.

Şarkıyı ezbere söylüyor hem de dans ediyordu.

“It's getting hotter, it's a burning love
And i just can't seem to get enough of

I just can't get enough…”

Uzun zaman olmuştu dans etmeyeli. Ama bazı şeyler unutulmazdı. Ayaklarınız ritme kolay alışır. Öyle şahane haraketlerde yapmanız gerekmez, ayaklarınız sizin yerinize hangi hareketi yapacağını ritme göre karar verebilir.

Şarkı bittikten sonra sıra ondaydı. Aslında tedirginlik duymuyordu. Sadece sanırım aptalca davranıyorum, dersini vermek için bu iddiaya girmemem daha doğru olurdu diye düşünüyordu.

Adamın yapmaya çalıştığı repti. Repten hoşlanmazdı, tebeleniyor gibisine geliyordu. Daha güzel yapanları adliye önlerinde çok izlemişti. Ayrıca artık tv ve internet sayesinde gözlemleyerek bir çok şeyi öğrenebiliyordu insanlar.

Elini burkarak dansı bırakan adam acıyla doğruldu. Sinirle ona baktı.

Halbuki o onun dansını bile seyretmemişti, düşünceleri tv ve internet üzerine olmuştu.

Oylama sonunda dansıyla kazanan belli olmuştu. Kazanmanın gururunda ya da böbürlenmede değildi. Yenilgiyi hazedemeyen adamın giderken “Senle görüşcez!” demesine takılı kalmıştı. Eliyle bay bay işareti yaptı sadece.

Şişman adam gülümseyerek, onu hem tebrik etti hem de teşekkür etti. “Bunu benim için kimse yapmazdı.” Dedi. Samimiyetle cevap verdi. “Bunu senin için yapmadım. Kendim için de sanırım. Niçin yaptığımı aslına bakarsan bilmiyorum ama kimse kimseyi aşağılayamaz, küçük göremez. Bak emin ol bir kızla çok mutlu olabilirsin neden olmayasın ki. Her şey fiziki özellikler demek değildir.”

“Ben…” diyen şişman adam konuşmasını sürdürdü. “Bir kızı öpmedim bile… Senin bunları benim için yaptığını düşünmek beni çok mutlu etti.” diye itirafta bulundu.

Gözlerini ona doğru kaldırarak gözlük camları buğulanmış kilolu ama saf olduğuna inandığı bu adama baktı.

Yanağından öpüverdi daha fazlasını yapamazdı. “Ama artık bir kız seni öptü. Tamam mı? O yediklerinden hala kaldı mı? Sanırım acıktım” dedi gülümseyerek.

“Kaldı hem de çok. Senin için ayırdım” dedi adam.

“Sağol.” Derken adamın koluna girdi ve kendi karnını okşadı “Hadi şunu doyurayım da sussun.”

Bunun üzerine adamla birlikte gülümsemeye başladılar…

 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..