Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '16

 
Kategori
Psikoloji
 

Kişilik bozukluklarının genel özellikleri

Kişilik bozukluklarının genel özellikleri
 

“Bazı insanların, sırf normal olabilmek için olağanüstü bir güç harcadıklarını kimse fark etmez.”  Albert Camus
 
Albert Camus’un bu sözü, sanırım kişilik bozukluklarının doğasını anlamak için oldukça çarpıcı bir sözdür. Kişilik bozuklukları, çoğu zaman diğer “normal” insanlar gibi olmak konusunda oldukça zorlanırlar, hatta öyle davranmak istediklerinde bunun için inanılmaz bir enerji harcarlar zira duyguları, düşünceleri, davranışları, yaşam stilleri, hayatı algılayış şekilleri birçok insanınkinden farklı ve onlar için zorlayıcıdır.
 
Ben, kişilik bozukluğu olan bir insanı ayağına ters giymek zorunda kaldığı ve ayaklarına sıkan bir çift ayakkabı ile ısrarla yürümeye çalışan birine benzetiyorum. Nasıl ters giyilen bir ayakkabı giyenin ayağını rahatsız eder ve aynı zamanda düz bir şekilde yürümesine izin vermezse, bozuk bir kişiliğe sahip bir insan da -kullanmak zorunda kaldığı çeşitli savunma mekanizmaları nedeniyle- hayatı doyasıya yaşamak ve hayattan keyif almak konusunda sıkıntı yaşar.
 
1) Güven ve sevgi eksikliği hissederler: Çocuğun ilk gelişim dönemlerinde hayati derecede ihtiyaç duyduğu sevgi ve güven duygusundan bahsetmiştim. İşte kişilik bozukluğu olanlar -alt türüne göre- bu duyguların her ikisini ya da yoğunluklu olarak birisini elde edememiş kişilerdir. Bilinçdışı alanlarının derinliklerinde yaşadıkları çok yoğun sevgi ve güven eksiklikleri birçok alanda değersizlik ve yetersizlik gibi duygular hissetmelerine neden olur. Diğer bir deyişle, bilinçdışında kendilerinin değersiz ve yetersiz olduklarına dair bir yanılsama yaşamaları bugünkü birçok duygu, düşünce ve davranışlarının ana belirleyicisi rolündedir. Bu yanılsamalar, onlarda yaşamda var olabilmek ve benlik bütünlüklerini koruyabilmek amaçlı çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmelerine ve diğerleriyle bu savunmaları ekseninde iletişime geçmelerine neden olmuştur. Bundan dolayı, ruhsal enerjilerinin büyük bir kısmını savunmalarını sürekli devrede tutmak için harcarlar. Hatta bazıları kendilerine savunmalar üzerine kurulu bir dünya oluşturarak, kendi öz benliklerinden habersiz bir şekilde ömürlerini geçirebilirler. 
 
2) Dürtülerini kontrol etmekte zorlanırlar: Kişilik bozukluğu olan kişiler, yaşadığı stres ve kriz anlarıyla baş edemeyip çok yoğun duygusal ve davranışsal tepkiler verebilirler. Örneğin, öfkelendiklerinde başkalarının ne düşeceğini hiç umursamadan çok kırıcı olabilirler. Dürtülerini kontrol edebilecek bir mekanizma geliştiremedikleri için zihinlerine gelen ilk eylemi gerçekleştirmekte ya da sözü söylemekte bir sakınca görmezler. Çok daha ağır düzeyde kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarıyla girdiği kriz ve çatışma anlarında şiddete başvurarak karşındaki insana ciddi zarar verme potansiyeli taşırlar. Aynı şekilde sevinçlerini ve coşkularını da çok aşırı yaşayarak kimi zaman etrafa karşı garip davranışlar sergileyebilirler.
 
Bu bağlamda, işledikleri suçlardan dolayı uzun yıllar hüküm giyen, sürekli olarak hapsi girip çıkan ya da günlük yaşamda sık sık adam yaralama ya da cinayet gibi suçlara teşebbüs eden kişilerin ağır kişilik bozukluklarından mustarip insanlar olduğu yorumu yapılabilir. 
 
3) Boşluğa düşmemek için “eyleme vurma” davranışları sergilerler: Kişilik bozukluklarına sahip insanların, bilinçdışı derinliklerindeki yoğun değersizlik ve yetersizlik duygularıyla yüzleşmeleri onlara o kadar zor gelir ki, kimi zaman sırf buna maruz kalmamak için kendilerine zarar verici ama geçici olarak haz duymalarına neden olan davranışlarda bulunmaktan çekinmezler. Psikoloji’de “eyleme vurma” olarak geçen davranışlara başvurarak, hayatlarında boşluğa yer vermemek için ellerinden geleni yaparlar, çünkü herhangi bir boşluk anı onlarda derinlerinde hissettikleri bu duyguların gün yüzüne çıkmasına neden olur. Dolayısıyla, boşluğa düşüp bu duygularla karşılaşmamak ve kendilerinden kaçmak için eyleme vurmayı seçerler. 
 
Tipik bazı eyleme vurma davranışlarından bazıları şu şekildedir:
 
• Yoğun alkol ya da uyuşturucu kullanımı
• Uygunsuz cinsel ilişkilerde bulunma
• Aşırı yemek yeme
• Aşırı hız yapmak gibi adrenalin ve heyecan hissettirecek riskli eylemlerde bulunma
• Kendine zarar verici davranışlarda bulunma (kendi kesme, jiletleme)
• İntihara teşebbüs etme
• Aşırı para harcama, alışveriş yapma 
• Başkalarına karşı hiddet ve aşırı öfke duyma, aşağılama, sözlü saldırı
• İşkoliklik
 
4) Hayatı “mış gibi” yaşarlar: Bu kişililerin hayatlarında sergiledikleri duygu ve davranışlar çoğunlukla “mış gibidir”, yani ilişkilerinde, kararlarında, davranışlarında içten ve samimi olmakta zorlanırlar. Herhangi bir ortamda verdikleri duygusal tepkilerini; öfkelerini, sevinçlerini, cinselliklerini bile sanki “rol yapıyormuş” gibi yaşarlar. Bu gerçeği çoğu zaman kendileri de fark etmezler; bir anormallik olduğunu hissedebilirler ancak herkesin hayatı böyle yaşadığına kendilerini inandırarak bu alanı çok kurcalamak istemezler.
 
5) Kendilerine dışarıdan bakmakta zorlanırlar: Derinlerindeki baş edemeyecekleri düzeydeki olumsuz duygularla karşılaşmak istemedikleri için kendilerine dışarıdan bakamazlar dolayısıyla çoğunlukla kendileriyle ilgili farkındalık ve içgörüleri çok düşüktür. Dışarıdan nasıl göründüklerini, etrafına nasıl bir imaj çizdiklerini fark edemezler. Başkalarıyla kurduğu ilişkilerde genelde sahte bir maske kullanırlar hatta takınmak zorunda kaldıkları maskenin benliklerinin tamamını temsil ettiğine kendileri bile inanabilirler. 
 
6) “Bölme” savunma mekanizması hayatlarının ana belirleyicisi konumundadır: Kişilik bozukluklarının ayırıcı tanısında en çok başvurulan yöntem ise kişide bölme (splitting) savunma mekanizmasının olup olmadığıdır. Bölme savunma mekanizması en genel anlamıyla; hayatı iki kutuplu algılamak ve yaşamaktır. Kişilik bozukluklarının genelinin hayatı algılayış şekilleri, duyguları, düşünceleri ve davranışları başvurdukları bölme savunma mekanizmasından ötürü uçlarda ve tutarsızdır. Örneğin, insanlarla uzaklık-yakınlık dengesi kurmakta zorlanırlar, hayatlarında ya çok sevdikleri kişiler vardır ya da nefret ettikleri kişiler. Duygularını ya aşırı coşku dolu yaşarlar ya da tam tersi depresif bir halde olurlar. (Bknz: Yazarın bu konudaki diğer makalesi: "Bölme Savunma Mekanizması ve Ruhsal Gelişim")
 
7) “Yansıtmalı özdeşim” savunma mekanizmasına sıklıkla başvururlar: Ağır derecede kişilik bozukluğu olan kişiler, derinlerinde hissettikleri değersizlik ve yetersizlik gibi duygularla mümkün olduğunca yüzleşmemek için çabalarlar. Aynı zamanda bu olumsuz duyguları yönetebilecek ya da dindirebilecek ruhsal gücü kendilerinde bulamadıkları için fırsatını bulduklarında bu duyguları başkalarına aktarma yoluna giderler. Bunu yaparken aktardığı kişilerin iyilik halleriyle de özdeşim kurarak ruhsal sistemlerini dengede tutmaya çalışırlar. 
 
Kişilik bozukluklarında sıklıkla yaşanan bu durumu bir örnekle açıklamak istiyorum: Yansıtmalı özdeşime başvuran kişiler, içindeki olumsuz duyguları yoğun bir şekilde hissettiğinde bilinçdışı bir şekilde hemen bunları bir başkasına yüklemenin fırsatını kollarlar. Karşılarında duygusal olarak işgal edebilecekleri bir kişi varsa o kişiyle bir tartışma ya da kavga ortaya çıkartarak hissettikleri tüm olumsuz duyguları ona aktarır ve onun iyilik halini de –onla özdeşim kurmak suretiyle- kendilerine alırlar. 
 
Tartışmanın sonunda karşındaki insan, baş etmekte zorlandığı olumsuz duygularla baş başa kalmışken, kişilik bozukluğu olan kişi oldukça rahatlamış bir hale geçer. Hâlbuki diğerinin hissettiği olumsuz duygular kişilik bozukluğu olan kişinin tartışma öncesi hissettiği duyguların ta kendisidir. Her iki taraf için de bilinçdışı bir alanda gerçekleşen bu “alışveriş”, kişilik bozukluğu olan birçok insanın oldukça geçimsiz olmalarını ve sık sık başkalarıyla tartışıp sonrasında onların kendilerini kötü hissetmesine neden olmasını açıklayan önemli bir savunma mekanizmasıdır.
 
8) Hissettikleri olumsuz duygularla yüzleşmemek adına bilinçdışı bir takım psikolojik semptomlar geliştirebilirler: Kişilik bozukluğuna sahip bazı kişiler derinlerindeki değersizlik ve yetersizlik duygularıyla karşılaşmamak adına kimi zaman hayatlarında somut olarak meşgul olabilecekleri, bilinçdışı bir şekilde bir semptom ya da psikolojik rahatsızlık üretebilirler. Örneğin, toplumda sıkça rastlanan panik atak, obsesif kompülsif bozukluk (OKB) olarak geçen takıntı rahatsızlıkları ya da farklı fobiler edinilmesi bazı kişilik bozukluklarının altta yatan duygulardan kaçmak için geliştirdikleri bazı savunma modelleri olabilirler. 
 
Bu durum aslında kişinin kendi benlik bütünlüğünü korumak amaçlı geliştirdiği bilinçdışı bir strateji niteliğindedir zira “boşluk”, “değersizlik”, “yetersizlik”, “güvensizlik” gibi duygularla yüzleşmenin bedeli kişi için çok ağır olabilir hatta bu tür duygular kişinin kimi zaman psikoza girmesini bile neden olabilir. Bu sebepten dolayı, kişi benliğinin temel bütünlüğünü korumak amaçlı bu tarz semptomlar üretebilir.
 
Bu bağlamda, tanımlanan ve belli bir tedavi süreci başlatılan birçok psikolojik bozukluğun aslında kişinin altta yatan temel bir takım duyguların bastırılması sonucunda ortaya çıkan semptom niteliğindeki sorunlar olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bir takım psikolojik müdahalelerle bu semptomlar ortadan kaldırılsa bile altta yatan temel kişilik bozukluğu çözümlenmediği sürece kişinin başka semptomlar üretmesi beklenen bir durumdur.
 
9) Ruhsal gelişimleri duraksamaya uğramıştır: İnsan olarak her birimizin bu dünyada nihai olarak kendimizi gerçekleştirme amacıyla bulunduğumuzu belirtmiştim. Bu süreç herkes için farklı tecrübe ve yaşantılar içeren bir ruhsal tekâmül yolculuğudur. Ancak kişilik bozukluklarının çoğunluğunda bu tekâmül süreci adeta tıkanmıştır; zira kişilik bozukluğu olan bir birey kendini değerli ve yeterli hissetmek adına sürekli olarak çeşitli savunma mekanizmalarına başvurma ihtiyacında olur. Hal böyle olunca, kendilerini gerçekleştirmek, ruhsal olarak tekâmül etmek için kullanılması gereken ruhsal enerjinin büyük bir kısmı kişinin savunma mekanizmaları için harcanır ve ruhsal gelişim süreçleri adeta bir tıkanma gerçekleşir. Bu sebepten, bazı kişilik bozukluğu olan insanlarda yıllar geçse bile bir olgunluğa ya da ruhsal bir gelişime rastlanmaz, adeta bir bozuk plak gibi aynı yerde ve aynı sorunlarla uğraşıp dururlar. Oysa bu plağın hep ileriye doğru dönmesi, dönerken de hoş bir seda üretmesi insanın en temel varoluş amacıdır.*
 
* Bu yazı, Ümit AKÇAKAYA'nın yayımlanmış "UYANIŞ" adlı kitabından alıntıdır.
 
Toplam blog
: 89
: 3716
Kayıt tarihi
: 06.12.11
 
 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ,“Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” bölümünden mezun oldum. Yüksek lisans..