Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel gelişim: Hayatın kendisi

Kişisel gelişim: Hayatın kendisi
 

omerfarukkural.com


 Şu soruyu soruyorum kendime. “Hayatta önemli olan şey nedir?”

Bu soruya elbette kişinin önceliklerine göre binlerce yanıt gelebilir. Ama yine de herhalde insanlar arasında ortak bazı değerler vardır ve bu ortak değerler üzerinden insanlar anlaşabilir.

Hayatta önemli olan şey nedir? Buna göre, en önde gelen yanıt bence bu sorunun içinde saklı. Hayatta en önemli şey : Belli ki hayatın kendisi… Şu dünya denen varlık ve onun üzerinde bizim hayatımız… Yaşıyoruz. Çok doğal yaşıyoruz. Ama çoğumuz bu hayatın ne kadar harikulade bir şey olduğunun farkında bile değiliz.

Her şeyden önce hayat insanlara bir kez için sunulmuş bir hediye paketi. Bu hediye paketini insan bir kez kullanabiliyor; ondan sonra hayattan el ayak çekip, bilinmeyen karanlık bir diyara gidiyor. Ondan sonrası hacıların, hocaların yorumuna bağlı… Şunları şunları yaparsan cennete; şunları yaparsan cehenneme. Sonrası hep korkular, Allah adına hep korkutmalar. Durmadan korkutuluyoruz. Kendileri Cennetin anahtarını peşin peşin almışlar gibi, diğer insanlara ver yansın ediyorlar…

İnsanlar da korkularından artık ne bu dünyanın güzelliklerini görebiliyorlar, ne de o güzelliklerden yararlanabiliyorlar. Varsa yoksa mürşitlerin, sahte nebilerin peşinde sürün git… kendini kurtarmaya çalış.

O sahte nebilerin değil başkalarını kurtarmak; kendilerini nasıl kurtardıkları eninde sonunda ortaya çıkıyor.

Aslında, insanın kanatları olsa da havalansa, uzayda sonsuz karanlıklarda, bütün o dünyaların arasında gezip dursa. Ne görecektir?

Bir sürü ölü dünyalar… Kayalar, taşlar, ölüm kokan vahalar… Dondurucu soğuklar veya cehennem sıcakları… Ama, başka hiçbir şey yok… Şu evrende adeta, şu dünyaya mahkum varlıklar gibiyiz. Ve güzel hayat sadece ve sadece bu dünyaya özgü bir şey. Milyarlarca yıldız var ama görünen, bilinen o ki , onlardan sadece birinde yaşam var ; hayat var… Bu ne büyük  bir nimettir ve ne büyük oluşumdur.

Bu oluşum onun üzerinde yaşayan insanın aklını aşıyor. İnsan zayıf aklıyla bir sürü  “Yaratılış” hikayeleri uyduruyor da, gerçek, insan aklına uygun bir açıklama henüz tam anlamıyla yapılabilmiş değil.

Belki işin bir bölümünü daha yıllar geçtikçe insanoğlu daha iyi anlayacaktır. Ama sırlar var ve sonsuz sırlar var. Dünyanın oluşumu, insanın yaşamı hakkında ne söylenirse söylensin; insanın aklına pek yatmıyor. Söylenenler pek de ikna edici değil. Belki bilim adamları tarafından söylenen bazı mekanizmalar doğru, ama onlar da fena halde kafa karıştırıyorlar. Herkes anlayamıyır. Zaten karışık… Zaten kaos…  Bir düzen var ama kaos da var…

Belli ki  olağanüstü güzel bir dünyada, olağanüstü yaşamlara sahip olarak yaşayıp gidiyoruz ; bunun farkında değiliz; takdirkarı hiç değiliz.

Aslında Cennet de, Cehennem de dünyada farkında değiliz. Siz hiç Arabistan’ın çöllerinde açık havada 1 saat kaldınız mı? İşte Cehennem… Anadolu’yu gezip, dolaştınız mı… Orada kaç tane Cennet bulabilirsiniz.

Boşuna değil, Arabistan’dan Türkiye’ye gelenler, uçaktan iner inmez toprağı öpüyorlar. Toprağımız gibi kutsal toprak var mı?

Gerçi Şair Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marş’ında…

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”

Demiştir ama ne yazıktır ki ömrünün son yıllarını, Lübnan, Mısır gibi ülkelerde harcamıştır.

Belki de en önemli şey, bizzat hayatın kendisidir. Çevremize bakalım ; dünya, ülkemiz güzelliklerle çevrilidir. Doğanın kendisi zaten başlı başına bir şiirdir. O zaman bazı insanlar niçin kendilerini ilk fırsatta büyük kentlerin dışına atarlar..? Çünkü onlar bu güzel dünyayı fena halde kirlettiğimizin farkındadırlar.  Ne yazık ki bu cennet vatanı hızla ve insafsızca kirletiyoruz; kirletilen bir dünya Cehennemden farksızdır.

Şimdi de dönüşüm yapıyoruz, diye kentleri 50 katlı 100 katlı apartmanlarla dolduruyoruz. Bu çelik yığınları kendiliğinden birer çirkinlik abidesi olup çıkıyorlar. Büyüklerimiz de bu işi seyrediyorlar ve milleti özendiriyorlar da… Peki, kenti dönüştürüyoruz da niçin bahçeli, birer katlı, yüzme havuzlu evler yapmıyoruz? 50 katlı evler yapmamız şart mı?

Her şey bir dalga, bir dümen olmuş… Saf insanlar kandırılıp duruyor, güzelim evleri yerleri ellerinden alınıyor.  Ne o, kentleri dönüştüreceklermiş… Sevsinler. Ne oyunlar oynanıyor, hemen arkasından dosyalar ortaya çıkıyor. Arkasından bağırış çağırış : “Ben yapmadım, onlar yaptılar…” feryatları. Kim inanır? Hepiniz suçlusunuz.. O Süleymaniye’nin arkasındaki o iki korkunç yapıyı kim dikti? Mimar Sinan mı? Neler yaptıklarınızın farkında mısınız?

Ne yapalım? Yapılacak tek şey var… Kentli mafya insanların şerrinden kaçıp, doğaya sığınmak; ana ata ocağına dönmek.. Ama kolay mı? Kim büyük kentlerde, büyük kentlerin karasına, belasına bulaşmamıştır ki… Herkes yakasını kurtarmaya çalışıyor ama kolay mı?

Öyleyse hayat nedir?

Hayat işte, bardağımızı doldurduğumuz şırıl şırıl akan temiz, pak pınar suyudur… Hayat, elma ağaçlarımızdır. Toplayıp yediğimiz marullardır…  Henüz kirlenmemiş dağlardır, tepelerdir, güzelim derelerdir… Bizi hala beslemeye, büyütmeye çalışan topraktır…

Elimizi uzatıp o temiz, o saf toprağı sevelim. O toprağın üzerinde koşuşup duran kedi yavrusunu kucağımıza alalım ve nihayet ormanın içine dalıp koca bir ağacın gövdesine kulaklarımızı dayayıp dinleyelim.. Ne diyor anlamadınız mı?

O zaman o sırrı çözmüş, yaşlı başlı insanlarla konuşalım… Yavaş yavaş anlarsınız anlarsınız..
Dünya o kadar da gizemli değil. Ona sevgiyle, anlayışla giderseniz, sizi  dinler, sizi anlar.  Yeter ki ona kalbinizi açın, iyi niyetli olduğunuzu gösterin. Gerisi gelir.

Bazıları bu cennet vatanın farkında bile değildirler. Bıraksan gidip, Cennet’i bulmak uğruna Arabistan çöllerinde ömürlerini harcamaya hazırdırlar. Oysa, Derviş Yunus ne diyor:

“Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç hûri;
İsteyene ver onları,
Bana seni gerek seni!..”

Cenneti başka yerlerde aramak boşunadır. Aklı başında olanlar çevrelerine bakarlar ve Cennet’i görürler. Eğer o cennetin farkına varırlarsa Aziz Nesin gibi o cennetin içinde kaybolurlar ve o cennetin parçası olurlar ve ebediyen cennetin içinde yaşarlar.

Başka ne demek gerek..


 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..