Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişilik gerçek olan değildir

Browning, "Ne yazık ki insan, hâlâ insan olamamıştır" der. Taşıma suyla değirmen döndürenler ancak, suyun kesilmesiyle değirmenin bir işe yaramadığını fark edebilirler. Pohpohlarla, egosal veya parasal çıkarlarla `kişilik`geliştirenler, bu pohpohlamaların bitmesiyle, kişilik bozukluğuna uğrarlar. Bedeni ile (güzellik) şöhret olanların, yaşlandıklarında bunalıma düşmeleri bu yüzdendir...

Arzu, haz, acı, ıstırap, korku, ölüm...vs. gibi duygularla birlikte bedenimizi de devreye sokarak oluşturduğumuz `kişilik`, günlük hayatımızda bu duygularımızın bir veya birkaçının azalıp-çoğalmasıyla kişiliğimizde olumsuz veya olumlu değişiklikler oluşur. Bu değişikliklerin farkına varmayanlar - sebeplerini idrâk edemeyenler- kendilerini - bu duygulara bağlı olarak - mutsuz veya mutlu hissederler...

"Kişilik gerçek olan değildir."

Tıpkı bir zihnet eşyası gibi, ismi (altın, diyelim) ve şekli ( altına verilen şekiller: yüzük, kolye, bilezik..vs. gibi) ziynet eşyasından soyutladığımızda altın, apaçık hale gelir. İsimden (Ali-Veli-Ahmet-Mehmet..) ve şekilden ( güzel-çirkin, iyi - kötü, büyük-küçük, güçlü-güçsüz, zengin-fakir..) ve bu kavramların yarattığı arzulardan ve korkulardan kendimizi kurtarabilirsek, geriye sadece "öz" varlığımız (insan) kalır. Bundan sonraki hal, sanki günlük hayatımızı `kendiliğinden` ve `doğru tepkiler` göstererek otomatik bir şekilde yaşarız...

Bu `kendiliğindenlik`, kendini idrâk etmek ve bunun bilincinde olarak kendini eğitmekle elde edilir. `Kendini idrak` hali, arzular, korkular ve yanlış fikirler biçimindeki engelleri kaldırarak. yüce ahlâki ve erdemi kolayca ve kendiliğinden ulaşılabilir hale getirir...

İnsan, `kişilik`le yüklü kaldığı sürece, beşeri huylara ve alışkanlıklara (arzu, haz, acı, ıstırap, korku..) maruz kalır. Ancak, bu zihinsel ya da duygusal tepki fark edildiğinde, derhal giderilir; giderilmezse de sorun yaratır. İşte bu sorun, kendimize yüklediğimiz "kişilik sorunu" dur...

Toplumu oluşturan varlıklardan biriyiz. Beklentilerimiz çok. Bakıyorum da, hiç kimse birbirine yakın değil; kendi kendimize bile.. İçten `öz`den kişiler görmek raslantılarda kalmış gibi... Günümüz insanı, yukarıda saydığımız duygularla yoğrulmuş; sadece bedenine teslim olmuş, ikinci `ben`liğini yaşamaktadır. Artık, bu duygulardan arınmayı `ot gibi yaşamak` ya da, `robot gibi yaşamak` olarak görüyor. Bireyin tüm kişisel hayatının büyük ölçüde bilinç eşiğinin altında gömülebilecegini, bununla birlikte faaliyetlerini sağlıklı ve düzgün biçimde sürdürebileceğini, günümüz insanı kabul edemiyor. Bu tür yaşamı `normal`görmüyor...

"Normal" nedir? Arzu ve korkularla boğuşmak mı, normal? Bedenimizin halini şiddetle düşünür olmak mı, normal? Duygular tarafından hırpalanmak, düşünceler tarafından işkence edilmek mi, normal? `Sen`lik, `Ben`lik duyguları yaratarak, sonra da onları çatıştırmak mı, normal?... Sonsuza kadar bunları uzatmak mümkün. Sağlıklı bir beden ve sağlıklı bir zihin büyük ölçüde bunların farkındalığında yaşar. Ancak ara sıra acı ve ıstırap nedeniyle dikkatı çekerler. Neden, tüm kişisel hayatı, doğru bir biçimde işlev görebilen (yanlış olanı akla getirmemek süretiyle) bu kapsam içinde görmemeli? İnsan, olan her şeye, iyi ve tam tepkiler verebilir. Kendine - ego - hakim olma, varlığın ikinci doğası haline geldiğinde farkındalık, odağını değiştirerek varoluşun ve faaliyetin daha derin düzeylerine yöneltir...

"Kaos-karışıklık" ile birlikte yaşamak, günümüz insanının tuzu-biberi haline geldi. Temiz ve iyi düzenlenmiş bir hayatın tüm amacı, insanı bu kaosun tutsaklığından ve kederin yükünden kurtarmak ve özgür kılmak değil midir? Çoğunluğumuz, artık bu tür bir yaşamı, bilgisayarla programlanmış bir hayat olarak görüp, karşı çıkıyor! Sorunlardan arınmış bir hayatın ne kusuru var? Kişilik, gerçek olanın bir yansımasından ibarettir. Neden, yansıma orijinale otomatik olarak sadık kalmasın? Gerçekten, "Dertleri zevk edinmek" zorunda mıyız? Kişinin, kendine özgü 'model'ler çizmeye ihtiyacı var mıdır? Hayat, - ki kişi, onun bir ifadesidir - kişiye rehberlik edecektir. Kişinin, gerçeğin sadece bir gölgesi olduğunu, fakat, gerçeğin kendisi olmadığını bir kez idrâk ettiğimizde, üzülüp dertlenmekten vazgeçeriz. Kendi içimizden, içsel rehberimiz tarafından yönlendirilmeyi kabul eder ve benimsersek hayat, bilinmez bir yolculuk haline gelir. -DERLEME-

"BİLİNEN, SADECE YAŞANMIŞ OLANDIR."

Alaettin Morgül / 14.12.2011 

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..