Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '09

 
Kategori
Psikoloji
 

Kişilik değişimi ve doğrulama sapması

Kişilik değişimi ve doğrulama sapması
 

Bebekken ne görsek mu ne mu ne. Cevap vermekten yorulurdu bizi büyütenler. Daha sonra, okulda öğretmenlerimiz cevapladı sorularımızı. Beynine değer verdiklerimiz aydınlattılar bizi zaman zaman. Okuduğumuz kitaplarda heyecanla altını çizdiğimiz cümleler. İzlediğimiz filmler. Arkadaş sohbetlerimiz. Büyüklerimizin eleştiri ve önerileri. O günlerde fark edemediğimiz yönlendirmeler, beklide baskılar. Bilinçli onaylarımız, edilgen kabullenişlerimiz. Çiğneneyerek yuttuklarımız, çiğnemeden yutturulanlar. Düşünceler ve ulaştığımız sentezler. Acılarımız, sevinçlerimiz. Yaşamın ödül ve cezaları. Anılarımız, umutlarımız, beğendiğimiz ve beğenmediğimiz yönlerimizle, İşte kişiliğimiz.

KİŞİLİK, Duygu, değer, düşünce, inanç, ilgi, yetenek, tutum ve davranışlarımızdan oluşan bir organizasyondur. İç güdüsel olmayan, doğduğumuz andan itibaren sürekli değişen ve istenildiğinde yeni öğrenmelerle değiştirilebilen ve geliştirilebilen bir sistemdir.

Kişiliğin, her insanın diğer insanlardan farklı olmasını sağlayan kendine özgü özellikleri vardır. Hatırlama, çabuk duygulanma, öfkelenme, alınganlık, kolay ve çabuk düşünüp karar verme, iyi konuşma, insanın giyinişi, yürüyüşü, el ve kol hareketleri, ses tonu ve beğenisi kişiliğin parçalarıdır.

MİZAÇ, Bireyin düşünsel faaliyetleri dışında, sinir sisteminin özelliği veya iç salgı bezlerinin az ya da çok çalışması gibi soyaçekimle gelmiş olan fizyolojik özelliklerin etkilediği psikolojik tutumlarımızdır. Çabuk kızmak, sıkılmak, neşelenmek, öfkelenmek, hareketli ya da hareketsiz olmak vb..bireylere göre değişen mizaç özellikleridir.
İçsalgı bezleri doğrudan kana karışan hormonlar salgılar. Bu hormonlar kan aracılığıyla tüm bedeni dolaşır, organizmanın büyüme ve gelişmesine doğrudan etkide bulunurlar. Tiroid bezi hormonlarından biri olan tiroksin hormonunun kana, normal değerlerden fazla salınması bedensel etkinliklerde bir canlılığa, asabi gerilimlere, aşırı duyarlılığa, duygusal ve heyecansal dengesizliklere yol açar. Az salgılanması ise tembelliğe, hareketsizliğe, fiziki güçsüzlüğe ve bedensel yorgunluğa neden olur.

KARAKTER, “ İz ”anlamındadır. Kişilik ve mizacın, zeka ve yeteneğin bireydeki ortak görüntüsüdür. Fertleri birbirinden ayırt eden öz ve niteliklerdir.

Herkesin içinde bir elmas.

Kimi tozlu, üfleseniz parlayacak.

Kimi çamurlu, yıkamanız gerekir.

Kiminin üzerindeki çamur kurumuş, taşlaşmış,

önce ıslatıp yumuşatmalısınız.

Kimi elmaslar betona gömülmüş,

önce betonu kırmalısınız.

Kimi, kurşun geçirmez çelikle kaplı,

ulaşmak imkansız değil fakat çok zor.

Bazı elmaslarsa ışık yılı kadar uzakta,

ulaşmak isteseniz de ömrünüz yetmez.

Lise son sınıf öğrencilerine kişilik konulu bir seminer vermiştim. Seminerin sonlarına doğru, öğrencilere “ Kendi kişiliğinizi tanığınızdan ne kadar emin misiniz ? “diye sordum. Salonda 54 öğrenci vardı ve öğrencilerden 24’ü kendi kişiliklerini tanıdıklarından emin olduklarını söylediler. Soruma devam ettim.“Kişilik özelliklerimizin bize gerçekten uygun olup olmadığının analizini yaptık mı, işe yaramaz tarzımızı atıp yerine bize yakışan en uygun tarzı monte etmeye çalıştık mı, ya da kişiliğimizin herhangi bir özelliğini inceleyip, renginin ve tonunun bize uygun olup olmadığına baktık mı, dahası bu özellikler zamanla kişiliğimize yerleşirken, bu durumun ne kadar farkındaydık. Bize şu yanlış bu doğru denilen şeyler acaba bizim için gerçekten yanlış ya da doğru muydu?” Daha sonra kişiliklerini tanıdıklarından emin olduklarını söyleyen 24 öğrenciye “ Kişilik özelliklerinizi bu şekilde inceleme % niz nedir ? diye sordum. 24 öğrencinin söylediği % leri tek tek tahtaya yazdım. Rakamları toplayıp 24 e bölerek ortalamayı aldım. Çıkan ortalama rakam % 17 idi. Ardından tüm öğrencilere “ % 17 lik bir incelemeyle kişiliğimizi tanıdığımızdan emin olmamız mümkün mü ? ” diye sordum. Doğal olarak hayır dediler.

Kişiliğimiz, aile, çevre ve toplum kültürüyle etkileşerek, modellediğimiz özelliklerle, yaşantılar sonucu edindiğimiz deneyimlerle, düşünce ve değerlendirmelerle ve ulaştığımız sentezlerle zaman içinde oluştu. Kişilik özelliklerimizi topladığımızda çoğunu, bilinçli tercih yapma yeteneğimizi yeterince kullanmadan ve bize uygunluğunu fazlaca sorgulamadan edindik.

İnsanın kişiliğini genetik özellikleri veya çevre şartları değil, kendi özgür seçimleri belirler. Kişilik, doğuştan getirdiğimiz bir paket program değildir ya da kişilik, genetik hapishanesinde mühebbet yatmıyor, bu nedenle özgürdür. Eğer kişiliğimiz, ihtiyaçlarımızı istediğimiz düzeyde karşılamıyorsa, ihtiyaçlarımızı karşılayıncaya dek değiştirebiliriz.

Mevlâna diyor ki; “Her kötü huyunu bir diken bil. Dikenler ayağını nasıl incitirse; çirkin huyların da diken gibi hem seni, hem de başkalarını yaralar”

Kendini geliştirmek, yanlışların yerine doğruları koyabilmek, eksikleri tamamlamak ve değişimi, kalıcı değerlerle gerçekleştirmeye çalışmak bir yeniden doğuş çabasıdır.

“ Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardandır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaş civarındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.
Kartal 40 lı yaşlara geldiğinde pençeleri sertleşir, esnekliği kaybolur. Bu nedenle avlanamaz. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık uçmakta bile zorlanır. Bu noktada kartalın önünde iki seçenek vardır:
- Ya ölümü seçecektir,
- Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecine katlanacaktır.
Yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürer. Eğer kartal bu yönde karar verirse bir dağın tepesinde, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.”

Kendisini yenileme yeteneğine sahip olan insan, kendi özgür seçimleriyle, öğrenme ve yaratıcı özellikleriyle, ihtiyaçlarını karşılamayan davranış kalıplarını her yaşta ve her istediğinde değiştirerek yeniden doğuşunu gerçekleştirebilir. Yeter ki bunu yürekten istesin, yeterli emeği versin ve gerekli sabrı göstersin.

Tanrım,

değiştirilebilen ve değişmesi gereken şeyleri

değiştirme cesaret ve gücünü,

değiştirilemeyecek şeyleri olduğu gibi kabul etme olgunluğunu ve

ikisi arasındaki farkı anlayacak aklı bana ver.

( Norfolk 1989 )

Değişime nereden başlanacağı çok önemlidir. Her davranış bir sonuçtur ve her sonucun bir öncesi olduğu gibi, şu anki davranışlarımızın oluşmasında önceki yaşantı ve tecrübelerimizin etkisi oldukça yoğundur. Her davranışımızın mutlaka temel bir nedeni vardır. O temel nedene tohum değer diyebiliriz. Kontrol tohum değerdedir. Değişim, tohum değeri bulmak ve onu iyi bir analizle başlar.
Değişimi “Düşün gerçekleşsin“ türünden içi boş sloganlarla gerçekleştirmeye çalışmak, bir filin züccaciye mağazasına girip dolaşması gibi ortalığı kırıp dökmekten başka hiçbir işe yaramayan boş çabalardır.
Değişimin kapısı insanın kendi içindedir ve O kapı sadece içeriden dışarıya doğru açılır. Dışarıdakiler o kapının sadece zilini çalabilirler. Bu nedenle asla birinin mantığına seslenerek onu değiştirmeye çalışmayın. Değiştirmeye çalıştığınız kişi, en fazla size “Evet haklısın” der fakat sizin çabanızla % 99 değişmez. Siz değiştirmeye çalıştıkça uyum adına değişen siz olabilirsiniz. Değişim genelde zıttına hükmeder. Ancak kendinizi değiştirebilirseniz karşınızdaki sizin değişimizden etkilenerek size doğru adım atabilir.

Akıl bir konuda bir anlayış oluşturduktan sonra bu anlayışını korumak için çalışır ve kolay kolay değiştirmek istemez. Yeni bilgileri, oluşturduğu inanca göre kabul veya reddeder. Eğer edindiği bilgi, kişinin sahip olduğu görüşü doğruluyorsa mutlu olur ve bilgiyi kabul eder. Ya da aksine; yeni bilgi, sahip olduğu görüşle çelişiyorsa mutsuz olur ve bilgiyi reddeder. İnsan neyi yaşıyorsa, o’na inanmaya başlar. Eğer insan inandığı gibi yaşayamıyorsa bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Dahası bazı insanlar olaylara sadece kendi bakış açılarından bakmakla kalmıyor, gerçekleri çarpıtarak kendi inançlarına uydurmaya çalışıyorlar. Bilginin objektif ya da bilimsel olması bile kişinin zihnindeki bu direnci aşamaz. Bu duruma doğrulama sapması diyoruz.
Doğrulama sapması kendini siyasi düşünceden tutunda hayatın hemen hemen her alnında, özel ilişkilerde bile kendini gösterir. Sizin söylediğiniz şey adaletli bile olsa malesef insanların çoğu sizin söylediğiniz şeyi, kendi faydasına değilse kolay kolay kabullenmez. Ancak istekler değiştiğinde verilen tepkiler değişiyor, bakış açısı değişiyor, düşünme biçimi değişiyor.
Hepmiz birinin bir konudaki zihniyetini değiştirmenin ne kadar zor olduğunu kişisel deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Bilimsel ve objektif düşünemeyen bir zihniyeti mantık yürüterek veya bilimsel kanıtlarla değiştirmeye çalışmayınız. Çünkü, çoğunlukla onların zihinlerinde tam tersi bir düşünce yerleşiyor ve dahada kalıcı oluyor. Çünkü insan beyni her mantıklı açıklamaya kendi zekâsı ve yaratıcılığı düzeyinde, karşı fikrini oluşturma yeteneğine sahiptir. Bu nedenle

“İnsanların zihniyetini değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.” diyor Einstein.

Madem ki mantığa seslenerek davranışları değiştirmek mümkün değil o halde ne yapalım ? Önceleri faydası anlaşılamayan ‘öykü anlatma’ yönteminin zihnin direncini en kolay aşan yöntem olduğu keşfedildi. Günümüzde birçok yazar, bir çok psikolog bir fikrin iletilmesinde ve karşı tarafı ikna edebilmekte en güçlü yöntemin ‘öykü anlatma’ olduğu konusunda artık hemfikir. Bu konu öylesine önemli ki; sadece bu yöntemi kullanan iletişim, eğitim ve danışmanlık şirketleri faaliyete geçti.

 
Toplam blog
: 36
: 6015
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

Günün dünden güzel olsun... ..