Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '20

 
Kategori
Öykü
 

Kısa Öykü

 

Toplumsal değişim, kentsoyluluğun üstünlüğü, usun, mantığın ürünü düzyazıyı doğurur. Bu gerçek 17.yyılAvrupasından başlayarak bilimsel düşüncenin gelişmesi, bireysel yaşantıyı yansıtma, gözleme dayanan anlatım düzyazı dilinin gelişmesini hızlandırdı.

Kısa öyküler sanatsalmetinlerdir. Kısa öykünün başarısı, yazılmamış ya da yazılamamış olanların, okuyucuya metnin derin yapısında bulunan simgeselalt yapılarla aktarılmasındadır. Bu alt yapıların içinde okuyucuca  çözülmesi gereken, onun zihninde bir dizi sorular oluşturan kimi gizlersaklıdır. Okurbu soruları yanıtlarken, gizleri çözerken yazarın "yardımcı yaratıcısı" ve öyküdeki anlamların ortaya çıkmasına yardım eden eylemli katılımcı konumundadır. Onun öyküye katılımı ve sezgisel tepkileri okur–merkezlibir eleştiridir aslında. Yazar ise sanatının getirdiği kimi sınırlamaları bilen, sanatının dar sınırları içinde dil kullanma özgürlüğünü dileğince kullanma hakkına sahip bir sanatçı.

Örnekler

 

O GECE

 

 

O gece, gündüz oynanan okey oyununu aceminin yenilmeden nasıl bitirdiği, bay AŞKIN’ın oyununu tamamlayamaması, oğlunu götürüp dönmemesi konuşulup durdu.

 

Bayan AŞKIN‘ın okey ustalığı yanında müzik eşliğinde okuduğu şiirler de o geceden kalanlardı. O kıyılarda yinelenip durdu o ses.

 

martıların çığlığı
temmuz sıcağında
közlenen bir yüreğe düşüyor
kıyıda
çığlık çığlığa sesler
ıslak serinliğinde kumsal
kara ateş
çoğaltıyor mavisinde coşkuları
bildik dost

 

Bayan AŞKIN’ın çoğalan sevinci, umutları, beklentileri dizelerde saklıydı. O yeni dostlukları yakalamıştı artık yalnızlığa, yakınmalara “paydos” dedi.

 

Dinlencenin ayrılık gecesinde sevinç, özlem, ayrılığın verdiği burukluk iç içeydi. Böylesine dostluklar yaratan giz bu kısa sürede nasıl da oluşmuştu. Bu gizi sürdürecek olanlar o ayrılık sabahı telefonlarını, adreslerini birbirlerine yazdırtıyorlardı. Çünkü yeşeren dostluklar sevgi ile örülmüştü.

 

ÇOCUK KALABİLSEYDİK

 

Harman sonuydu. Herkeste bir koşuşma vardı. İşini tezden bitirip içeri taşınmaya uğraşan köylüler birbirleriyle yarışıyorlardı sanki. Öküz çetenleri durmadan gidip geliyordu köy yolunda. Çeten arabalarından akan samanlar yol boyu sarı çizgiler oluşturmuştu.

 

Yağmurun ıslatıp, arabaların, motorlu taşıtların oyduğu toprak yol yer yer çukurlaşmıştı. Hangi çeten arabası olursa olsun, yolun her çukuruna vuruşunda ileri geri sallanıp durur gibi oluyordu. işte o an sarı samanlar kimin çeteninden az, kimininkinden çok akıyordu.

 

Öküzler, köpüklü geviş getiren ağızlarıyla dolup boşalmasını bekliyorlardı çetenlerin. Boyunduruklarındaki artıp azalan ağırlıktan eylem anını çıkarıyorlardı. Diğer yandan, ölçek ölçek sayılıp doldurulan buğday çuvalları dik dik, yan yana sıralanıyordu harman yerinde.

 

Cabir öyle durdu, dalgın. Köyün harman yerine gerinerek bakındı. Çeten arabasının gölgeli serinliğinde kır, dor atlarını arabaya, dövene koşanları sevecenlikle izledi. Dalgınlığı çözülmüştü .

 

“ Bir günlük yaşama üç günlük yiyecek gerek . “

diye usundan geçirdi .

 

Gölgelerde oturup yan gelinen günlerin bitmesine bir şey kalmamıştı. Çimen harmanın yerini karın aldığını, tüm ovayı beyaz örtünün kapladığını yakınına getirdi. Korkulu tipileri, ot, saman sorununu, hayvan bakımını; üç çocuğuyla genç karısının boğazını - kendini katmadan – acı acı yüreğinden geçirdi.

 

Dedesini, babasını göçürmüş kerpiç duvarlı, toprak, düz bacalı evinin tandırında yakacağı tezeğin sayısını bir bir bulmaya çalıştı. Sonuçlandıramadı. Az değildi bir tezeğin ederi; bir ekmekten çoktu .

 

“ Ekmeksiz durulur ama, tezeksiz nerde!”

 

diye vahlandı Cabir.

 

 Hele saçaklardan buzların asıldığı, tipinin korkulu estiği günde olası mı!?!

Birçok sorunun kafasında oluşturduğu düşüncelerle yerinden doğrulup çalışan, tığ savuran karısına baktı. Bakışlarını döven süren kızına, harmanı aktaran oğluna kaydırdı. Bakışları korkulu oldu sonra.

 

 

Tipili günlerin, soğuk ayların içinde düşündü oğlunu. Çeten arabasının gölgesinde uyuyan bebeğini gerisin geri dönerek yeniden gördü. Çocuklarının geleceğine baktı.

 

Her nedense, babasının kendisi gibi duyarlı olmadığını geçirdi kafasından. Yüreğinden soğuk soğuk suların aktığına kulak vererek döndü durdu düşünceler arasında.

 

GÜNE DOKUN

 

azalan ömrümüz

binek atlarla

çoğalır

 

Kulaklarında çınlayan sesti onu çağıran.

Ozanın dizelerinde göz gezdirirken dudakları boş durmuyordu. Mırıldandı dizeleri gecenin yirmi dördünde. Bir yıl başka bir yıla akıyordu.

 

karanfil kokulu

gündönümü

kalır geride

 

Ağlamaklıydı. Gününü, dününü geçirdi bir bir usundan. Yalnızlığını duydu.

 

İşte gecenin dönümünde hesap veriyordu ağlamaklı sesi. O ses hıçkırığa dönüştü birden.

 

O anları hiç unutamıyordu. Evde uçuşan mutluluk rüzgarı beyaz camda “kadınım” şarkısıyla hüzünlendi.

 

Söylenecekler başlamamıştı daha mutlu evin odalarında. Gecenin yarısını geçtiğini fısıldadı kulağına karısının. Yine olmadık sözler söylediler fısıltılarla. Kadınlığını yaşattığı bir uzun gecede duygular ayaklandı, beden dirildi.

 

yaşanası gençliği

bilmek kolay mı

 

Dizeler boynu bükük kaldı. Kimdi oyunu bozan.Yaşam oyun muydu? Kim bilir belki de öyle!

 

Gecenin birinde sorguladı durdu kendini kadın, sorular sıraladı kendine. Artık bir başka bahar yoktu yaşamında.

İşte yine o gecelerin birinde kulağına düşen sesi duruyordu yüreğinde kocasının:

 

ömrümüzün uzağında

karanfil açardı ya

yine öyle olmayacak

biliyorum

 

Torununun, kızının, damadının yalnız bırakmadıkları bu gece kızına sık sık öğütleri yineledi, kocasını hoş tutmasını istedi. Dün yaşadıklarının özeti miydi?

Torunu onun için gönül eğlencesiydi; kucaklaması, sıkı sıkı sarılması anneannesine yetiyordu.

 

Gündönümü akşamı ağlamaklı sızlanışları denemedi bu kez.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..