Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel Gelişim : Peki, bana göre mutluluk nedir?

Kişisel Gelişim : Peki, bana göre mutluluk nedir?
 

ottoman2d.blogspot.com.tr


 Sanırım bu kavram üzerinde düşünmeyen filozof olmamıştır. Bazı filozoflar ömürlerini bu “Mutluluk” kavramına ayırmışlardır. Bazıları göre de yaşamın asıl anlamı : “Mutlu olmak”tır

Tanım isterseniz, kıyamet kadar. Onu da yaparız. Ama bazı şeyler genellikle tersleriyle, ters kavramlarıyla daha çok anlaşılır. Mutluluğun tersi nedir? Kabaca, herhalde, “Acı çekmek” Öyleyse insan acıdan kaçabildiği müddetçe mutluluğa yaklaşır, öyle mi? Öyle olması gerekir ki bazı düşünürler hayatın anlamını sonsuz zevk almaya ve böyle bir yaşamaya bağlamışlardır. Yani kısaca, vur patlasın, çal oynasın, bu ömür böyle geçer… “Hedonizm”  , (Hazcılık) da denilen bu anlayış bazı insan topluluklarına ve çağlara damgasını basmıştır. Ama düşünecek olursanız. Böyle bir hayat da pek akıl işi değildir. Gerçi, şimdi bile,  böyle bir hayat anlayışını benimsemiş çok insan görürüz çevremizde ama… Yok yok, mutlu bir insan böyle bir insan değildir. Çünkü her aşırı zevkin ucunda yine belli ki acı vardır.

Öyleyse  Mutluluk belki de hayatımızdaki sağlayabildiğimiz güzel bir dengedir. Ne dersiniz? İnsan hayatına etki eden çeşitli etmenler arasında uyumlu bir denge sağlayabiliyorsa, eh mutluluğa yaklaşılmış demektir.

Bazı insanlar vardır kendilerine ne kadar işkence ederlerse o kadar Allaha yaklaştıklarını sanırlar; bir ekmek, bir hırkayla ömürlerini geçirip; çeşitli dertlere düçar olup, yine de hayatından yakınmayan enbiyalardan söz ediyoruz...

Mutluluk, belki de insanın kendi kendisinden hoşnut olmasıdır. İnsanın içinde  bir denge vardır. Bu dengeyi sağlayan en önemli unsur belki de “vicdan”dır. İnsan kötü bir şey yapmadıkça; iyi şeyler yaptıkça, insanın kendisinden hoşnutluğu artar. Ama bu sonsuz hoşnutluk için yalnız insanın kendi ölçütleriyle belirlenmiş olması  yetmez. Başkaları de bizden hoşnut kaldıklarını göstermelidirler. Ayrıca, sahip olduğumuz düşünceler ve davranışlar mutlak olarak evrensel doğrularla koşut düşmelidir. Bu ne demektir? Bizi çevremizdeki üç beş kişinin övmesi yetmez; bizi bu alanda bilge kişilerin de onaylaması gerekir. İşte o zaman vicdanımız ve aklımız kendimizi olumlu yönde onaylar.

Mutluluk nedir? Elbette acı çekmemektir; ama aynı zamanda acı çektirmemektir. Biz acı çekmiyoruz ama komşumuzun acı çektiğini duyuyoruz, biliyoruz. O zaman tam anlamıyla mutlu olabilir miyiz? Eğer, mutluyum… diyebiliyorsak; bu bencillik değil de nedir?

Bir bakıma mutluluk, diğer insanların mutluluğuyla birlikte mümkün olur. Ben mutluyum, çevremdeki insanlar acı çekiyor… Bu, pis bir bencillik değil mi? Mutluluk, çoğu kez toplumsal bir olaydır. Bir düğünde diğer insanların mutluluğu bizim de mutluluğumuzdur.

Mutlulukla, eğlence arasında bir ilişki var mıdır? Tabii vardır… Mutlu insanlar eğlenmesini bilirler. Acıya, üzüntüye pek yüz vermezler. Zaten insan ömrünün büyük bir bölümü acıyla, üzüntüyle geçiyor. Ne diyor Mevlana: “Ben her toplumda ağladım, inledim…”  Öyleyse, acıyı, mutsuzluğu aramanın bir anlamı yok. Hem de çok saçma bir olay. İnsan elbette mutlu olmaya çabalayan bir varlıktır. Hayatlarımızın amaçlarından biri de odur. Onun için, oturup, ağlayıp, kederlenip, dövünmenin bir alemi yok. Ne demiş atalar :”Neşeli ol ki, genç kalasın..” Zaten dertler aramadan bizi buluyor. Akşama kadar bir sürü saçma sapan sorunla uğraşıp duruyoruz; onların üzerimize yüklediği bir sürü stres var. Öyleyse hayatımızın yönü ne yana olmalı; mutluluğa mı, yoksa gözyaşına, acıya mı?

Böyle kavramlar üzerinde düşünürken, hep eski düşünürlerin, atasözlerinin anlamı üzerinde dururum. Tümünün olmasa bile bazılarının derin anlamları vardır. Üzerlerinde durmak gerekir: Bak, ne demişler mutluluk üzerine:

“Herkes kendi mutluluğunun demircisidir.” (Alman Atasözü)

“İnsanlar için en ideal düzen, onların mutlu olduğu düzendir.” (Albert Camus)

“Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, en mutlu insandır.” (Goethe)

“Mutlu etme sanatı, mutlu olmayı da kapsar.”(William Hazlitt)

Bir saatliğine mutlu olmak istiyorsanız, şekerleme yapın; Bir günlüğüne mutlu olmayı istiyorsanız, balık avlamaya gidin ; Bir aylığına mutlu olmak istiyorsanız, evlenin ; Bir yıllığına mutlu olmak istiyorsanız, bir servete konun ; tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin... (Çin atasözü)

“Mutluluğun kilit unsurları, sağlıklı bir zihin ve sağlıklı bir bedendir.” (Theodore Roosevelt)

Bu sonuncu söz sanırım çok önemli. Mutlu olabilmemiz için, her şeyden önce vücudumuzun ve aklımızın sağlığının yerinde olması gerekir. Bunlardaki bir denge bozukluğu, geriye nice acılarla döner. Her zaman onu istemez miyiz? Allah akıl ve vücut sağlığı versin; gerisi gelir… derler bilgeler. Öyle, bu ikisi yoksa, mutluluğu çok zor bulursun. Her şeyden önce insan kendi kendisinden hoşnut olmalıdır. Vücudumuz iyi çalışmalıdır; aklımız, akıllı insanların aklı gibi çalışmalıdır. Evrensel barışa, bilime ve sanata hizmet etmelidir.

İnsanoğlu kendisinden,hayatından hoşnut olmazsa, mutlu olamaz. İşte hep o denge meselesi.

Mesela Zenginlik-Fakirlik meselesini ele alalım. Parası olmayan kolay kolay mutlu olamaz; her ne kadar bazı zöğürtler çıkıp, “Parasız  da saadet olur” deseler de, bunca yaş yaşlamış, boy boylamış insanlar bu söze pek inanmaz. İnsanın iyi bir işi, iyi bir eşi, iyi bir sağlığı olmalıdır. Bunlar denge unsurlarıdır. Bunlardan birinde derin bir bozukluk, kötü bir mutsuzluğa neden olabilir.

Kuşkusuz mutluluğun duygularımızla çok yakın ilişkisi vardır. İnsanın içindeki kıskançlık, kin, korku gibi aşırı duygular insanın iyi yanlarını törpüler, insanı mutsuzluğa ittiği gibi, karşı tarafı da geniş ölçüde üzer. Bu bakımdan insan kendi kendisini gemlemeli ve duygularını analiz ederek onları daha insani hale getirmelidir.

Onun ötesinde insan mutluluğu tabii ki aramalıdır. Mutsuzluktan kaçmalıdır. Bazı insanlar adeta mutsuzluk dağıtırlar; kaçın onlardan. Hep yakınma, hep yakınma… Kaçın kötü ortamlardan. Bazı ortamlarda hep baskı, hep gözyaşı ve dert vardır… Bir de derler ki, bugün ne kadar sıkıntı çekersen, yarın mutlu olursun! Yalan… Bugün mutsuz olan yarın da mutsuz olur.

Siz bana bakın, mutluluğu arayın. Mutsuz, sıkıcı, monoton ortamlardan kaçın. Hatta, eğlenceli insanlarla vakit geçirin. Öyle insanlar vardır ki, yanında geçirdiğiniz beş dakika bir ömre bedeldir. Ama öyle insanlar öylesine azdır ki…

Ne diyeyim size? Mutluluk iyidir… İyidir de nedir? İşte, onu arayan bulur; yerinde sayan değil. Hele çıkın bir sokağa… Belki oralarda bir yerdedir. Sizi bekliyordur. Kim bilir? Hele, biraz arayın.

  

 

 Sanırım bu kavram üzerinde düşünmeyen filozof olmamıştır. Bazı filozoflar ömürlerini bu “Mutluluk” kavramına ayırmışlardır. Bazıları göre de yaşamın asıl anlamı : “Mutlu olmak”tır

Tanım isterseniz, kıyamet kadar. Onu da yaparız. Ama bazı şeyler genellikle tersleriyle, ters kavramlarıyla daha çok anlaşılır. Mutluluğun tersi nedir? Kabaca, herhalde, “Acı çekmek” Öyleyse insan acıdan kaçabildiği müddetçe mutluluğa yaklaşır, öyle mi? Öyle olması gerekir ki bazı düşünürler hayatın anlamını sonsuz zevk almaya ve böyle bir yaşamaya bağlamışlardır. Yani kısaca, vur patlasın, çal oynasın, bu ömür böyle geçer… “Hedonizm”  , (Hazcılık) da denilen bu anlayış bazı insan topluluklarına ve çağlara damgasını basmıştır. Ama düşünecek olursanız. Böyle bir hayat da pek akıl işi değildir. Gerçi, şimdi bile,  böyle bir hayat anlayışını benimsemiş çok insan görürüz çevremizde ama… Yok yok, mutlu bir insan böyle bir insan değildir. Çünkü her aşırı zevkin ucunda yine belli ki acı vardır.

Öyleyse  Mutluluk belki de hayatımızdaki sağlayabildiğimiz güzel bir dengedir. Ne dersiniz? İnsan hayatına etki eden çeşitli etmenler arasında uyumlu bir denge sağlayabiliyorsa, eh mutluluğa yaklaşılmış demektir.

Bazı insanlar vardır kendilerine ne kadar işkence ederlerse o kadar Allaha yaklaştıklarını sanırlar; bir ekmek, bir hırkayla ömürlerini geçirip; çeşitli dertlere düçar olup, yine de hayatından yakınmayan enbiyalardan söz ediyoruz...

Mutluluk, belki de insanın kendi kendisinden hoşnut olmasıdır. İnsanın içinde  bir denge vardır. Bu dengeyi sağlayan en önemli unsur belki de “vicdan”dır. İnsan kötü bir şey yapmadıkça; iyi şeyler yaptıkça, insanın kendisinden hoşnutluğu artar. Ama bu sonsuz hoşnutluk için yalnız insanın kendi ölçütleriyle belirlenmiş olması  yetmez. Başkaları de bizden hoşnut kaldıklarını göstermelidirler. Ayrıca, sahip olduğumuz düşünceler ve davranışlar mutlak olarak evrensel doğrularla koşut düşmelidir. Bu ne demektir? Bizi çevremizdeki üç beş kişinin övmesi yetmez; bizi bu alanda bilge kişilerin de onaylaması gerekir. İşte o zaman vicdanımız ve aklımız kendimizi olumlu yönde onaylar.

Mutluluk nedir? Elbette acı çekmemektir; ama aynı zamanda acı çektirmemektir. Biz acı çekmiyoruz ama komşumuzun acı çektiğini duyuyoruz, biliyoruz. O zaman tam anlamıyla mutlu olabilir miyiz? Eğer, mutluyum… diyebiliyorsak; bu bencillik değil de nedir?

Bir bakıma mutluluk, diğer insanların mutluluğuyla birlikte mümkün olur. Ben mutluyum, çevremdeki insanlar acı çekiyor… Bu, pis bir bencillik değil mi? Mutluluk, çoğu kez toplumsal bir olaydır. Bir düğünde diğer insanların mutluluğu bizim de mutluluğumuzdur.

Mutlulukla, eğlence arasında bir ilişki var mıdır? Tabii vardır… Mutlu insanlar eğlenmesini bilirler. Acıya, üzüntüye pek yüz vermezler. Zaten insan ömrünün büyük bir bölümü acıyla, üzüntüyle geçiyor. Ne diyor Mevlana: “Ben her toplumda ağladım, inledim…”  Öyleyse, acıyı, mutsuzluğu aramanın bir anlamı yok. Hem de çok saçma bir olay. İnsan elbette mutlu olmaya çabalayan bir varlıktır. Hayatlarımızın amaçlarından biri de odur. Onun için, oturup, ağlayıp, kederlenip, dövünmenin bir alemi yok. Ne demiş atalar :”Neşeli ol ki, genç kalasın..” Zaten dertler aramadan bizi buluyor. Akşama kadar bir sürü saçma sapan sorunla uğraşıp duruyoruz; onların üzerimize yüklediği bir sürü stres var. Öyleyse hayatımızın yönü ne yana olmalı; mutluluğa mı, yoksa gözyaşına, acıya mı?

Böyle kavramlar üzerinde düşünürken, hep eski düşünürlerin, atasözlerinin anlamı üzerinde dururum. Tümünün olmasa bile bazılarının derin anlamları vardır. Üzerlerinde durmak gerekir: Bak, ne demişler mutluluk üzerine:

“Herkes kendi mutluluğunun demircisidir.” (Alman Atasözü)

“İnsanlar için en ideal düzen, onların mutlu olduğu düzendir.” (Albert Camus)

“Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, en mutlu insandır.” (Goethe)

“Mutlu etme sanatı, mutlu olmayı da kapsar.”(William Hazlitt)

Bir saatliğine mutlu olmak istiyorsanız, şekerleme yapın; Bir günlüğüne mutlu olmayı istiyorsanız, balık avlamaya gidin ; Bir aylığına mutlu olmak istiyorsanız, evlenin ; Bir yıllığına mutlu olmak istiyorsanız, bir servete konun ; tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin... (Çin atasözü)

“Mutluluğun kilit unsurları, sağlıklı bir zihin ve sağlıklı bir bedendir.” (Theodore Roosevelt)

Bu sonuncu söz sanırım çok önemli. Mutlu olabilmemiz için, her şeyden önce vücudumuzun ve aklımızın sağlığının yerinde olması gerekir. Bunlardaki bir denge bozukluğu, geriye nice acılarla döner. Her zaman onu istemez miyiz? Allah akıl ve vücut sağlığı versin; gerisi gelir… derler bilgeler. Öyle, bu ikisi yoksa, mutluluğu çok zor bulursun. Her şeyden önce insan kendi kendisinden hoşnut olmalıdır. Vücudumuz iyi çalışmalıdır; aklımız, akıllı insanların aklı gibi çalışmalıdır. Evrensel barışa, bilime ve sanata hizmet etmelidir.

İnsanoğlu kendisinden,hayatından hoşnut olmazsa, mutlu olamaz. İşte hep o denge meselesi.

Mesela Zenginlik-Fakirlik meselesini ele alalım. Parası olmayan kolay kolay mutlu olamaz; her ne kadar bazı zöğürtler çıkıp, “Parasız  da saadet olur” deseler de, bunca yaş yaşlamış, boy boylamış insanlar bu söze pek inanmaz. İnsanın iyi bir işi, iyi bir eşi, iyi bir sağlığı olmalıdır. Bunlar denge unsurlarıdır. Bunlardan birinde derin bir bozukluk, kötü bir mutsuzluğa neden olabilir.

Kuşkusuz mutluluğun duygularımızla çok yakın ilişkisi vardır. İnsanın içindeki kıskançlık, kin, korku gibi aşırı duygular insanın iyi yanlarını törpüler, insanı mutsuzluğa ittiği gibi, karşı tarafı da geniş ölçüde üzer. Bu bakımdan insan kendi kendisini gemlemeli ve duygularını analiz ederek onları daha insani hale getirmelidir.

Onun ötesinde insan mutluluğu tabii ki aramalıdır. Mutsuzluktan kaçmalıdır. Bazı insanlar adeta mutsuzluk dağıtırlar; kaçın onlardan. Hep yakınma, hep yakınma… Kaçın kötü ortamlardan. Bazı ortamlarda hep baskı, hep gözyaşı ve dert vardır… Bir de derler ki, bugün ne kadar sıkıntı çekersen, yarın mutlu olursun! Yalan… Bugün mutsuz olan yarın da mutsuz olur.

Siz bana bakın, mutluluğu arayın. Mutsuz, sıkıcı, monoton ortamlardan kaçın. Hatta, eğlenceli insanlarla vakit geçirin. Öyle insanlar vardır ki, yanında geçirdiğiniz beş dakika bir ömre bedeldir. Ama öyle insanlar öylesine azdır ki…

Ne diyeyim size? Mutluluk iyidir… İyidir de nedir? İşte, onu arayan bulur; yerinde sayan değil. Hele çıkın bir sokağa… Belki oralarda bir yerdedir. Sizi bekliyordur. Kim bilir? Hele, biraz arayın.

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..