Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kısaca "Solculuk" üzerine

Kısaca "Solculuk" üzerine
 

Salkım Söğüt


Kuşkusuz tartışılmaya devam edecektir “solculuk” ve kimileri, kendisinin nasıl bir solcu olduğundan demler vuracaktır.
Lakin can alıcı hususlarda ikircikli tavırları ile ve duruşları ile devletçi, statükocu kanadın erdemlerine gölge etmeyecek laflardan beri durmayacaklardır.

“Solculuk” çok basit bir olgudur aslında.
Hele hele ülkemizde daha da kolaydır.

İnsan haklarını savunmak zor olmasa gerek, Kürt sorunu karşısında duyarlı tavırlar içerisinde olmak ve devletin Kürt Halkı üzerindeki baskı ve şiddet politikalarını reddetmek ve karşı duruş sergilemek, sanırım insanı çok da yıpratmasa gerek, darbe severlere cephe almak ve darbecileri her koşulda teşhir etmek, sanırım solculuğun olmazsa olmazlarındandır.
Derin devlet olgusuna karşı durmak, faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkması için çaba göstermek, sanırım solcu bir kişiliğin gündeminin üst sıralarını işgal etmesi gerekir.
Azınlık haklarının savunulması, eşcinsel haklarının savunulması, eğitim hakkının savunulması, çalışma hakkının savunulması ve kısacası toplumun diğer tüm sosyal katmanlarının haklarını savunmanın solculuğun temel ve şaşmaz bir kuralı olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mıdır?

Örneğin;
Beş yüz tane çocuğumuz, evet, yanlış okumadınız beş yüz tane çocuğumuz çeşitli suçlardan dolayı ağır cezada yargılanmakta ve ne komiktir ki bu küçücük çocuklar, en az beşer yıldan başlamak üzere cezalar almaktadırlar.
Sebebine baktığınızda, insanın aklını durduracak cinsten, basit eylemler süreci görürsünüz.
Polise taş attığı gerekçesi ile gözaltına alınan çocukların, ağır cezada yargılanıyor olmaları, bu ülkenin devletçi ve statükocu yapısının utanç kaynağı değil midir?
Ve bu yapıyı savunmak acaba hangi solcunun işi olabilir?

Peki, ülkemizdeki otoriter devlet anlayışı bize neyi dikte ettirmektedir?
Çok basit aslında.
Cumhuriyet tarihinden beri, otoriter devlet anlayışının topluma dikte ettirme çabası içerisinde olduğu şey “biz neyi, nasıl düşünmenizi istiyorsak, öyle ve o şekilde düşüneceksiniz” anlayışı olmadı mı?
Ve bu gün geldiğimiz noktada, otoriter devlet anlayışı, şiddetle sorgulanmaktadır.
Bu sorgulanma sürecinde insanlar, ister istemez farklı siyasal alanda, farklı kamplara ve ara renklere doğru kaymaya başlıyor.

Otoriter devlet anlayışı içerisindeki otorite gücünü elinde bulunduran, başta askeri otorite ve hemen ardından gelen sivil yargı otoritesi, cumhuriyet tarihi içerisinde elde etmiş olduğu ayrıcalıklı ve imtiyazlı konumunu kaybetmemek adına, her türlü demokratik talebi, demokratik açılımları, memleketin bölünmez bütünlüğü içerisinde ele almakta ve değerlendirmektedir
Ve bu değerlendirmelerinin kriterleri ise kendilerine ait olan imtiyazlı yapıları ile çatıştığı anda, ortalığı velveleye vererek “aman ha dikkat, bölünüyoruz, parçalanıyoruz, şeriat geliyor, bu kış komüniz gelecek” türünden naralar atarak, yandaş bulmaktalar.
Bu naraların hayat bulduğu yegâne kesimler ise hiç şüphesiz ki “ulusalcı” ve “milliyetçi” kesimlerdir.
Kendisini solda tarif eden ulusalcı kesimde, istisnasız bir şekilde otoriter rejim anlayışının diktelerine, kendisini milliyetçi sağ kesim gibi bırakır ve her iki zihniyette bir bakmışsınız ki aynı platform içerisinde, her türlü demokratik talebi reddetmek sureti ile baskı ve sindirme politikalarının yegâne savunucusu olarak karşımıza çıkar.

Vurgulamak istediğim temel sonuç ise şudur.
Kendisini otoriter devlet anlayışının insafına terk etmiş olan ve bu çerçeve de düşünce geliştirerek kendisini solda görmek gibi bir cehaletin içerisine düşenlerin, siyasal çizgilerini tekrar gözden geçirmeleri gerektiğidir.
Aksi halde kendilerini solcu sanarak yaşamaya devam ederler.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..